
Nankörlerin krallığından sesleniyorum!
Hadi gelin birazcık hayal aleminde gezintiye çıkalım. Ucu bucağı sizin keyfinize kalmış bir tarla düşünün. Sınırına çitler gerin. İçinde istediğiniz tonda ağaçların olduğu, çiçeklerle bezeli, gökyüzüne ev sahipliği yapan bir ev tasarımı koyalım bir kenara, küçük bir su birikintisi, kuşların cıvıltısı, sevdiğiniz hayvanlar derken iç huzuru tamamladık. Şimdi sırada gerek vasatlığıyla, gerek kompleksleriyle, gerekse sevimli yönleriyle iç içe olacak insancıkları yerleştirelim etrafa..
Evet, hayal dünyasının içine sıçacak insanların burada ne işi var diyebilirsin. Biliyoruz ki hayallerimiz seni her yere götürse bile anksiyete ataklarından, saklanma dürtüsünden saklayamıyor. O yüzden ilk iş gerçekliğin vasatlığıyla, hayallerimizde yüzleşmek olacak.
HERE WE GO!
Önce travma mirasçılarım, bakımımı 28 yıldır üstlenmekten vazgeçmeyen, her ne yaparsam yapayım bana olan inançlarından vazgeçmemekte ısrarcı ailemi yerleştirelim. Şimdi eğitim ve öğrenim hayatımın içindekiler kısmını oluşturan sevgili öğretenlerim ve arkadaşlarımı koyalım. Sürekli değişime uğrayan iş hayatımdan insanları da ekledik, süper. Şimdi geri kalan çevremizi de ekledik mi, işte tamam. Şimdi geldi sıra onlara insan olma vasfını yükleyecek özellikleri eklemeye..
Kimine şefkat, sevgi, kırılganlık, kızgınlık ve bunlarla birlikte güven ekleyelim. Bir kısmına kıskançlık, kibir, yalanlar, sadakatsizlik, saf kötülük ekleyelim. E bir de arada kalıp kukla olacak olanlar var, dertlerden sürekli kaçan, çıkarı uğruna insanların yanında duran, doğruyu görse bile sesi çıkmayan, gerzekliğin vücut bulmuş hali olanları ekleyelim. Şimdi aklıyla duygularının kölesi olanları da koyduk mu, evet. Şimdi sırada tüm bunlara tahammül etmesi gereken, varoluşsal sancılar içinde kimliğini bulmaya çalışan, yetmezmiş gibi adımını attığı her sokağa baharı getirmeye çalışırken kendisi çöl olacak olan sevgili öznemizi koyalım..
İnatla doğruyu savunmak ne hoş, ama anla artık ahbap yalanlar olacak. Kibir ruhu köreltecek. Bazen istemediklerine şahit olacaksın, kabullenmek zor gelecek biliyorum. Kendinle kapışırken dünya es geçmeden dönmeye devam edecek. İnsanlar üstüne gelecek mesela. Borçlar birikmeye devam edecek. Anlaşılmadığını görmen uzun sürmeyecek, savaşsan da sevişsen de takvim kendini hızla eritmeye devam edecek. Köpeğin büyümeye, mevsimler değişmeye, insanlar özünde olanı dışa vurmaya devam edecek. Evet işte hayat akmanın yolunu hep bulacak. Sen kendinde istediğin çatlağı yarat, ya da yamalanmış san kendini. Karanlıkta, ışıkta çatlağı keşfedecek bir şekilde..
Müzik durmayacak. Biyolojik yaşanın götürüsü getirisinden fazla olacak, ruhun bükülmeyi öğrenecek. Yaptıklarınla yapmayı umdukların arasında ya yürüyeceksin, ya duracaksın. Hep bir suçlu olacak. Sen kendinden kaçacaksın, bileceksin çünkü kendine döndüğünde ya pişman olacaksın, ya hain olacaksın. Çünkü kendini hep yanlış olanlara anlatmaya çalışacaksın. Aptallar arasındaki akıllı olduğuna, ruhunu ikna etmeye çalışacaksın. Yaşamın gizemini çözmüş olduğuna inanacaksın, umutlarını yiyip bitirecekler. Sense hep bir günahın bedelini ödemeye hazırlıklı olacaksın. Olacaksın, çünkü hak etiğin buymuş gibi gelecek. Yalancılar susmayacak, aptallar inanmaya devam edecek, korkaklar sessiz kalacak, sahtekarlar oynamaya, hırsızlar ömründen çalmaya devam edecek. Sen zaferi kıl payı kaçırdıkça daha da öfkeleneceksin. Dünya sadece seninle ta**ak geçiyor diye düşüneceksin. Herkes seni yere sermek için bir araya gelmiş gibi olacak. Yaptığın hiçbir devrim ruhuna barışı getiremeyecek..
Çünkü kafanı kaldıramayacaksın, bunu yapamayacak kadar yorgunum diyeceksin kendine. Ataklar yerini kendini sorgulamaya, sonrasında vereceğin hüküm kendini suçlu bulmana neden olacak. Kalemi kırıp idam edeceksin nefesini. Donuk pencere arkasından dünyaya bakmak için kapanacaksın evine. Sokak lunaparka dönecek bu sırada. Sense akreple yelkovana koşulsuz teslim olacaksın. Pencereden girmeyen güneş yüzünden solan çiçek için bile ağlayıp, kendine ”bir çiçeğe bile hayat olmadım” zırvaları sunacaksın. Hükmü veren iç sesin seni zifirine mahkum etmeye ant içmiş gibi davranacak. Ardı arkası kesilmeyen öfke nöbetleri ve ataklar olacak bu yüzden. Önce perdeleri açmayı bırakacaksın, sonra telefonunu sessize alacaksın daha fazla yalan duymamak için. İnsanların zerresine tahammülünün kalmayışı seni kendi yalnızlığına itecek. Doktorun sana ulaşmaya çalıştıkça ona aynı başarısızlıklarını anlatmaktan sıkılmış olacaksın ve sana yakınlaşmasına izin vermeyeceksin. Hayatının içine ettiğini düşüneceksin. Tam da hasta olanın eğil, hasta edilenin düşmesi gereken bataklığa düşeceksin. Bu sırada birey olmayı başaramamış olanların arkandan atıp tutması birikecek, seni sevenler yavaş yavaş pes edecek, sadece ailen çaresiz gözlerle seni beklemeyi ise bırakmayacak..
Buraya kadar! Nankörlerin ve aptalların dünyasında kapana kısıldın. Sen o kapanda mahkum olmaya devam et. Bu sırada salakça yalanlar hızını arttıracak, faturalar birikecek, sevdiğin insanlar yaşlanacak, sokakta ay ve güneş sırayla doğmayı bırakmayacak. Şimdi gelelim sana. Gördün gibi kol kırıldı, ve n’olursa olsun yenin içinde kalma modunu kapatmadı..
Peki ya sen?
İçinde açılan o belli belirsiz çatlağı neyin keşfetmesine izin vereceksin, karanlığın mı yoksa ışığın mı?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın