YING YANG

Hafif esintili huzur hissi veren sakin bir gün..

İçinde bir sürü koşuşturma dolu stres veren seçimlerle geçen yorgun uyanılan bir günün aksine hiçbir şey yapmadan kahvaltı ve kahve eşliğinde gözünü açmış olmak uzun süre sonra güzel hissettirse de biraz eksik bir yanı var bugünün..Evin hissedebileceği bir yer yok.. Eşyaların bavullarda, yatağın darmadağın, kahveni karton bardaktan içerek başlıyorsun güne taşınma arifesi malum..

Yeni bir yer yeni alışkanlık ve düzen insana taze hissettirir aslında peki neden taze ve yenilenmiş hissetmiyorsun.. (Çünkü sabah yiyeceğin tokatlar şimdiden aklında çınlamaya başladı bile.)

Eşyalarını bavula koyma nedenin yeni düzen değil de kırıcı ve telafisi zor anlar olması bu duruma bir açıklama getiriyor sanırım.Havanın geçişinin verdiği bir mahmurluk mu yoksa yaşanılanların verdiği bir yorgunluk mu ya da ikisinin bütünleşip ağır hissettirmesi mi tam bilmiyorum.Sadece kitaplarınızı koyduğunuz kıyafetlerinizin olduğu yerde karton bardakta kahve içmenin hüzünlü bir yanı var tabi bi de ne kadar süre sonra fincanında kahve içeceğinin bilinmezliği..

Olmam gereken yerde miyim? Sorsalar bilmiyorum derim. Belki gerçekten de bilmiyorumdur. Belki de biliyorumdur. Kimin umurunda ki? En azından benim umurumda değil. En azından sorsalar bunu söylerim.

Göz yaşlarım bir miktar daha saklanacak belki, belki gözlerime küsüp onları akıtmayı bile hak etmediğimi söyleyerek içimde birikmeye ve beni şişirmeye devam edecekler. Kendi devasa balonuma sahip olacağım.

Sahip olmak… Daha bir kaç saat önce bundan bahsettik. Sahip olmak, aidiyet hissiyatı insanları bağlar. Bu sahiplik de beni bir yerlere bağlayacak mı? Yoksa kendim bir yerlere bağlanmayı bekleyen, havada ipini sarkıtarak boş boş dolaşan bir balon muyum? Bu sorunun cevabı beni korkutuyor mu? Belki evet, belki hayır. Kimin umurunda ki? En azından benim değil. En azından sorsalar böyle derim.

Ancak her soru, soran kişisine göre değişir diyecek karşımdaki. Çetrefilli adam şimdi Sezar’ın hakkı Sezar’a. Ancak benim hakkım da bana. Kendi özgürlüğümü yarattım, bu boka kimse karışamayacak diye yola çıkan ben değil miydim? Şimdi neden karışılmış gibi hissediyorum? İçimde hissettiğim acı beni neden hapiste gibi hissettiriyor? Yoksa özgürlüğe giden gerçek yol acının hapsinden mi geçiyor? Bunu anlamak zor. Belki hiçbir zaman anlayamayacağım. Belki de anlarım. Ama kimin umurumda ki? En azından benim değil. En azından sorsalar böyle derim..

SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın