..KENDİNİ BULMAK ÜZERİNE..

Yolunuzu kaybettiğinizi hissettiğiniz anları düşünün. Düşünmek aklen, hissetmek ruhen, kaybolmaksa bedenen gerçekleşirken sizin parçalandığınız üçünün de umurunda değil! Ya da değil mi acaba?

Yanınızda kimler vardı yalnız mıydınız yoksa, kahve mi içiyordunuz yoksa çay mı? Hangi coğrafya da yaşadınız mesela bu kaybolmayı? Kaç yaşındaydınız? Sizi tetikleyen şey neydi?

Sorulabilecek sorular asla bitmez, hele de cevap vermek konusunda cömertseniz. Peki soruların anlamı var mı! Elbette bir yere kadar var, nereye kadar olduğu kısma geleceğiz. Şimdi yolunu kaybeden birinin, kendine çıkan varış noktasını konuşalım biraz. İnsanların kendini anlatması kolay dense de, konu pek öyle değil. Anlaşılmayı istiyoruz, kahraman bekliyoruz, bizi biri çırpalasa da kendimize gelsek istiyoruz zaman zaman..

Coldplay’in bir şarkısı var ”something just like this”. Kendini kahramanların listesinde göremediğinden bahsediyor diyebiliriz. Halbuki kahramanlar bize motivasyon köprüsü olmaz mı, hayallerimize ulaşmak için bize bir yol sunarlar. Peki sonra ne mi olur! Film biter, perde kapanır, pelerin düşer ve korkularımızla kalırız baş başa. Kimiz, neyiz, fısıltı dolu hayallerimiz neler, hayatımızın perde arkasında çalan müzik ne diyor, ben bunlardan ne anlıyorum!

Kendi yorgunluğuna dalıp gitmişti. Kimseyle uzun uzun iletişim kurmuyor, gününün çoğunu yorgan altında geçirmeyi tercih ediyordu. Ara sıra gözyaşları kendiliğinden süzülüyor, onlara müdahale etmek bile gelmiyordu içinden. İşe gidiyor, hazır gıdayla hayatına devam ediyor, müzik bile dinlemiyordu. Paranoyaları onu yalnız bırakmıyordu. Gerçekle hayal arasındaki çizgi neredeyse silinmeye başlamıştı. Tat duyusunu kaybetmişti, ve bunun fiziksel bir rahatsızlıkla ya da covidle bir ilgisi yoktu. Gözlerini kapatmakta güçlük çekiyor, çoğu zaman gözü açık uyuduğu da oluyordu..

Hayat onun yerine zar atıp seçimler yapıyor, o da itiraz etmeden uyuyordu. Arkadaşları onu evden çıkarmak için türlü sebepler sunsa da kendini eve kapatacak güçlü nedenler sunuyordu herkese. Dünyayı kurtarmak bile umurunda değildi artık. Halbuki dinlese motivasyon konuşmalarını, açsa sesini kişisel gelişimcilerin hayat ne de kolay denildiğini duysa belki her şey farklı olacaktı. Ne kolaydı onlara göre konuşmak: Sıfırdan başlayıp milyarder onları konuşturmak, depresyonu yenenleri anlatmak, kaybolanlara yön tayin etmek. ”Yatağından kaldır koca götünü ve işe yarar bir leyler yap, kimse seni kurtarmaya gelmeyecek” zırvalarını sesli söylemek ne kolaydı. Biri de çıkıp ”ulan hayatımın içine sıçtım, batırdım” diyemiyordu, onun iç sesi dışında.

Doğru kimse sizi kurtarmaya gelmiyor en azından benim için kimse gelmemişti. Geldiğini söyleyen oldu, en küçük bir şeyde (hem de olacakları söylememe rağmen) cesareti kırılıp kaçması cabasıydı. Size gelen olursa büyük şans. Genel de gelmezler, uğrayanlar olur sadece, o kadar. İçinize dönün demek kolay, o yolu tarif etmekse büyük marifet, biz bugün o yoldan bahsedeceğiz. Çünkü bunu size ne kişisel gelişimciler ne doktorunuz anlatmayacak. Arkadaşlarınız siktir et tavsiyesi verecek, aileniz anlamayacak, doktorunuz ilaçla uyuşturmak isteyecek. Siz bunların yanında gülümsemeyi unutacaksınız. İnsanlar onları güldürmediğiniz için şikayet edecek sadece..

Kavgalar merkezinize doğru yanaşacak. İnsanlar gerçeklerle yüzleşmekten korkanken size kendilerince gerçeklerinizden bahsedecekler. Kiminiz ruhunuza hasta diyecek, kiminiz güçlüsün kendine gel. İşte tam burada kahramanımızın neler yaptığından bahsedelim. Bahsedelim ki sıfırdan milyarder olma yalanını silip atalım artık..

Ailesinden kilometrelerce uzakta yaşıyordu. Eğlenceli ve depresif bir mizaca sahip olması onu hem komik ve sivri biri yapıyordu. Bundan pek mustarip değildi. Kendini tanıdığını düşündüğü yanlarla hayatına insanlar alıyor, onlarla yoğun bağ kuruyordu (sorsanız aidiyet duygusundan yoksun olduğuna inanırdı). Bağ kurduğu kimselerden en ufacık bir can acısı yaşadığında dünyaya kin duyuyordu. Kendisiyle çeliştiğini görmek için müthiş bir fırsattı bu, o ise aylaklığından sadece acıya odaklanabiliyordu. Okumak cahilliğini alsa da kibrini ve egosunu da besliyordu. Kendinin tanrısıydı netice de. Herkese tepeden baksa da, insanların eşit olduğunu savunurdu sesli bir şekilde. Bull shit! Al sana yeni bir çelişki’ Hele aşksa söz konusu, sadakat sevmek ondan sorulurdu. Ruhunun özgür olduğuna inansa da kıskançlık onu çürütürdü içten içe. Adalete inansa bile onun için kötü olarak anılanların cezalandırılmasından gizliden gizliye zevk alabileceğini biliyordu. Ve hala ruhuyla aklının çelişkisini anlayamıyordu. Kalbinin kölesi olmuştu çünkü. Duyguları düşüncelerini alt ediyor, düşünceleri duygularını katlediyordu.. Kendisi iyilik elçisiydi halbuki.. Neden insanlar ona kötü baksındı, neden hakkında kötü düşünsündü. Halbuki sorsanız insanların düşüncelerini siklemezdi.. İşte bunları yıllarca küçük küçük işledi kanına. Nerede kaybolduğunu bilemez insan bazen, kaybolduğundansa neredeyse emindir. Yaşadığı her olaya dibin zirvesi dedikçe daha da dibe batıyordu. Güzel olansa, damla damla mutluluğu yok oldukça o inatla direniyordu. Gerçi durması gerekirdi ya neyse..

Sinsi bir şekilde depresyon hayatına sızmıştı aslında. Bizim kahramanımızsa hayatın iplerini inatla tutuyordu. Yahu sal be kardeşim bak kişisel gelişimciler diyor. Yok, olur mu her şeyi kontrol edebilme arzusu onun kibrini öyle besliyordu ki, bırak ipi salmayı birazcık gevşetemezdi bile. Bunlar üç günde olmadığı gibi üç günde de yok edilemezdi. Öyle yavaş sızmıştı ki hücrelerine bu durum; baktı ki artık evden pek çıkmıyordu, terk edilmişti hem de ağır cümleler sarf edip karşılığında ağır cümleler duyarak, çevresinde ona inanan kimsecikler kalmamıştı (ailesi hep yanındaydı halbuki). Zaten kimse beni anlayamaz ki, ne zaman bir şey olduğunda yanımdaydılar ki diye diye öfkesini katlamaya başladı. Kimseye tahammülü kalmadı. Derken bir sabah uyandığında yumrukları sımsıkıydı, gözleriyse yaşlı. Hayatla arasına giren her neyse ona çok acı veriyordu. Karşı çıksa da doktora gitmeyi, ilaç kullanmayı, hatta doktoru kabul etse hastaneye yatmayı bile kabul edecek kadar bitmişti. Birkaç hafta sonra iyileşmeye başladığını sansa da bu bir yanılsamaydı. İyileştim dedi, yüzüne bir tokat gibi ihanet çarpıldı. Düştü, yatağından çıkmadı. İyileşmeye başladım dedi, yüzüne çat yalanlarla bir tokat daha çarpıldı, düştü. Çıkmadı yatağından. Birkaç zaman sonra sanırım daha iyiyim dedi, aşkı ve arkadaşlığı yeni hayatlarında onsuz mutluydu kaldıramadı çat bir tokat daha! Düşmemişti. Canı acımıştı, düşmemişti. Sessizce döndü yatağına, gözleri açık başladı uyumaya. Bu sefer ‘iyileşmek’ dedi, benim derdim bu değildir belki. Bir süre evden çıkmadı, hayatın akıp gitmesi, her şeye geç kalma korkusu sarmıştı bu sefer de etrafını. Durdu, korkuyla bir nefes aldı, tam dışarı çıkacaktı ki kapıyı geri kapattı. Herkesin koşuşturmayla kendinden kaçtığı, kendini kandırarak hasta olduğu sokaklara çıkmaktan vazgeçti o an. Balkona çıktı, kahvesini aldı, ilaçlarını yudumladı. Bir süre sadece izledi, telaşlı kalabalığı. Korksa da hayatı kaçırmaktan bu sefer bununla yürümek yerine daha sakin kalmayı seçti. Zaten iyileşmek dediği şey tam da buydu. Bilmedi, bilse de söylemedi. Günler meğer aylar olmuş, evden ilk çıkışında. bahar gelmeye yüz tutmuş. İçinde güvende olmadığı hissiyle kaldırımda yürüyordu, ufak adımlarla, kendiyle yüzleştiği onca şey varken bir de insanlardan bir şeyler duymak istemediğine karar verdi, kendiyle baş başa kaldı..

Zaten öyle değil midir, sizin ne yaşadığınızı bilmezler bilmek istemezler de, iş ağızlarına açmaya geldiyse o lağım dolu dilleri hiç susmaz. Ne verdiğiniz savaş, ne kökünü yeniden saldığınız bahar, ne yaralarınız, ne de kimken kim olmaya başladığınız önemli değildir. Yahu ben ki günlerdir (yaklaşık 4 aydır) hayallerim için planlar yapıp, sadece yatıyorum. Kim inanır benim hayata karşı yeniden adım atmaya cesaret edeceğime.. Peki birilerinin inanmasına ihtiyacım var mı?

Vardı! Tam olarak şuan, ihtiyacım var mı! Hayır! Verdiğim savaşta aşkımı yanımda istedim, yoktu, Ağlamak için dostumun omzunu istedim, yoktu. Sokulup uyumak ve kaybolmak için ailemi istedim, yoktu. Bu benim döngümün lanetiydi. Kırılana kadar. Kolay mı oldu, hayır. Tam olarak kırıldı mı, hayır, Sen bunu hemen mi başaracaksın, hayır. Eğer bahar vaktinden önce geldiyse geçmiş olsun, tüm ekinlerin ziyan olacak. Biliyorum, hayatı hızlı yaşa genç öl diyen birinin aceleci olarak her yere geç kalmasından dolayı biliyorum. Eğer yolun buralardan geçiyorsa, arıyorsan kendi gerçeğini. Kapat gözlerini ve derin bir nefes al.

Çünkü bazen gerçeği görmek için gözlerini kapatman gerekir..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın