Kendini Tüketmek Mi?

İki buçuk saattir gökten yağmurla bir düşmüş yaralı balık misali ters yüzüyorum yatağın içinde. Kafamda bitmek bilmeyen hesaplaşmalar, kavgalar, öfke patlamaları, suçlanmaya karşı saldırışlar, yanlışlarla dolu iletişim kazaları, yarım kalan kavgalar, dozu aşan üslupta cümle savaşı sahneleri derken resmen Pulp Fiction yeniden çekiliyor gibiydi. Paramparça içeriklerle dolu hikaye yaşandı anlayacağın. Aklın acısıyla kalbin hüzne göç edişi arasında bir yerlerde kendi miladımı yazmaya çalışıyorum. Sürekli aynı ıstırap ve öfke çemberinde kendime tur bindiriyorum. Tekrara düşmüş hatalar, çelişki yaratan savunma mekanizmaları, habire yenme sonucu kan tutmuş tırnak etleri, affedilmeyen yerlerin huzursuzluk verişi, maruz kalınmış hayal kırıklıkları.. Kendimi bulmaya çalışırken kaybolmak, anlaşılmayı beklerken anlamadığımı görmek, gerçeklerle giderken yalanlarla gelinen sahte sevgiler, kolayca terk edişler, onlarca kez kusmaya rağmen tükenmeyen öfke..

Yorgunum, bu konuda en büyük teşekkür kendime ve elbette emeği geçen herkesin çabasına sağlık. Parmak uçlarımda yaşanmışlıkların izi, gerçi bakma böyle sitem dolu haykırışıma yaşanmışlık olmasa yazamam ya. Ulan o değil de bak aklıma sinirden fay hatlarımı oynatan bir detay daha geldi yemek yemeyi, uyumayı hatta gel abartalım uyanmayı, yaptığın planları, kendini unutmak olur da insan nefes almayı unutur mu be. Çatık kaşlarıma kadar dayandı o ince sandığım ama yaşarken kalın gelen sızılar. Bakışlarımda kırağılaşma hali barındıran şu buhran dönemi bitmedi gitti. Üstüne düştüğüm ne varsa altında ezilir oldum. Hadi dedim şu küfür kadar huzursuz olan dilim yazmasın, aa olur mu hiç illa akacak o damardan kelimeler..

Kafamın içindeki bir kavga esnasında ”huzursuzluk iyidir, ruhun seninle konuşuyordur aslında, sana olman gereken yerden uzaklaşmaya başladığını hatırlatır, kalkıp hareket etmeni seni rahatsız ederek anlatmaya çalışır ” diyordu. Kendime kulak asacak kadar akıllı değilim bu aralar. Ahmaklaşmanın verdiği tembellikle yaşayıp gidiyorum öyle. Herkesle olan kavgamı inatla bitirmiyor, kendimle olan savaşımda hep başkalarına siper oluyorum ne büyülü bir aptallık ama.. Kendinden kaçmak konusunda ustalaşmış olmanın verdiği haklı utancı yaşıyorum içimde. Bir yüzleşsek, şöyle konuşsak hem dans eder hem dövüşür gibi, ah sonra sarılıversek, iki ağlaşıp çok gülsek biliyorum ki bir şeyler rayına girecek ya da yeni raylar inşa edilecek. Bunu bildiğimi bilmek güzel, bense buna nasıl başlayacağımı bulmakla ilgileniyorum aslında. Çünkü yetmiyor bilmek, bi yerden başlamadıkça her yerden geç kalıyorum. Kendi zamanıma ihanet ediyor, sokakta akışımı yaşamak varken, balkondan hayatın akıp gidişini izlemekle yetiniyorum.

”Önceden sahip olduğum şeyleri kendimden nasıl uzaklaştığını görüyorum ve kaybolmuş şeylerin ise yanı başımda birer gerçek olduğunu” cümlenin dağıttığı yargıya bakar mısın . Benden evvelce zamanlarda yaşayanların beni tanıdığına yemin edebilirim. Bu sıralar sokağımda en çokta kitapta karşılaştıklarımı arıyorum. Nereden başlasam, nasıl başlasam, neden böyle, niye olmuyor, hala aynı şeylerin döngüsü sürüyor diye diye tükeniyorum kendimi doğru. Belki de çoğalabilmem için öncesinde azalarak bitmem gerek. İstediğim kişiye dönüşene kadar istemediğim kişiyi bitirmenin dileğiyle..

Bir yazıyı daha başlangıçta iyi, finalde zayıf bırakıyorum..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın