..KAÇIK HAYALLER..

”Gökdelenin tepesinden tükürdüm dünyanıza..” Şarkıyı sevdiğimden değil, cümleyle meydan okunduğundan olsa gerek seçtim o şarkıyı. Plastik oyuncaklar, bebekler, taçlar, tütülü kıyafetler, sınırlandırılmış meslek gruplarıyla büyütüldüğüm şu zamanlara gidelim..

Kentin en muhteşem sokağında yaşıyordum o zamanlar. Çocukluğumda futbol oynardım, topu bırak dediler. Sokakta dans ediyordum, salona gir dediler. Bol giyinmekten keyif alır rahat hissederdim, prenses gibi giyin dediler. Babamın kral olmasıyla bir alakası olsa gerek. Diğer çocuklardan farklı olduğumu biliyor olsam da, hizmetlilerden tutunda diğerlerine göre durum aile soy ağacımla ilgiliydi. Oysa benim aldığım nefesin başka oluşunu kimsecikler göremedi.. Bizim kentin sınırları alabildiğine geniş olduğu için kimseler sınır dışına çıkmazdı. Seyahat kavramı evler arasında gerçekleşirdi. Ya da dağlara ot toplamaya gidenler için kullanılırdı. Sadece alışverişte seyyahların getirdikleri olurdu. Onlarında kente geliş ve gidişleri belli tarihlerde olurdu. Öyle heyecanla beklerdim ki onları, hemen bir tepeye çıkar gelişlerine ve izledikleri yollarına gözümü dikerdim..

Her prensesin yolu bellidir, bir prensle yuvasını kurduktan sonra topraklarını genişletmenin keyfini çıkarır, beş çayında diğer prenseslerle krallıkları hakkında kakara kikiri yaparlar. Bense başkasının hayatını değil, kendi hayallerimi yaşayacaktım. Kene ara sıra gezginler gelir, bir şeyler kararlar birkaç gün kalır giderlerdi. Kesinlikle onlarla konuşmam yasaktı. Küçükken yasaklar, kurallar benim için bir şey ifade etmezdi, büyüdükçe bunların baş belası yazılı birer cehennem kanunu olduğunu anladım. Kendimce ufak ufak çözümler de bulmuştum. Mesela top oynamaya giderken şapka takıyor eski püskü kıyafetler giyiyordum. Böylelikle hem istediklerimi giymiş hem de istediğim oyunu oynamış oluyordum. Gezginlerin gittiği hanlara girmem kesinlikle yasaktı. Ben de zaman zaman onları izliyor, handan çıktıkları anı kolluyor ve yanlarına giderek hikayelerini diniyordum.. Günlerin bötyle ilerlediği bir vakit köye gelen başka bir gezgin beni yolunda yoldaş olarak istediğini söyleyecekti, ve asıl hikaye o zaman başlayacaktı..

Bir sabah hanın orasının daha da kalabalık olduğunu gördüğümde dayanamadım ve giriverdim içeriye. Herkes bir bana bir de gezgine şaşkın şaşkın bakıyordu. Prenses olduğum için olsa gerek diye düşünürken, gözüm gezgine ilişti, öyle büyüleyici öyle göz alıcıydı ki hayretler içinde donakaldım. İlk defa bir kadın gezgin görüyor, bunun şaşkınlığıyla ona doğru yavaş yavaş ilerliyordum. Kimseyle konuşmayan gezginin benim ona yönelmemle gülümsemeye başladığını fark ettim. Silkelenerek ona iyice yaklaştım. Bir an da sarılırken buldum kendimi. Saatler süren sohbet sonrası bir an önce saraya koşup olanı krala anlatmak istesem de delinen yasakların haddi hududu olmadığı için bunu yapamazdım.. İçimde anan kıvılcımın hararetiyle saraya doğru koşturdum. Gezginin kalması için, onun hikayelerini duymak için neler yapabilirim diye düşünmeye koyuldum.. Aklımın ucuna bir değmeyen bir fikir bir gün sonra bana sunulacaktı. Kalmasını sağlayamayacaktım ve bu beni üzüyordu. Yine de sabah koşar adımla hana doğru yol aldım. Kapıda kralın bekçileri beni dosdoğru kralın huzuruna doğru geri savurdu. Savaşta püskürtülüp mağlup edilen ordunun acısını yüreğimde hissettim. Kral yasakları arttırmakla kalmadı, saraydan çıkışımı da engelledi. Gezgin ne zaman gidecekti, bir daha görür müydüm bilmez ve sorgular şekilde pencereden ara sıra da bahçeden bakınarak düşüncelere daldığım sırada kendisini meydanda gördüm. Pelerinini indirdi, bana el salladı, gülümseyerek meydandan uzaklaştı. Sanırım yola çıkma zamanı gelmişti. Benim elimde avucumdaysa anlattığı hikayeleri dışında bir tek gülümseyerek anlatmaya çalıştığı bakışları kaldı. Günlerce odamdan çıkmadığımı hatırlıyorum.. Ta ki doğum günüme kadar.. 28 yaşıma girecektim ve bu benim seçim yaşımdı. Kent kutlamalara hazırdı. Tacım takılacak, seçimler yapılacak bense geri kalan hayatımda o seçimlerin sonucunu yaşayacaktım. Pastam kesildi, onca mum sönmüşken yanan tek mumu üflediğim an bir mucize diledim. Tahta çıkıldı, sıra tacımın takılmasına geldiğinde kral geriye doğru bir adım attı ve kalabalığa doğru baktı. Tacımın elinde olduğu, rüyaları süsleyen bir kraliçenin bana doğru tacımla adım attığını gördüğümde nutkum tutulmuştu. Tacımı takan kraliçe kimsenin fark edemediği bir an lime bir kağıt büzüştürüp verdi..

”İşte” dedi gezgin, ”bu kağıt o kağıt” ve masaya koydu hikayesini barındırdığı o mektubu ve yanında oturan prensese doğru ittirdi.. O zamanlar doğum günümde bana tacı takanın o gizemli gezgin olduğunu, ve aslında hikayesine bir kraliçe olarak doğduğunu ve bana yola çıkmak için sadece kendime ihtiyacım olduğunu anlatan bu mektubu hiç bırakmadım elimden. Şimdi sevgili okur bu mektup benden size tek miras. Yola çıkmak için yanınıza sadece kendinizi alın..

Dilerim hayallerinizi yaşayacak cesaretiniz ve inancınız vardır..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın