
İlk olarak parmağımı kıpırdattığımı anımsıyorum. Vızıltıyı anımsatan sesler geldi ardından, sonrada beyazdan daha parlak bir ışık.. Ardından ”gel, gel” diyen aksakallı dede çıkmadı sonunda merak etmeyin.. Ne kadardır bu halledeyim diye sormak için dudaklarımı kıpırdattım lakin ağzımdan ilk çıkan kelime ekmek oldu.. Zamanın aktarım gücü işte. Ataların kutsallığını dilime miras bırakışları komadan uyandığım an buldu beni.. Sanki dil icat edilmemişte herkesle ortak olarak sesli iletişimim sadece bu kelimeyle olacakmış gibi bi an.. Kimseden ses çıkmıyor, herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ah o budala gözler.. Acı, sevinç, merak, kızgınlık ama en çokta heyecanı barındıran o bakışlar..
Kafamın içi sorularla dolu olsa bile dilim aktaramayacak kadar kuruydu. Biyolojik saatimi ne kadar erteledim bilmiyorum. Uyanmak sancılı olur mu demeyin öyle bir sancı hissetmeye başladım ki tam göğüs kafesimin üstünde, kalbimi sanki hiç tanımıyormuşum gibi, kendini hatırlatmak için öyle bir çarpıyordu ki sanırsınız tam ortasında mağlubiyete yeminli bir ordu cenk ediyor.. Acı beni yıllardır verilen ilaçlardan daha hızlı uyandırıyor, hissettiğim o vurgun arttıkça dilim çözülmeye başlıyordu.. Peki bana ne mi oldu.. Sabredin canım malumunuz yeni uyanıyorum.. Sindire sindire konuşalım bunları.. Sahip olduklarımı paylaşmayı görev edinmiş ahmak bir kahraman olmuşum, olmuşum da bunların beni tükettiği gerçeğini hep görmezden gelmişim.. Aslında her şey yavaş yavaş ilerledi, önce tatlı ve uyuşturan bir his, sonrası zehir zemberek.. Ah şu hedonik varlık oluşumuzun dayanılmaz varoşluğu..
Yaşadıklarını yazdıkça yalnızlığı yaşayacaksın, umudu yaz belki bu sefer yazdıklarını yaşamaya başlarsın.. Kahve ve mezesi olmaya layık bir sohbet, kahkaha tufanı, hoş bir film ve tatlı bir veda.. Zamanın bilgeliğine inanıyorum evet. Hem de iliğimle kemiğimle.. Son hatıram buydu sanırım, ya öncesini çok yazdığımdan ya da artık yenilerini yazmak istediğimden midir bilinmez, uyanmadan önceki son hatıram işte bu kadar..
İŞTE ŞİMDİ BAŞLAYABİLİRİZ..
Uyandım ama ne uyanış.. Hayatı yeniden keşfetmek, yeni şarkılar söylemek, dans etmeden bitirilmeyen günler ve en önemlisi bozuk insanlarla dolu kumbaramı bozdurup yerine koleksiyonluk olacak insanlarla deli dolu bir ton hikaye yazacağımız bir uyanış.. Öfke, kızgınlık, kırgınlık, kavga derken dil yaralarıyla dolu hikayeleri yazdık bugüne kadar. Kimsede çıkıp ”kardeşim bunlar ikincil duygu birincil duygun ne, sana ne oldu” diyerek yerli bilimsel yersiz sokak ağzıyla sormadı ki, biz ne yapalım.. Pardon doktorumun hakkını çiğ ettim onun dışında kimse diyelim.. Bir yerlerde içim biliyordu neye küskün olduğunu ve neden 1.77’lik boya sahip birinin boyu kadar öfke yüklü olduğunu, diğer yerlerde bu durumu bilim açıklıyor zaten.. İnsana insan gerek deyip ne çok çabaladım desem de aslında bir o kadar çaba bekledim.. Yorgunluk, kırgınlık hepsi gelip geçiyor da işte keskin sirke küpü komalık ediyor be.. ”Hiçbir beklentim kalmadı, bana 1 adım gelene bir, 10 adım gelene on adım giderim artık, emiği geçen herkesin anasına ve babasına sonsuz kalpli teşekkürler, tebrikler” diyerek ahkam kesme evresinde olmayı elbette isterdim. Dedim ya kendimi pışpışlama durumunu uçak moduna aldım. Kendim ve kafamın kahyası iyi biliyoruz ki bu mümkün değil çünkü özümü inkar etmek beni zaten yeterince tüketti.. Şimdi asıl yeni olan bu özü kimlerle paylaşacağım konusu.. En başta söyledim ya, uyandığım o an, o ahmak ama bir o kadar içten gözler var ya hah işte artık onlar dışında kalan herkes anca avluda oyalanır artık. Sarayın kapısını kapatmak işe yaramıyordu, gelene yüreğim el vermeyip hop içeri alıyordum, baktım kendimle baş edemiyorum bende söktüm kapıyı, aldım malayı ele, ördüm duvarı..
Bir orkestra şefiyle tanıştım evvel zaman içinde.. Bana kemanı öğretsin de virtüöz olayım diye çok bekledim ama nasıl beklemek biliyor musun. İsmail abi gelmeyecek gemiyi bu kadar beklememiştir.. O zamanlar bir satranç ustasıyla düello içindeydik. Her hamle kahyamca ince hesaplanmış olsa bile bence bir hata olduğu aşikardı.. Sonuç elbette mat be, adam usta sonuçta. Hayat satranç gibi deseler de bir konu da yanılıyorlar, mattan sonra sen hayata devam ediyorsun ama yarım ama tamamlanmış.. Aslında bir teşekkür de bu ustaya parmaklarımdaki sinirleri uyaran ilk o oldu çünkü.. Bana keman çalmayı öğretmedi, bana keman da vermedi. Hissetmeyi öğretti.. En unuttuğumu sandığım yerden, karanlığa gömülmüş, yok sayılmış yerden dokunur ya bazı insanlar hah işte tam o hücreleri buldu.. Yaraya tütün, tuz basarak kapatmayı değil, onu zamana bırakmayı değil her şekli ve varlığıyla benimsemeyi öğretti.. Şimdi neyi istediğimi bilmiyorum, neyi istemediğimdense emin gibiyim. Hep bir hata payı vardır.. Şimdi ister kusur olsun ister kabahat elimde bozuk bir pusula, gökyüzümde hiç kaybolmayan bir kutup yıldızıyla yeni bir yol hikayesi yazmaya hazırım.. Çivi gibi arzularla..
Gülmek için bedel ödeyenlerdenseniz, bir hatayı bir ömre bedel kılıp ruhunuzu komaya mahkum etmeyin.. Ödemeyenlerdenseniz de etmeyin. Bir arkadaşım söyledi diyaframı geliştirmek için kahkaha iyi bir yöntemmiş. Şimdi alın bu bilgiyi avazınız çıktığı kadar bağırın ve devam edin..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın