..BENİM BANA HEDİYEMDİR..

Ve ahmaklar, anlatılanları anlayamaz. Onlar anlatılanın da izahına ihtiyaç duyar..

Benden bekleneni, istenilen hayatı, ortaya savrulan kuralları hep yok saymaya çalıştım. Tabi çoğu zamanlarda bu itaatsizlik aşırı haz veriyordu. Şimdi yarattığı harabeye bakıyorum. Attığımla ürküttüğüm arasındaki uçurumda salıncak kurmuş sallanıyorum. Kumsala başıboş salınmış şarap şişesi hissiyatıyla dalgaların beni alıp gitmesini bekliyorum öylece..

Peşinde koşuşturduğum şeylerden daha ötesine olan inancım günbegün azalsa bile hala bitmedi. Belki de bu ahmakça tutku beni oradan oraya savuruyor..

Dünyaya her gün yeni bir ben sunma umuduyla uyanan kadından geriye ne kaldı diye bakıyorum. Bakmakla kalmıyor görmek için yazıyorum. Aptalların ve vasatların bu dünyanın sahipleri oluşuna tanıklık ettiğimiz şu günlerde, vazgeçmek dışında seçeneğim yokmuş gibi hissediyorum. İyiler vazgeçtiğinde aptalların kral olacağını biliyor olmama rağmen, vazgeçmeyi istiyor her hasarlı hücrem..

Bir dolu yazı yazdım şimdiye dek. Kızgınlık, kırgınlık, aşk, arayış, öfke kusma hislerine ev sahipliği yapan bir dolu yazı. Aylardır evden çıkmadım desem abartmamış olur muyum, evet..

Bir zaman öncesine kadar yüzüme tüküren düşüncelerin eşiğinde yaşardım. Bir zamanlar önce dediğim pekte ezel sayılmaz aslında. 28 Yaşın bana yeni yıl hediyesi hücrelerimin hissizliğini onarmaya başlaması oldu sanırım..

Hatırlıyorum da annem ilkokul zamanı saçlarımı her sabah tarar, örer, tertemiz gönderirdi okula. Babam bazen ödevlerime yardım ederdi. Yazmak ve resim çizmek konusunda çok iyiydi. Kardeşimleyse annemlerin odasında boks yapardık. Sanırım abla kardeş olarak hayatın savaşına birbirimizi hazırlamışız da pek haberimiz yokmuş. Sahi yaşadığımız şimdiki anda dünün yansımaları yok mu sizce de. Yani, aileniz önce genleriyle, sonra da seçimleriyle size bir dünya sunuyor. Önce o dünyanın kurallarını öğrenmeye çalışıyorsunuz. Sonra yavaş yavaş emeklemekten adım atma evresi başlıyor. Sokağın dilini, evin kelimeleriyle çözmeye çalışıyorsunuz. Eee, evdeki hesap çarşıyı pek memnun etmiyor tabi. Evinizde kötü diye adlandırılan her şey sokağın pazarında tezgah açmış halde. Hatta evde görülen ve benimsenmiş olanlar bile. Apar topar büyümek gerekiyor tabi. Ne acelemiz varsa sanki. Sobanın yerini, çıtırtı çıkarmayan petekler alıyor, evin odaları herkese yetecek kadar artıyor, artık annemden gizli pasta malzemelerini suya bulayıp yeme gereği duymuyorsun, kolanın asidi burundan gelerek yakan o hissi yaşatmıyor. Hatta yanma hissi göğüs kafesine transfer oluyor. Babamla gittiğimiz parklar toprağını betona devrediyor. Hatta toprak yavaş yavaş emekliye ayrılıyor..

Küçükken hastaneye elinden tutup götürenler artık yok. Onlar yaşlanmış, sen büyümüşsün. Hastaneye kendin gitmen gerek. Çamaşırlarını kendin yıkamalı. Yiyeceğin öğünleri sen yapmalısın. Zararlı mı, yararlı test etmeden öğrenemeyeceğin çevre seçimi var tabi bide. Kazık yiye yiye, düşe kalka tanışıyorsun. Gidenler, kalanlar derken senin yansıman olacak bir çevren oluşuyor. Hatta seni ailenden daha iyi tanıyorlar. VE AŞK! Asla emin olamıyorsun. Aldanmak mı, sevmek mi, travmalarının dışavurumu mu, yoksa sahiden evrenin sahibi olmak mı! 

Spot gözünü alıyor, müzik hızlanıyor, her şey üst üste geliyor, karakterler gelip geçiyor. Takvim durmuyor. Biyolojik saatin tik tak tik tak derdinde. Sense telaşlısın. Okul, insanlar, seçimler, ihanetler, hayal kırıklıkları, yalanlar, ne istediğini bilmediğin bir hayat, yolun kaybı, savruluş, ve PERDE..

İşte 28 yılımın özetinin çeyreği bile etmeyecek telaşların, kısıtlı aktarımı. Şimdi gelelim bugüne..

Günlerdir, hatta aylar diyelim, evdeyim. Çok nadir çıktım evden. Evde tek yaptığım yazmak ve çay demlemek. Düşüncelerim yüzüme tükürme eylemini bıraktı sayılır. Öfkem hatırı sayılır derecede terbiye takınmaya başladı. Saçlarımı kendim örüyorum. Anne ve babama senelerdir olmadığım kadar yakın hissediyorum. Kardeşim hala e kıymetli hazinem. Ah, sevgili dostlarım. Herkesi bağrıma basma işini 20’li yaşlarıma bırakmaya başladım. Şimdilerde yurt dışında, yurt içinde özlem duyduğum insanlar var sadece. Ha bir de aynı şehrin sokağını paylaştığım insanlar. Sayıları azaldıkça gördüm ki, azalan şey sevgim değil hala kalbim onca sevgiyi barındırma cesareti gösteriyor. Bunu hak edenlere pay etmekse bu yaşın en tatlı öğretilerinden oldu..

Bak biliyorum.. Zor olacak. Hatta hala zor oluyordur. Her şey kirli gelecek. Herkesin en a bir yalanını öğreneceksin, rengine sen karar ver. Verdiğini sandığın sevgin ve zamanın aslında harcayacağın ve geri alması mümkün olmayan şeyler olacak. Motivasyon zırvaları san her şeyin senin elinde olduğunu söyleyecek. Buna nerden başlayacağım dediğini duymazdan gelecekler. Çünkü evet. Başlamak dediğin şey formüle sahip değil. İnan olsaydı seve seve paylaşırdım. Ha bu arada, ben de tam olarak her şeye başladım diyemem elbette. Düşünceler susmaz, vücudun sana ait değilmiş gibi olur, çelişkiler olur, paylaşılamayan pişmanlıklar, taklit edilen hatalar derken boğuluyor hissi iç bitmeyecekmiş gibi gelecek. Gelse de nefes almaya devam edeceksin. İşte şimdi duyacağın şey sana başlaman için adım attırmaz belki ama boğulurken yalnız olmadığını ve tekrar nefes alabileceğini hatırlatır, belki..

Yaşadıklarını devredemeyeceksin, silemeyeceksin de. Yanlış anlaşılmalar için, koltuktan kaldırmadığın o götü, boşuna yırtma çünkü anlamak istemeyecekler.. Risksiz ve hatasız yaşamın rezilliğinde nefes almaktansa, dizindeki ve elindeki yaralarla kafanın içinde boğulmayı seç. Bil ki yaşam gerçekten içerden başlar.. Şeytanlar alıntılarla konuşmaya, melekler görmezden gelinmeye devam edecek. Dilerim duyduğun şey yalnızlığın çığlığı değil, umudun fısıltısı olur..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın