..MASAMDAKİ KEMAN..

Yatağın tam orta tarafından kalktı bugün. Havanın kapalı oluşu içindeki karamsarlığa bir sebep olacak tüm gün.. 

Kahvesi için mutfağa yöneldi, suyu koydu, saçlarının karmaşıklığına parmaklarını daldırdı. Yüzünü yıkamaya geçerken boy aynasının önünde duraksadı. Dünü aklından geçirdi, yarını düşledi, bugün içinse yarım bir gülüş attı ve tuvalete girdi. Tanrı bilir o uyuşuk aklından neler geçirdi, bu kısacık sürede..

Kahvesinden bir yudum aldı, penceresinden bakındı etrafa. Her sabah böyle uyanırdı. Gece olana değin evinde oturur, birkaç kelime karalar, yemeğini yer, annesiyle konuşur, geçmişi gömerler, kırgınlıklarından bahsederler, bazı düşüncelerin çemberinde asılı kalır, gece olunca da arkadaşlarıyla kumara otururdu. Bu sabah uyandığında da aynısı olacağından şüphesizdi. İçindeki çatlaktan ışık saçılmaya çalıştıkça o inatla yama yapıyor ve güne böyle devam ediyordu..

Bu sabah içtiği kahvenin tadında bir farklılık vardı. Ya kahveyi çok koymuştu ya da suyu diye düşündü, pek bir aldırış etmedi. Annesi de aramamıştı. Kumar için yazan da yoktu. Kaşlarını kaldırdı, anlamlandıramasa da masasına oturdu. Farklı bir şeyler vardı. Kalemleri dağınıktı, defterinin orta sayfası bomboş ve açık bir haldeydi, su şişesi ağzına kadar doluydu ve kemanı kutusundan firar etmişti. Reçinelenmiş yayı hemen kemanın yanındaydı. Tanrının alay takviminde sıra bana gelmiş sanırım diye düşündü..

Yazmak için oturduğu klavyenin başında öylece kalakaldı. Geçmişe olan kızgınlıkları geldi aklına aniden, yarına duyduğu telaşsa hemen arkasından geldi. Kelimeleri yazıp yazıp siliyor ve asla noktalanacak cümleyi tamamlayamıyordu. Hikaye mi anlatmalı, yaşanılanları mı yazmalı öfke mi kusmalı, tam olarak ne yapmalıydı ne yazmalıydı karar veremedi..

Düşündü, düşündü, sadece düşündü. Salandı sandalyesinde geçmişi yazmak istedi, elinde hep aynı acı aynı pişmanlıklar aynı kızgınlıklar ve aynı bekleyiş vardı. Geleceği yazmaya kalktığında hep aynı hayaller, hep aynı hareketsizlikler, aynı bekleyişler vardı. Ya bugün dedi, kendi kendine. ”Elimde bir tek bugün var” diye mırıldandı. Bugünle ilgili ne yapacağını o kadar bilmiyordu ki, ne yazsa anlatamayacaktı geniş zaman kipiyle hissettiklerini.. İşte bu onun için bugüne ait olan ve yeni olmayan tek şeydi. Aynı boş vermişlik.. 

İlk defa düşüncelere boğulmadan bir şarkı açtı. Masasındaki dağınık olan kalemleri toparladı. Deftere birkaç saniye baktı ve omuz silkerek kapattı. Klavyeyi kaldırdı. Ellerini birleştirerek bir süre pencereden dışarıya baktı. Hava güneşi saklamak konusunda ısrarcıydı. İçiyse havadan daha ısrarcıydı. Bir tek kemanını kutusuna koymamıştı. Pek farkında değildi bunun. O ara müziği dinlemese bile duyduğu sesle dalıp gitmişti. Aklından geçenler, 28 yıldır yaşadıklarından daha fazlasıyla üzerine çöken ağırlık gittikçe artıyor, artan ağırlıkla beraber vücudu sallanmasını yavaşça durduruyordu..

Aşk dedi, bu şehirde çok sevgilim oldu yine de te bir aşk beni yerle bir edebilecek kadar güçlüymüş dedi. Sonra arkadaşlık dedi, kimisi çoktan o şehirden göçmüş kendine yeni hayat kurmuştu, kimisi o şehirde hayata devam ediyordu, kimisiyle yolları ayrılmıştı. Kendimden her ikisine de fazlaca verdim dünde, yarına güzel bir bahçe inşa edebilmek için oysa bugün elimde kalan iki şey var; koca bir yorgunluk ve yalnızlık. Sonrası ailem dedi, başka şehirde benim iyileşmemi bekleyen beni yanlarında isteyen ve benden hiç vazgeçmeyen sevgili ailem..

Dünyanın suçu muydu bu keder, onun yoluna çıkan insanlar evrenin ona acı bir hediyesi miydi? Tanrı onunla böyle mi alay edecekti hayatı boyunca? Daha ne kadar batırması gerekiyordu, yoluna yeniden devam edebilmesi ve yaşamaya yeniden başlayabilmesi için? 

Gözleri doldu, o an şarkıda ”tek isteğim eve dönmek, anneme sarılmak şuan” cümlesini işitti. Gözlerini sildi, kendini banyoya attı. Aynadaki yorgunluğa baktı, açtı saçlarını, boyamaya başladı. İlk kez saçlarını dibinden boyuyordu, umurunda değildi. Eskiden depresyonu ona anlaşılmadığı yalanını söylerdi. O buna inanır, kimse anlamaz beni derdi. Zamanla çok yolu aştığını biliyordu. Tek bir konu hariç. Aşk ve acısı konusunda farklı ağızlardan hep aynı cümleleri duyuyordu. Yerinde saydığını düşünüyordu. Saçlarını yıkadı. Üstünü giyindi. Ceketini aldı, masada açık kalan keman kutusunu kapattı, bir tek onu yanına aldı. Bulduğu taksiye bindi, otogara giderken gözleri tekrardan doldu. İzmir’e bulduğu ilk bileti aldı ve otobüsü beklemeye başladı. Aklından geçenler, gözlerinden aktı öylece, Sessizce iç çekti, burnu kendisi kadar sessiz kalamadı. Tam 8 yıl. Aidiyet duygusu olmayan, fevri yaşayan, bir şekilde çözeriz diyen, bazen önemli olan çözmek değil problem yaratmak diyen kişi için ne tuhaf bir durumdu bu öyle..

Veda etmeyi sevmez, aniden çeker giderdi evvel zaman. Şimdiyse evini bırakıp, yuvasına dönmek üzere yola çıkıyordu. Kemanı ve küçük not defteri dışında her şeyi bıraktı. Otobüse bindi. Muavin kahvesini getirdi. Kulaklığını taktı ve otobüs penceresinden son kez şehre baktı. ”Benden arta kalanlarla, sizlere mutluluklar”..

..SEVGİLERİYLE..

Yorumlar

Yorum bırakın