
Dünden bu yana sadece oturup bekliyorum. Yazmayı, kelimelerin akıp gelmesini, anlatmayı, hissedebilmeyi. Hala bekliyorum. Yazabilmenin hikmeti masama eşlik eder belki diye..
Hava iki gündür kasvetli, yağmur mola vere vere kendini gösteriyor. Aklımdan geçenlerle, yaşadıklarımın arasındaki uçurum gün geçtikçe açılıyor. Kendimi uyumaya, uyanınca kahve içip bir şeyler izlemeye bıraktım..
İlham perisiyle pek bir ilişkimiz olmadı bugüne kadar. Yazmayı, hikayelerine şahit olduklarımla birlikte öğrendim. Ağlayanla, gülenle, acıyı derinlere itenle, susanla, anlatmayı seçenle, üşüyenle, hiç ısınmamış olanla, aşık olanla, sevmekten korkanla..
Acıkmadığınız sürece, tabağın dolu ya da boş olmasını umursamazsınız. Miden ben buradayım demeye başladıkça, gözün masaya çevrilmeye başlar. Yavaş yavaş dikkatini olduğu yerden kaydırırsın. İşte şu sıralar tam olarak böyleyim. Kalbim guruldamaya başlayana kadar yaşadıklarımla onun doyduğunu düşünürdüm. Düşünmek.. Kalbinize yapabileceğiniz bir tür ihanet. Şimdi yaşadıklarını sindirdiğini ve acıktığını hissettiriyor yavaş yavaş..
Lunapark sevinci yaşamaya layığım diyor içim.. Kederin durağından ayrılamam diyor daha içim. Düşüncelerin, davranışlara, onunsa kadere olan etkisi üzerine birçok şey yazılıp çizildi. Genel tanım, benim için, hayatın zincirleme bir mimlenme tamlaması olması. Bana sıradan gelen davranışlarım, insanların hassasiyeti yüzünden onlara aşırı geliyormuş. Umurumda değil demeyi istesem de, bizi tanımlayan davranış biçimim umursadığımın yansıması, MAALESEF..
Nodüllerime inat şarkı söylemeyi seviyorum, yağmurla beraber dans etmeyi, çalışırken ciddi kalamamayı da..
Yahu iyi kötü yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz da bize biz olduğumuzu ne zaman unutturdular. Ya da biz niye izin verdik ki buna. Ödev yaparken twerk atalım, sakince balkonumuzda pilavımızı yiyelim, deliler gibi dansımızı edelim, gözlerimiz yaşarana kadar gülelim, boğazımız kuruyana kadar yapalım sohbetlerimizi, umudu içinde barındıran fallar açalım, salıncağın tadına varalım, anksiyeteye inat karışalım kalabalık konserlerin içine, şiirler doğarken şairler ölmesin, müzik sanatçısını kaybetmeden kıymetli hale gelsin, gökyüzü toprağa tavır takınmasın..
Bazen yanlış kitaplar okuyacağız, yanlış arkadaşlıklar edineceğiz, şeytanın fısıltısına kulak vereceğiz, belki meleğe sırt döneceğiz. İçimizdeki karanlığı da keşfedeceğiz aydınlığı da. Biz biz yapan atomlara öğreteceklerimiz olacak, bir de kendilerince öğrendikleri. Travmalar edineceğiz, yaşama karşı küskün tavır sergileyeceğiz bazen. Hücrelerimiz alevlenecek bazen, bize karşı teyakkuza geçecek hatta. Sesimiz kısılacak bazen, boğazımızdaki kıpırtı eksilecek, parmak oynatmak bile ağır gelecek ve doktor sana depresyon tanısı diyecek. Kendini salıvereceksin bazen gerçekliğin dibine. Drama üçgenince zorba olacaksın önce, sonra kahramanlık damarın tutacak, mağdur rolüyse üstüne yakıştı sanacaksın. Bu çemberde habire yanlaya yanlaya yeni yollar bulmaya çalışacaksın. Sonra ya kendini bu tadı saman olmuş yavanlığa emanet edecek hep mağdur kalacaksın, ya da çemberden çıkmanın bir yolunu aramaya başlayacaksın..
Birilerinin tasması taktığı, kendi yolunu inşa eden, 9-5 mesaiyle yaşayan, aşırılığı normalleştiren, topluma boyun eğen küçük adam, başkaldıran Mücerret, aşkı okyanusun dibinde yaşayan Martin Eden, yenilse de yeniden denemekten vazgeçmeyen Don Kişot, kelepçelerle yaşayan sanatçı, yalanları yuva yapmış dile sahip olan, lunaparkı evi olmuş, kendi halinde, başkalarının yolun..
Yukarıdan bir sıfat veya karakter seç. Tabi başka bir seçenek daha var, ki bence en eğlenceli kısmı bu olur, kendine hücrelerinde yatan izlerle ve DNA’da olan kalıntılardan bir karakter yarat, duşunu al, kahveni yudumla, müziğini aç.. Eğer benim hikayemin kahramanları arasındaysan eğlenmeye hazırlan. Bazen övgü bazense sövgüyle. Değilsen kendi hikayende eğlence yaratabilmen dileğiyle..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın