..KNOW THYSELF..

Kaçıncı uykusuzluk dolu gece bilmiyordu. Gözlerinin altından okuyabileceğiz kadar uzun diyebilir. Akıl, beden, ruh üçlemesi onun için Bermuda şeytan üçgeni olmuştu. Üçünün arasındaki çukurda çürümeye başlayan bir hayatın gönüllü vodvil oyuncusuydu, kendi tabiriyle..
Şu küçük dünyada herkes öyle incitilmiş, öyle yanlış yerlerde bulunmuş ki, zavallı hüzünlü ruhlar müzesine dönmüş bir sokağın ev sahibiydi.. İsmini bilmediği kim varsa onların bile acısının tadını alabiliyordu artık.. Aklı uzay boşluğunda sürükleniyor, ruhu kendini zincire vurmuş, bedeniyse bu iki efendisine itaat etmeyi bırakmıştı..
Ceketini aldı, aklına ve bedenine anlık hükmetti ve kendini sokağa attı. Kaldırıma ayak bastığı an kendini esir gibi hissetti. Sanki o küçük taş topluluğu toplumun hapishanesiydi. Ama onca aptal bunu anlamak yerine, hapishanelerinin yörüngesinde telaşla bir yerlere yetişmeye çalışıyordu.. Duraksadı ve bir süre etrafı izledi. Onca aptalın normal görünmesi onu bir hayli şaşırtmıştı.. Ceketinin cebinden sigarasına uzandı. Ezilmiş birkaç dal arasından birine şans tanıdı ve dudaklarıyla randevuya çıkardı. Ağır denilebilecek adımlarla yürümeye başladı. Aklı sürüklendiği boşluktan yavaş yavaş yeryüzüne doğru yaklaşmaya başladı bu süreçte.. Ruhu zincirlerden sıkılsa daha hala olduğu yerde sessizce bekliyordu. Bedeni itaatsiz bir aylak olarak yoluna devam ediyordu..
İlkelliğin atası sayılacak olan koku duyusu onu bir anda tetikledi. Donakaldı olduğu yerde, kafasını çevirdiğinde küçük bir kahve dükkanı gördü. İçeri girdi. Eski alışkanlığı geldi aklına. Uzun zaman sonra,  ağ bağlamış yüz kaslarında bir oynama oldu, hafif bir gülümsemeyle aldı kahvesini ve devam etti yoluna. Kulağına isabet eden ses dalgasıyla kafasını kahve bardağından kaldırdı. Gördüğü kişiyi daha önceden tanıyor muydu? Kendini zorlasa da hatırladığı şey kişinin yüzü değil, onda uyandırdığı açlık duygusu oldu. Hemen oracıkta bir pilavcıya girdi. Gülümsemesi milimetrik artış göstermişti. Ruhunda garip bir kıpırtı olduğunu hissetti. Aklı onunla konuşmaya başladı. Bedeni hücrelerine haz hissiyatı için köprü kurmaya başlamıştı..
Açlığı geçtiği gibi olduğu yerden kalktı. Yürümeye devam etti. Işıklarda beklerken aklına neden sokağa çıktığı sorusu geldi. Düşündü. Tam 3 yeşil ışık süresi geçti. Bir türlü cevap bulamadı. Nefes aralıkları azalmaya başladı düşündükçe. Kalbi bando takımı kurmuş gibiydi. Birinin koluna dokunmasıyla ayaklarının bastığı yeri hissetti. İyi olduğunu söyleyerek, karşı kaldırıma doğru yürümeye devam etti..
Evine dönme hissi, uykuya geçme düşüncesiyle bedenini yuvasına doğrulttu. Ruhunun aynı sokaklarda gezindiğini anladığında evine varmıştı. Acele bir tavırla kapısını açı, ceketini fırlattı, kapıya sırtını dayayarak olduğu yöne çömeldi. Haykırırcasına ağlamaya başladı. Bunca zamandır, ilk kez yüzü yıkanıyordu..
”BEN KENDİ HİKAYEME NELER YAZMIŞIM BÖYLE” diye bağıra bağıra ağlamaya devam etti. Uykusuzluktan kurumaya yüz tutmuş gözleri, yaşlarla yeniden filiz vermeye başlayan bir ormana dönüşmeye başladı. Gidebildiği kadar geriye gitti, aklında. Ruhunda zincire yer açan anlara, aklını yitirmeye başladığı günlere, bedenini sandalyeye mahkum ettiği zamanlara.. Bu şeytan üçgeni onu ne zamandan beri içine almıştı! Hepsine tek tek cevap verdi. Ayaklarının uyuşukluğunu hissetti. Aklının cevaba ihtiyacı olmadığını anladı. Ruhunun cılız sessine kulak veremeyişini duydu..
Zihni aynılığını, bedeni tembelliğini, ruhu bezginliğini keşfetti. Fikirlerinin, duyularının ve duygularının yerini keder alıkoymuştu.. Sıradan hayatın dehşet verici yönünü rotası yapmıştı. Sıradan bir gün, sıradan yemek yeme alışkanlığı, sıradanlaşan ve tadını yitiren kahvesi ve sigarası. İnsan karaltısının bu sıradanlığı, hayatlarında olanın kalıcılığını istediği içi yaptığını anladı. Sadece bunu değil, bu sıradanlığa evet dediğini de anladı. Hani şarkıda diyor ya ”beni bana yar etmezler, tutuşurum ama alevimi fark etmezler” diye. Tam olarak hayatının geldiği nokta buydu..
Gözlerini avuçlarıyla sildi, hırkasının kolunu tuttu sonra avuç içleriyle ve burnunu koluyla temizledi. Yalpalayarak doğruldu. Aksak adımlarla mutfağa gidip su koydu. Suyun kaynayışındaki anlama daldı. Buharın yüzüne temasıyla silkelendi, bardağına her zamankinden farklı bir şekilde 1,5 kaşık değil bu sefer 3 kaşık kahve attı.. Ayaklarındaki karıncalar verdiği hisleri geri almıştı ki odaya doğru emin adımlarla ilerledi. Yeri hissetti. Kahvenin anımsatan kokusunu da. Sandalyeyi çekti, sigarasına uzandı. Oturacakken sandalyeyi yere fırlattı. Balkona doğru yöneldi. Güneşten ayrılalı hayli zaman olmuştu, yabancıydı artık güneşli havaya. Yine de bedenini güneşe teslim ederek oturdu balkonuna. Etrafta kaldırımın üstünde koşuşturan, sokakta birbirlerine kornayla tacizde bulunan ismini bilmedi insancıkların telaşıyla daldı gitti günün içinde..
Gülümsemesi dişlerine ışıltı kazandıracak kadar genişledi. Aklı, ruhu ve bedeni rüzgarın maestro olduğu bir doğa orkestrasının akışına kapıldı.. Şuracıkta ölümün hazzına varabilirdi artık..
..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın