
Biliyor musun, kendini en dibe ittirmenin keyfine tam olarak 3 dakika önce varabildim.. Çünkü boğulmakla, kendimi suçlu hissetmekle, hatalar yapmakla, yetersiz hissetmekle, yani senin anlayacağın kaybolmakla ve kafamı kuma gömmekle meşguldüm..
Yazdığım hiçbir hikayeye dönüp bir kere bakmadım.. Yaşadıklarıma baktığım kadar.. Bugüne değin ektiğim hiçbir tohumun filizlenmiş haline de bakmadım.. Yakıp yıkılan, talan edilen ormanları ziyaret ettiğim kadar..
Kendimi nasıl hissettiğimi sorgulayıp, hiçbir cevap veremediğim bir zaman dilimde hapsettim. Şuan çok farklı sayılmam elbette, en büyük adımım bunları o zaman diliminde değil de şuan kelimelere döküyor olmam..
Hazır ol karmaşaya, zamanda kaybolmuş olmanın verdiği yetkiyle, cümlelerin etkisini değiştireceğiz birazdan.. Kelimelerle zihin kıvrımlarına kindarca yapılacak bir darbenin ayak sesleri bunları..
Yeraltı adamının kirli düşünce dünyasıyla, Ruhi Mücerret ‘in alaycı lisanının arafındaydım bir süredir.. Kendimi Martin Eden’in umutsuz aşkıyla yapayalnız bıraktım o arafta.. Yazan biri olmamdan dolayı sanırım, kelimelerin büyülü olduğuna inandım hep.. Sadece yaşadıklarımızı aktarmakla kalmıyor, dilimizle aktaracak olduklarımızı da yaratıyoruz..
Gündelik hayatımı, kendimin dublörü olarak geçirdiğim bir sene oluyor.. Yemek yiyorum, duş alıyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum, bazen işe giriyor sıkılınca istifa ediyorum, hayatın götürüsü üzerine şikayetlerde bulunuyorum. Yediğim yemekleri ve hayatın benden götürülerini boşaltıyorum, gaflete düşmüşçesine uyuyorum.. Kendimin en kötü versiyonu üzerinde elimden geldiğince çalışıyorum anlayacağın.. Neden mi? Sahiden neden?
Denedim, demeyi istesem de bu konu da şüphelerim var! Kendimin en iyi versiyonu için çabaladım demek kolay, gerçekten denedim mi, alın size bir tartışma konusu. Lakin konumuz bu tartışmanın hem içinde hem dışında.. Geneleve heyecan aramaya giden jinekolog gibi hissediyorum bazen kendimi.. Her şeyin sonunu, sonunda görünecek olan köyü biliyorum. Her aptal gibi normal olanı yapıyor, sonucun farklı olmasını dileyerek elimde bir buket çiçekle kapısında buluyorum kendimi.. Kendime olan kızgınlığım bu aptallıkla sınırlı kalsa işimiz daha kolay olurdu eminim. İş bu aptallığın farkında olmakla devam ediyor.. Eski zamanların birinde öfkelendiğim şeylerin acizliğini, avuntuya takas edilen çaresizliği, kafa tutulacak şeylereyse teslimiyeti tercih ederek vaktin kendi kendine yitip gitmesine seyirci kalıyorum artık. Sanırım ciddiye aldığım tek şey hayatın kendisiyle dalga geçebilmek.. Boynuz tokuşturduğum hayatı genç yaşlarımda bırakıp, şimdilerde kenara çekilip olabildiğince yol veriyorum hayata beni sollayıp geçmesi için.. Hiçliğin içinde Hızır’ı aramaktan ya sıkıldım ya yoruldum bilmiyorum.. Hayata karşı risk alamama rezilliğiyle karşılıklı olarak otobanın göbeğinde piknik yapıyorum.. Fiyakalı cümleler kurup, aptalca davranışlar sergiliyorum. Hoyratça hayaller kuruyor, dengesizce yaşıyorum.. Samimiyetin hastalık ayıldığı bir devirde kendimi topluma altın tepsinde sunuyorum anlayacağın.. Benden kendilerinden biri yaratabilsinler diye.. Bu kendimle oynadığım en büyük kumar ve biliyorum ki zarlar benim için doğru olanı yapamayacak bu sefer.. Çünkü kendini sadrazamın sol t.şşağı sanan aptalların daima baharı yaşadığını gördüm, farklı koşullarda ve başka zamanlarda. Oysa hiçliği arayanın iki seçeneği var; ya delirir ya da dehasını keşfeder.. Ben dehamı deliliğe emanet ederek hiçliği terk etmeyi seçtim.. Beni bana kazandıracak hiçbir şey için uyanma ihtiyacı duymuyorum, duyamıyorum. Eee diyorum, hayatın beni uykusuz bıraktığı zamanlardan alacağım var. Şuan osura osura uyumayı, ki lanet olası düşünme hastalığına yenik düşen bir uyku harbi bu, bir şeyler yapmak için uyunmaya tercih ediyorum ve buna hakkım var..
Anlayacağın tavşan dağ küsmüş, dağında bir sürü tavşanı var hesabı. Ben hayata trip atıyorum, oysa başkalarının gününü güzelleştirmeye devam ediyor.. Belki de zulüm edip keyif almaya, emin değilim.. Kendimle ilgili farkındalıkları açığa çıkarmam ve potansiyelimi yeniden inşa etmek için çenemi tutmam gerekli diye düşündüm. Öyle de yaptım. Fakat bu seferde suskunluğu gereksiz abartmışım ki konuşamadığım her şey bir anda üzerime yığıldı.. Hatta kesenin ağzı öyle bir açıldı ki, hakkında ne hissetmeliyim ne düşünmeliyim bilmediğim şeylerin üzerime basıp geçmesine izin verdim..
Emek verdiğim, zamanı bozuk paralara ayırarak harcadığım ne varsa hepsinin sonunda öğrendiğim tek bir şey oldu; tecrübe.. İşte ruhumla yazı tura atmaya neden olan da, para yere düşmeden kumar masasından kalkmama neden olan da bu öğreti.. Hem siyahı hem beyazı istediğim gerçeği. Hem asıp kesen hem de vicdanın enkazında kalıyor oluşum. Madalyonun iki yüzünde de tek başıma olmak zorunda olduğumu idrak edişim.. İçimde yer edinen duygusallığın verdiği yetkiyle insanların ”iyi insan” dediği kişiye dönüşmeye karar verişimle, hayatın kirini ve pisliğini elime yüzüme bulaştırmam bir oldu..
Şimdi sevgili dostum son bir kadeh ve bir dal sigaraya eriştiğimize göre gelelim işin özüne..
Özgürlüğümü teslim ettiğim baskılara, duygusallığımın yarattığı kaybetmeme hissine, aşağılık olanı yüceltene yol verişlerimize, kelimeleri sarf ederken akıp giden müziği duyamayışımıza, insanların dans edişlerimizi engelleyişlerime, hayata devam etmek yerine uykuyu tercih edişimize, beyazı kirletmekten kaçışımıza, çoğunluğun ahlak diye saydığı cahilliği kabullenişimize, içip götü başı dağıtmalarımızdan utanışlarımıza, geçmişin kederine, insanların hikayemizde bilmediği yaraları sessizce yok sayarak kafa sallayışlarımıza, adım atarken elli kere düşünsek bile ellisinden sonra dahi yaptığımızın yanlış denilmesine, hastalık denilen dehamızı kesip atmaya çalışmamıza, kendimize verdiğimiz sözleri paçavra gibi kenara atışımıza, başkasına verdiğimiz değerlerin görülmeyişine, yanlışa olan gereksiz tahammülümüze, mum ışığında yazılmış kibirli bir manifestodur bu..
Yine, yeniden.. Bekleyip göremediğimiz her şey için. Kahramanının kendimiz olacağı yeni bir hikayeye hoş geldin..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın