
Sen çocuk, evet evet sen. Sen böylesin işte hiçbir zaman mutluluğu ve özgürlüğü tam anlamıyla tadamayacak, huzurun hep teğet geçeceği kişisin. Çünkü sen anca tıkınmayı bilirsin. Başkalarının mutluluğunu, güvenini, neşesini, sevgisini tıkınmayı bilirsin. Sen hep önüne sunulanı kabullenip yemişsin çünkü.. Bugüne kadar çocuk, sana kimse kim olduğunu söylemeye cesaret edememiş o yüzden gerçeğin kıyısına seni getireni suçlu buluyorsun. Sana kanatlar sunanı sen ”beni itiyor uçurumdan” diye anca suçlamayı bilirsin.. Sen seni küçümseyenlerin evinde huzur buldum diyerek koşa koşa oraya gidiyorsun. Oysa geçtiğin sokakta sana seni gösterenleri taşlamayı öğretmişler sana..
Anlaman için sana daha önce birçok kitap, şiir, şarkı sunanlara sağır olmuşsun sen. Hor göreneyse tasmanı ellerinle veriyorsun.. Sen uysal olanı doğru sanıp evcilleştirilemeyeni düşman görmek üzere eğitilmişsin. Evet yahu sen, ne oldu bunlarda mı uygun gelmedi ölçülü, görgülü yaşam anlayışına.. Hadi ama dönüp baksana karşındaki aynaya sen anca sana sunulanı kaşıklamış, onunla doyduğunu sanmışsın hep.. Aç kaldığın yerleri, en çokta zincirlerini sana gösterenlerden korkup kaçarsın sen.. Zora gelemezsin çünkü. Çabalayamaz, sorumluluk alamazsın, sen ancak sana söylenenleri yaparsın. Sayısı fazla olanların söyledikleri senin için tek doğrudur. Sen asla tek olanın gücünü özgürlüğünü tadamazsın çünkü anlayamazsın. Hatta anlamak için en ufacık çaba göstermezsin. Çünkü önyargı askerlerin, savunma için örülmüş duvarların var senin. Sen altın kafesin şarkı söylemeyi seven kuşusun.. Bu yüzden sadece kendi mutluluğundan değil, sana sevgisini sunanlarında mutluluğundan çalan birisin sen çocuk..
Sen bizi okuyup anladığımız, anladıklarımızı ve gördüklerimizi susmayıp yüksek sesle söylediğimiz için suçlu görürsün çocuk. Çünkü sana sadece bu öğretilmiş. Oysa ki sen sadece korkuyorsun çocuk, bu yüzden en kolayı kaçıp gitmek senin için. İstediği olmayınca kendi çocuğunu yok sayan bir aileden farksız, işine yaramadığını düşündüğü kişiyi işinden emeklerinden men edenden farksız senin ruhun çocuk. Bir orkestran olamaz senin çocuk, sen sadece ben demeyi öğrenmişsin. Çünkü sen sadece tüketirsin, üretmeye gelince korkup kaçarsın.. PEKİ YA SONRA?
Kum üstüne inşa ettiklerin yıkıldığında ne olacak çocuk hiç düşündün mü bunları. Büyük yığınların altında kalıp açlık çektiğinde, onca büyük yazarın, şairin, şarkıların anlattıklarını eğip büktüğün gerçeğiyle yüzleştiğinde ne olacak çocuk. Hep küçük hataların korkusuyla kaçmaktan yorulduğunda ve hakikatle baş başa kaldığında ne olacak.. Freud, Dostoyevski, belki Ikarus, belki de duyduğun şehir efsaneleri sana anlatmadı mı hakikati.. Sense hep kaçıp konforlu alanım dediğin o eve saklanırken bir saniye durup düşünmedin mi hiç, ya hakikat bambaşkaysa diye, ha çocuk..
Martın Eden mesela anlatmış, sadece bir sayfasını okusan öylece açıp sana hakikatle aldanışının arasındaki sınırı kimlerin çizdiğini göstermeye yeterdi, bugüne kadar hiç mi dönüp bakmadın çocuk.. Tabi sen statünün ışığında kör olan, sadece önüne konulanla tıka basa doyan sen, senin hakikatle ne işin olur değil mi çocuk.. Bedel dediğini ödemek için sorumluluk alabilmek gerekir, o bedelse senin bahçenin çiçekleri için ödediğin zamanın bir karşılığıdır be çocuk.. Oysa sen hep başkalarının bahçesindeki çiçeklere bakmakla meşguldün. Hatta öyle meşguldün ki, ne senin bahçene çiçek ekeni gördü gözün, ne onların hakikatini duydu kulağın.. Afyonlanmış bir ruhla zamanını sadece kendi dünyasıyla sınırlı kılan, dar görüşlü birinin kıdemli tragedyasında figüran olmayı seçen sensin çocuk..
Asil bir hiddetle, uzun uzun konuştuk seninle bilmem hatırlar mısın o günleri. Gerçi sen dibinde güzelliği sunanı unutur, geçmişte yalanlarla aldatanı merak edip bakarsın. Halbuki kırk yılın küpünü alacak kahveler tükettik beraber. Senin aklın hep yalanlara esir, gözlerin hep başkasının bahçesini merak eden bakışlar içindeyken biz seninle uzun uzun çok konuştuk be çocuk, sen duymamak için kafanı yastık altına gömüp uyumuş olsan bile..
Ha bende pek masum değilim. Elbet benimde neşesiz, zıvanadan çıkmış, acıdan kıvrandığım, öfkeden budalalık ettiğim çok zaman oldu.. Kendimi kaybetmiştim. Çünkü senin bahçenin zehirli sarmaşıklarını seni acıtmasınlar diye temizlerken, oraya çiçekler ekmeyi görev edinmiştim.. Meğerse zehirlenmişim içten içe.. Yalanlar içerisindeki hiyerarşide boğuluyordum. Daha çok çırpınıyordum iyileştirmek için derken e haliyle hasta düştüm çocuk.. Sapmıştım belki de düşüncelerimin kıyısından.. Önce çırpınmayı bıraktım, dinlemeye izlemeye başladım. Yavaş yavaş iştahımı köreltmeye başladım. Her şeyden herkesten bir dal çiçek bekleyen o iştahı.. İşte şimdi öyle tokum ki, düşündüklerimden daha çok, hayatımdakilerden daha azım.. Yarışı bitirmeye ramak kala yarı yolda düşmüş bir amok koşucusuyum belki de..
Şimdi gelelim aramızdaki gordion düğümüne.. Sen hem o düğümü attın hem de çekip gittiğin çocuk. Bense testisine sinek konmuş biri gibi şiddetle işleri çözemeyeceğimi anlayalı hayli zaman oluyor.. Kelimelerle süslenmiş yollar yapmıştım sana çocuk, sense zincirleri sevmekten vazgeçemedin.. Şimdi yine bir yerlerden kaşıkladığın umutlarla devam ediyorsun, et elbette.. Bir gün aç kaldığında o yolun taşlarının sökülmüş olduğunu göreceksin. O kelimelerin iletişim kazalarına kurban gittiğini anlayacaksın çocuk.. Bunu ben değil sadece, o düğümü inatla elleriyle çözmeye çalışan çok insan söyledi sana. Sense hep sana öğretilenlere sığındın..
Ben senin bahçende ne ektiysem sen meyvesi olarak hayal kırıklığı sundun tabakta çocuk. Aç bırakmadım ya diyebilmek için sunduğun o tabak hayal kırıklığının ağaçlarından toplanmış meyvelerle doluydu.. Halbuki ben yaşam ağacın olduğuma inanmıştım bir zamanlar.. O bahçedeki hayatımı gömüyorum şimdi. Çünkü düşlerle bile ayağa kalkamayacak bir haldeyim, ruhum nasıl çabalayacağından bir haber, senin bahçen için. O bahçede ben kenara itilmiş bir varlık sürdürdüm aylarca. Şimdiyse kendi penceremden donup kalmış olanları temizleyip bir süre içimdeki zehri akıtacağım. Hayatla benim aramda tutsak kalmış olan ruhumu özgür bırakıyorum çocuk. Dünyanın gürültüsünde seni tükettiklerinle baş başa bırakıyorum ve sıkıntı yüklü sessizliğimle burada seninle vedalaşıyorum.. Senin içinde yolu özgürlükten geçen şarkılar bırakıyorum hayatına çocuk.. Dilerim tüketmene sebep o kaşığı da, o kaşığı eline verenleri görür ve kurtulursun tutsaklığından.. Umarım gerçekle hakikat arasındaki ince çizgiyi görürsün bir gün kendi kanatlarınla uçabilirsin..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın