
Pencerenin açık olması gökyüzünü görebileceğin anlamına gelmediği gibi, nefes almanın da yaşamakla pek bir alakası yok..
Kendimi, tabirini çoğaltabileceğim boşluk hissinin her haline örnek olacak durumda hissediyorum.. Dün neşeyi, arayışı, umudu, her zaman bir yolu vardır düşüncesini bugün umutsuzluğu, yolun sonunu yazıyorum..
Saat 17.22 civarında, şimdi uyusam günün bitimine kadar açmam gözümü. Aslında böyle umutsuzluk yüklü cümleler kurup düşman güldürmeye gerek yok diyeceksin, biliyorum. Bugün de varsın sevmeyenlerimiz gülsün.. Şimdi karmaşa çölünden kızgın fırtınaya doğru yol alan bir hikaye anlatmak zamanı..
Mum, bambu ve mürekkep çöle sırtını verip çıkmışlar yola. Birinin umudu, diğerinin sadakati, öbürününse sevgisi zulası olmuş.. Hepsinin parmak izi eşsizliğindeki hikayesi onları öyle bir arayışa çıkarmış ki birbirlerini çölde buluvermişler. Mum; umuda ve parlak bir ışığa sahip olsa bile dibinin karanlığından çok sıkılmış bunu bulmak için çıkmış yola. Bambu; suya olan sadakate hiç ihanet etmese bile bir süre sonra köklerini toprağa salmak istemiş ve buna bir çare bulmak için çıkmış yola. Mürekkepse tükenmez olan sevgisini evrenin her yerine yazmaya söz vermiş kendine ve bu yüzden çıkmış yola. Çölün kuraklığı bambuyu, karanlığı mumu, kuraklığı mürekkebi cezbetmiş. Bu yüzden vardıklarında oraya, bir anda yolculuklarına eşlik edecek olan diğerlerine rastlamışlar..
Günlerce birbirlerine hikayelerini anlatmışlar. Yürümüşler. Keşfetmişler. İzlemişler yıldızların eşsiz ve parlak hallerini. Bambu çorak olsa bile toprağa dokunmaktan keyifliymiş. Mum geceye yıldız edasıyla aydınlık sağladığı için memnunmuş. Mürekkepse yavaş yavaş yola çıkması gerektiğini anlamış. Bir süre sonra ortaya bu fikri sunduğunda mum ve bambu biraz tereddüt etseler de kabul etmişler. Mürekkebin cebinde, zamanında masasına eşlik ettiği bir bilgeden aldığı harita varmış. Tek bir yerin işaretli oldu bu harita evrenin neresinde olursanız olun size oraya ulaşmak için rota belirlermiş.. Cebinden sigarasını çıkarırken bir anda bu harita düşmüş. Mum ve bambu meraklı gözlerle mürekkebe bakmışlar. Mürekkep gülümsemiş, eğilerek almış haritayı eline. Bilgeyle geçirdiği anlar belirivermiş aklında. Onu görmesinin üstünden 3 sonbahar geçmişti. En kıymetli hatıraları onun parmaklarına eşlik ederek yazdığını anlatmış bizimkilere. Bilgenin yazdığı tiyatrolar, baktığı davalar, besteledikleri derken neredeyse bir ömrü beraber devireceğini düşünürmüş mürekkep. Ta ki bilge bir sabah kalkmış, kahvesini almış , sigarasını yakmış, ”My Dinner With André” filmini açmış. Filmin bitiminde masasına geçmiş bir hoşça kal mektubu yazmış, mürekkeple vedalaşmış, ona bu haritayı vermiş ve ceketini alarak yola çıkmış.. O günden sonra ne mürekkep aramış bizim bilgeyi, ne de bilge kendinden söz ettirmiş. Bilgeyle yaşadığı az ve öz hatıraları zulalamış bizim mürekkep o da kendi arayışına çıkmış. Derken geçip gitmiş mevsimler..
Mum bu haritanın bilgenin yerini gösterdiğine dair fikir belirtmiş. Bambu hazine dolu topraklar olabilir demiş. Mürekkep ömrü boyunca o kadar çok hikaye yazmış ki hayat bunları dışında yatan bir şey olduğuna dair bir fikre bürünmüş. Yine de her ihtimalin var olabileceğini sesli belirtmiş. Ve beraber haritanın gösterdiği yöne gitme kararı almışlar, büyük bir heyecan ve merakla..
Yolun sonunda ne olduğu merakı gün geçtikçe artıyormuş. Merakları arttıkça yollarındaki engellerde artmaya başlamış. Mürekkep yolun üstünde düşündükleri ve hissettikleri şeylerle karşılaştıklarını çok geçmeden fark etse de buna sesli bir şekilde engel olmak istememiş. Görmek istiyormuş yolun onlara sunacağı her halini. Bir gün aşktan bahsetmişler, o anda gökkuşağının renkleri canlı ve cıvıltılı bir şekilde belirmiş. Bir gün en büyük korkularını anlatırlarken, mum ya sönerse ışığım demiş o an kararı vermiş etraf. Mürekkep yaşanmışlığın değerli olduğundan bahsederken, etrafı çiçekler sarmış. Bir gün acıdan bahsetmişler, gök kasvete bürünmüş ve bulutlar bırakmışlar yüklerini. Bambu bu işten en keyifli hisseden taraf oluvermiş o an. Mürekkep başına nelerin geleceğini bilmese de, bi şeylerin geleceğinden emin bir şekilde sormuş: Ya hayalleriniz ? Mum hemen atılıp, dibindeki karanlığı aydınlatma anını yaşadığını hayal ettiğinden bahsetmiş. Güneşi hiç bu kadar yakından ve bu kadar parlak görmemişler o ana kadar. Bambu toprağın dokusuna kök saldığında yaşayacağı anın heyecanını anlatıvermiş. Yol hiç bu kadar yumuşak olmamış o ana kadar. Peki, demişler mürekkebe, peki senin hayalin? Mürekkep insanların hallerini, duyguların en derinlerini, evrenin sırlarını yazmış yıllarca. Hayalleri olanları yazmış yazmasına da, iş bu ya kendine bunu daha önce hiç sormamış.. Güneşi yerine geçmiş o an, yol kabuğuna geri çekilmiş, bulutlar dönüşünü tamamlamak için görevlerine yönelmişler.. Mürekkep cevap verememiş. Kalakalmış öylece..
Hikaye bu ya az gitmişler, dereyi tepeyi düz gitmişler, kimi zaman yağmurda dinlenmiş, kimi zaman güneşte tekrar yola koyulmuşlar.. Derken uzakta bir fırtına görmüşler. Öfkeli ve ne yapacağını bilmez haldeki fırtına bizimkilerin haritasında tam da işaretli yerin üstünde duruyormuş.. Aralarında çok düşünüp, daha çok konuşmuşlar. Ve gidip konuşmakta karar kılmışlar. Usulca yaklaşmışlar fırtınaya doğru. Etrafları sarılıvermiş fırtınayla, bir anda kendilerini fırtınanın içinde bulmuşlar, kızgın bir ses onlara neden orada olduklarını sormuş. Bizim mürekkep biraz tedirgin bir sesle haritayı göstermiş fırtınaya ve onu bir bilgeden aldığını anlatmış. Fırtına bilgenin adını duyunca hiddetini arttırmış. Mum neredeyse sönmekle, bambu köklerini kaybetmekle karşı karşıya kalmış. Mürekkep arkadaşlarının yaşadıklarını görünce fırtınaya sert bir dille sakinleşmesini ve onu dinlemesi gerektiğini söylemiş. Zamanında bilgenin, kızgın fırtınayla ilgili yazdığı hikaye gelmiş aklına.. ”Yaşadığın kırgınlığı biliyorum” demiş ve devam etmiş. ”Senin öfkeni dindirmek bizim gücümüzün ötesinde, ben sevgimden, bambunun sadakatinden ve mumun umudundan bir parça versek bile bu öfkenin ateşini söndürmeye yetmez.” Fırtına dinginleşmese bile kulak kabartmış, devam etmiş bunu gören mürekkep, ”bilgenin kendisini bulmak için senin kaybolmana sebep olduğunu biliyorum, ama bak bizde evimizin çok ötesindeyiz. Senin topraklarında, senin öfkenin merkezinde bulduk kendimizi, izin ver ait olduğun yere kavuşmanda biz eşlik edelim.” Daha önce sadece onu kullananlarla karşılaşan fırtına mürekkebin kendi için yardım edeceğini duyduğuna şaşırmış ve inanmış olacak ki onlara içine hapsetmeyi bırakmış.. Hikayelerini sormuş onlara; mum ışığını kaybetmek uğruna bu yola büyük bir umutla çıktığını, bambu toprağa kök salmanın merakıyla oralara kadar geldiğini, mürekkepse yazılmaya değer her hikayenin onun yoldaşı olduğunu anlatmış..
Fırtına sakinleştikçe, karamsarlığın hüküm sürdüğü o yer, kendinde gizli olanları yavaş yavaş ortaya çıkarmaya başlamış.. Güneşten daha parlak bir ışık belirdiğinde mum gözlerini alamamış ve yürümüş aydınlığına doğru. Suyun sesine özlem duyan bambuysa, yönünü çevirdiği anda birikintileri görmüş, toprağa kavuşmanın heyecanı ve suyu özlemenin hissiyle birikintilere doğru yönelmiş. Mürekkep ve fırtına kalmış baş başa. Sen, demiş fırtına mürekkebe, sen baktığında neyi görüyorsun? Mürekkep hayalleri kurmaya değil, yazmaya alışıkmış. Önce üzerinde vals edebileceği bir sahne görür gibi olmuş, daha dikkatli baktığında uçsuz bucaksız okyanusu fark etmiş. Anlam verememiş bu duruma. Yavaş ve emin olmayan adımlarla ilerlerken, fırtına kendini okyanusun üzerinde bir dalgaya bırakıp çağırmış mürekkebi. Yuvana hoş geldin, diyerek.. Mürekkep okyanusa karışmaya başladıkça tedirginliğin yerini, özgürlük ve evinde hissetme hali almış.. Fırtınayla beraber daha da derinlere doğru yol alıp, kaybolmuş o da gözden..
Yukarıda seyir halinde olan Simurg, yolculukları boyunca onlar fark edemese de hep izlemiş onları. Onca arayışın sonunda, vazgeçmeden üçünün de yuvaya döndüğünü görür görmez, selamlamış onları ve gülümsemiş .. Yolunu kaybedenler için, yeniden ait olduğu masasına doğru yola çıkmış..
Ben mi? Ben şimdilik penceremden akıp giden hayatı izlerken, Simurg’un eve dönmesini bekliyorum..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın