..İNZİVANIN SONU..

Suyun altında 463üncü günüm.. Duyduklarım, gördüklerim ve zihnimin yansımalarından oluşan tam dört yüz altmış üç gün!

Kendimi yenilerim sandığım, eski parçalarımı bulduğum bir inziva süreci.. Neleri değiştiririm derken, kendimde nelerin sürekli aynı kaldığını gördüğüm bir sürü gün.. Dağlardaki evimden buralara geldiğim il zamanları hatırlıyorum da..

Herkesin yarı zamanlı kendi halinde yaşıyor, yarı zamanlı başkalarına karışan bir hayat yaşıyorken, ben hem kaybolmak hem kendini bulmak yolunda savrulup duruyordum.. Aslına bakarsan kendi halinde biri sayılırım. Elbette bu yaptıklarımın kocaman bir kelebek etkisine dönüştüğü gerçeğini değiştirmiyordu o zamanlarda.. Yorgundum yine de durmak istemiyordum. Sıkılmıştım, yine de heyecanımı yinelemek için gayret ediyordum.. Sürekli koşuşturma içinde olanların dinlenmek için önüne gelen durakları kaçırdığını yeni yeni fark ediyorum..

Neler öğrendiğime gelecek olursak: İlişi yaşamak konusunda ketum ve aceleciymişim ne geçmişin kırgınlıklarını iyileştirmek için kendime zaman tanımışım ne de nasıl bir ilişki istediğimi sormuşum kendime, arkadaşlıklarımı seçerken özen göstermişim ne de gördüğüm zarardan ders çıkarmışım, hayallerim konusunda ne oturup bir düşünce yol panosu yapmışım ne de önemsemişim, hayatımı ne bir düzene koyabilmişim ne de rastgele yaşamaktan kopartabilmişim.. Tam olarak bunların yönünü değiştirebildim mi bilmiyorum. Zaten hayatımda hep bilmediklerim konusunda bir şeyler bilirim, istediklerim konusundaysa pek bir bilgim yok diyebiliriz. Savrulmak hikayemin ana teması oldu hep. Yerleşik hayata geçmeyi pek beceremedim, hayatımın çoğu konusunda. Ha bir de önemli konularında. Başkaları beni nasıl gördüyse öyle oldum; öfkelisin dediler yakıp yıktım, sessizsin dediler çıkmadım evden, neşelisin dediler kahkahaya boğdum hepsini, yabancısın dediler ev oldum, çok kalabalıksın dediler ıssız bir sokak oldum. Onlar dediler bense olmalara doyamadım anlayacağın.. Peki ben ne istiyorum, ne hissediyorum, ne düşünüyorum bunların çığlıkları karşımda duranların fısıltısı arasında hep kayboldu..

İnziva kendimce çekildiğim bir alan gibi görünüyor olabilir, pekte farkına varamadan girdim içine aslında. Aynılıklardan sıkılmıştım, insanların küçük akıllarıyla büyükler ligine girme çabasından da fazlaca sıkılmıştım. Hele kendinizi anlatma için yorulduğunuz konularda bırakın anlaşılmayı duyulmadığınızı fark ettiğiniz o anlar var ya illallah geldi.. Hele bir de amacınız yoksa, tabi bu başkaları için yaşayanların laneti gibi bir şey, savrulurken sağa sola çarparak devam ediyorsunuz. Fark etmediğiniz morluklar sızlamaya başladığında anlam arayışına girmek istiyorsunuz.. Fakat tam bir fiyasko! Kendini dinlememişsin ki neyi nasıl yapacaksın. Bocaladım, bocaladıkça daha sert çarptım kendimi sağa sola. Korktum, insan bir kere karanlığa alışınca en ufacık Işık sızması bile insanda bir telaş bir korku yaratıyormuş.. Güzel bir cümle duyduğunda hemen savunmaya geçiyorsun, alışmışsın çünkü kavga gürültüye, sinkaflı konuşulmasına.. Bir de tabi umudunu güttüğün hayat var ortada. Tam olası güzellikleri düşünüyorsun, daha başlamadan kestirip atıyorsun kendi kendine. Çünkü kök hücrelerine inmiş artık umutsuzluk. Pencerenden giren güneş içinde ürperti uyandırıyor..

Herkesin kurduğu cümleleri ilmek ilmek işledim, her bir tanesini özellikle inceledim. Duyduklarım, gördüklerim hepsi zihnimin en kök noktasında raptiyeli bir şekilde duruyor. Başlarda kendimi sorgulayan aklım şimdi parçaları daha çok daha net görüyor.. Görüyor görmesine de bu benim tam 463 günümü çaldı.. Herkesle tokatlaşıp küfürleşirken, savrulurken oradan oraya bir uçurumun kenarında duraksadım. Hemen altımda bir deniz. Dalgasız bir şekilde, en kaliteli ipek çarşafa taş çıkaracak halde önümde duruyordu.. Hava bahar oldukça yaşamdan korkan ve çekinen biri haline gelip, kasvetli olduğundaysa kendimi evimde hissetmeye öyle alışmışım ki beni havanın gidişatından koruyacak tek yeri bulmuştum. Şu önümde duran suyun hemen altı.. Düşüncelere dalıp gitsem suya dalamazdım, biliyorum. Baksana daha suya girmeden bilmeye başladım bile..

Gözümün önüne herkesten ve her şeyden, hatta unuttuğumu sandıklarımdan bile bir demet yığıldı suya adımımı atar atmaz.. Korkunun anlamını yeniden yazdığıma yemin edebilirim. Telaşımsa gittikçe artmaya başladı. Saçımın son teli suyun içine girdiğinde, gökyüzüyle olan bağım kesildiğinde, sesin zerresi kalmadığında kendi yalnızlığıma gömülmenin huzuru ve merakı içine girdim. Korku ve telaş yerini hiç bilmediğim bir boşluk hissine bıraktı.. Bir gün sayısı belirlemedim, plan yapmadım buradaki yaşamıma dair, zaten yapacak kadar da bilinçli değildim o sıralar. Ben kendi dünyamda kaybolurken atmosferdeki zaman bir hayli ilerlemiş. Bana sorsanız en fazla bi hafta diyeceğim zaman ilerleyişine, akreple yelkovan tam 463 gün diyordu.. Neden yaptığıma dair ufak fikirlerim olsa da tam emin olamamakla birlikte kafamı sudan çıkarmış bulundum bugün.. Zamanın ne durumda olduğunu gördüm, çevrenin ne durumda olduğunu, baharın geldiğini.. İç huzurun getirdiği akışta kalmakla, baharın gelişiyle hissettiğim anlık telaş birbirine karıştı.. Soyutlandığım gerçeklik tam karşımda duruyordu. Aynı aldanışlı haliyle ve hiç eksilmeyen güzelliğiyle.. Farklı olan neydi o zaman? Tarihteki rakamlar mı, karşılaşacağım yüzler mi?

Bendim! Muhtemelen de farklı kalma isteğimin artacağı bir benle yeniden dönüyordum o dağın eteklerine..

Kendi hikayemde söz sahibi olacağım, aynadaki dışında ciddiye almayacağım kararıyla yürüdüm yol boyu. Ve işte her şeyin başladığı yere geri geldim. Bu sefer kazanmak için değil, savaşmak için değil, aynı hikayeleri başka tarih ve yüzlerle yaşamaya değil, kendimi kaybettiğim ve parçalarımı bulmaya..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın