”Hani patlatmıştın bu köprüyü, yine çıkmışsın en tepesine” dedi Don Kişot.. ”Bakıyorum da o kılıç kalkan budalası şövalyeleri bırakabilmişsin” diye karşılık verdi bizim ihtiyar Mücerret..
Kaderi pergelle çizmeye çalışsam da hipokampusum beni yine buraya getirdi evlat. Yani anlayacağın eyleme döksem de somurtkan yapılardan oluşmuş hiçbir caddeyi evim diye belleyemedim. Yolun sonu yine buraya çıktı. Eee ne senin kalın zırhın şövalyeni kendisinden koruyabilir, ne de benim ısrarlı ihtiyarlığım beni benden kurtarabilir. Görüyorsun ya sevgili Don Kişot yenilmenin zarafeti üstümde şu sıralar.. Düşmenin ne önemi var Mücerret dede önemli olan yeniden kalkmak değil mi? Hem baksana benim yel değirmenlerine karşı olan zaferime sen buna aptallık dedin bense yenilelim daha fazla yenilelim diyerek allah ne verdiyse giriştim. Sen yediğin dayaklardan idrak yolları enfeksiyonu olmuşsun evlat. Mücerret dede sen bide karşı tarafı görsen ya, diye ekledi bizim ironik evlat..
Ve bizim koyunlardan ordu kurup çobanlardan dayak yiyen sevgili Don Kişot’umuz yavaşça köprüde Mücerret dedenin yanına oturdu. Cebinden bir madalyon ve bir zar çıkardı. Mücerret’e dönerek ”madalyon soru, zarlarsa aklındakinin oluşma ihtimalinin cevabı” dedi. Önce evlat ölü dillerle çevrili bir kütüphane kadar sessizleşti. Sonra tabi dayanamadı bizim ihtiyar ”iyi bakalım senin şu dublajlı oyunundan ne çıkarsa bahtımıza” diyerek önce gözünü kapattı daha sonra elini uzatıp birini seçti. Şans bu ya ilk zarlar geldi eline. Bizim ihtiyar bir heyecan ” de bakalım çarıklı şövalye bizim Nazlı Hilal’le kavuşma ihtimalimiz nedir?”. Yavaş yavaş hareket eden Don Kişot zarları gökyüzüne doğru fırlattı, gözlerini kırpmadan şaşkın şaşkın zarlara bakakaldı. Ruhi bey bu duruma baya sinirlendi tabi, bana baksana her aptal gibi normal görünmeyi bırak ve bana olanı söyle, diye yükseldi bir anda. Don Kişot kekeleyerek ”ııı-mm şeeyyy bilirsin Ruhi dede ömrün son demlerinde kahkahaya pek yer verilmez, iki randevuyu bir arada çıkaracağını söylüyor zarlar” dedi. Mücerret hem merakının kurbanı, hem de ihtiyarlığının kibrinden ödün vermeden ”bak evlat ben ki düğününe gittiğim kim varsa cenazesine katıldım, ben ki 100 yaşın temeline öyle bir beton döktüm ki toprak bile şaşkın bir halde beni bekliyor, ama nafile” diyerek bir cevap aradı karşısındakinden..
Madalyonun iki yüzü vardır dedecik. Bazen bir madalyon sadece bir madalyonken, bazen olduğunca fazlasıdır. Biliyorum cevabı sende en kıymetli soru bu. Tesadüf, talih ve bahtsızlık senin son durakların olacak Mücerret dede. Ben ne kadar şövalyeysem sen de o aşka anca o kadar yaklaşabileceksin. Haklısın aşk biz gençlerin oynadığı, seninse 100 yaşında bildiğin bir oyun. Ruhi Mücerret daha fazla dayanamayıp ”bak evlat belli ki izahı zor olanı imkansızlaştırarak anlatmaya çalışıyorsun bununla birlikte ben tam olarak 100 yaşındayım, bana striptiz kulübünde heyecan arayan jinekolog muamelesi yapmayı bırak ve olanı söyle” diyerek Don Kişot’un konuşmasının yönüne de müdahale etti..
Peki, dedi bizim evlat ve ekledi ”şimdi namlunun ucundasın ve aklında lan tek şey pembe panjurlu evin balkonunda Nazlı Hilal’le kahve yudumluyor olmak. Oysa tam 13 saniye sonra cinayetinle ecel randevunu aynı masada karşılayacaksın ve..”
”(Silah sesiyle ruhi mücerret gözünü Nazlı Hilal’e dikti, onun kucağına yığıldı ve dudaklarından) Bizi şimdiye dek hayat ayırmıştı, şimdiyse ölüm ayırıyor, cennete gidersem meleklerden senin fotoğrafını isteyeceğim” dedi ve ekledi, sevgili okur aşkı yaşamak için teneffüse çıkmayı beklemeyin yoksa dans pistinde kaybedip hem yalnız kalırsınız.”
Don kişot hayaller alemine, Mücerret yaşının ait olduğu rotaya, köprüyse yeni karşılaşmaların şahidi olmak üzere hikayemizin burasında bizden ayrılıyorlar. Gökten hiç elma düşmemiş, zaten sevenlerde kavuşmaya cesaret edememiş..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın