
Tüm yanlışlıklarınızı doldurun bir çuvala. Doğularınızı koyun bir tartıya.. Çuvalı sırtınıza alın, sonra çıkın doğrularınızı koyduğunuz tartıya.. Ne tarafın ağır bastığına bakmaya başlayın.. İster doğrular, isterse yanlışlar ağır bassın fark etmeyecek. Önemli olan sırtınızdaki çuvalın varlığını hep hissedecek olmanız..
Düşünceleri darmadağın, sabahına neşeli öğlene düşünceli akşamına karamsar, ne istediğini bilmeyen, öğrenmek içinse yeterince çaba harcamayan, aşkta tutarsız, hayatta ciddiyetsiz, konuşurken alim, kendine karşı zalim, sustuğunda yaşamı donduran kasvete sahip, konuştuğunda baharı yaşatan, kavramların karmaşasında boğulan, yaşadıklarında deli dolu anlara sahip, dosta da düşmana da güven veren, kendinden bağımsız, geçmişine sıkı sıkıya bağlı hatta bağımlı, rüyalarını bitirmeden güne başlamayan, güne her geç başlayışında çatık kaşlarla şikayet eden, savrulup kaybolan, köksüz medeniyetinde kaosun hiç bitmediği bir ben var..
Umutlarla girilen yeni yılın tam ortasındayım.. Ruhumun, aklımın, hayallerimin kaybolduğu en dip noktadan yazıyorum..
Sesimizi duyurmak için şarkılar söylüyor, danslar ediyor, hikayeler yazıyoruz. Anlatıyoruz da anlatıyoruz. Ne çok birikime sahip olduğumuzu düşünmeden, anlattıklarımızın neye mal olduğunu bilmeden, yolun nereye gideceğine bakmadan bazen.. Sadece anlatmak istiyoruz. Birileri bilsin, duysun, anlasın..
Anlaşılmak.. Sahi bu denli önemli olan bir şeyi nasıl olurda yalapşap ağzımızda sakız gibi çiğnenip tükürülür hale geldi? Bir de beni özellikle içimizi anlamasını istediklerimiz var.. Sanırım asıl hikaye burada başlıyor..
Bir adam tanımıştım anlamak için tüm algını açıp, zihin kıvrımlarımla dans eden. Ve yine bir adam tanımıştım anlama kavramının yanından bile geçmeyen.. Sonra kadınları gördüm, anlatmak için can atan, anlaşılamamanın acısını tatmış olan..
Birileri bizi görsün, bilsin, duysun, anlasın isteriz. Peki ya birileri de bizim tarafımızdan aynılarını bekliyorsa? Ve biz tüm cimriliğimizi onlara cömertçe sunuyorsak?
Kendimi duvarların ardına hapsettiğim, bana zaferi kazandıracak değil de benden olanları götürecek kavram karmaşalarının yaşandığı, anlaşılmanın ve anlamanın mümkünü pek kalmayan bir şehre kök salmış gibi hissediyorum..
Çürüyen yanı kesip atmak tek çıkış yolu gibi görünüyor olabilir. Kendi aklımın çözümlemesiyle, eylemlerimin çatıştığı noktanın bam teli de tam burası işte. Çözüm işin kolay kısmı, önemli olan sorun yaratabilmek..
Geceleri uykusuz kalmak şöyle dursun, gündüzleri de işlevini yitirmiş bir ben yaratmak konusundaki yeteneğimi konuşturduğum bir dönemdeyim.. İki ay boyunca şikayetlere göğüs geren bir çalışma hayatına girmiştim. Bu süreçte; uykum düzenini kaybetti, uyan işe git, çık yemek yemeye otur gün aydınlanana kadar çakılı kal, eve geç uyu. Sabah olsun yine aynı şekilde kendini bir rutine sok. Geçmiş zamanın izlerine bakıyorum; kendime kattığım, kendimden sattığım her şey benden sadece eksiltmiş.. Bu 28 yıllık hayatımın yapı taşı aslında.. Nasıl mı?
Mesela başladığım işleri muhakkak yarıda bırakırım. Sonra, bir işe başlayana kadar düşünmekten beynimi hasta eder ardından vücudumu yorar ve işe o yorgunlukla başlarım. Ne istediğim konusunda genelde pek bir fikrim olmaz. İstemediğim şeyleriyse yapma potansiyelini hep taşırım. Kendimi anlattığım ne varsa hep eksil kalır. Başkalarını anlatırken fazla cömert olurum. Yazları mutlu hissetmem, kışlarıysa aklıma hep soğuğu iliklerine kadar hisseden hayvanlar gelir ve yine mutlu olamam. Fevri kararlarla güzelliklerin kellesini alırım, sonrada hiçbir şey yolunda gitmiyor diye oturur bir güzel sızlanırım. İş bunlarla sınırlı kalmaz hiçbir zaman. Aşkı katlederim, arkadaşlıkları sınarım, aileme asi yönümü sunarım. Tabi bunları genelde isteyerek yapsam da bana sorduğunuzda o an öyle oldu der geçerim.. Mesela bir gün aylaklık etmeyi severken, bir an da bu durumdan şikayet etmeye başlarım. Yeterli gelmedi daha devamı var. Pek bir üşengecim mesela. Sadece hayatımın akışını değiştirecek şeylere karşı değil, insanlarla konuşurken, içimde boy gösteren duyguları yansıtırken, akıl yürütürken.. Tembel değilim, aylağım ben.. Bir işi her parçasıyla yaparım evvel allah. Ama iş başlatma ve bitirmek olduğu an beni pek ortalıkta bulamayabilirsin..
Yani hayatın giriş, gelişme ve sonucu olabilir. Ben sadece gelişme kısmına kafayı takar öylece kalırım.. Gırla hayalin, bir o kadar düşüncem ve fikirlerim söz konusu. Hangisi için adım attığımı sor, hemen halının desenini incelemeye başlarım.. Bazen kendimi deniz kenarında, kimsenin olmadığı yerlere atmayı düşlerim. Geneldeyse insanlardan uzak zaman geçiremem. Herkese yol haritası verecek zenginliğim var. Kendimeyse tek bir çizgi çizemiyorum. Hani ne olursam olayım, nereye varırsa varsın bu yol dercesine yaşıyorum. Halbuki drama üçgeninde hep kahraman olmayı diliyorum içimden..
Kendimi nitelendirdiğim her cümle eksik geliyor artık. Sanki eksik kalıyorum gibi. Yaptıklarımı anlatsam yine eksik kalacak gibi. Yapmak istediklerimi anlatmaya başlasam bu seferde aylaklığımın beni tutuyor oluşuna dayanarak yalan söylüyormuşum gibi.. Şuan kesinlikle olmak istediğim yerde değilim, biliyorum. Bilmediğim şeyse nerede olmak istediğim.. Halbuki aylaklığı bırakıp adım atsam öğreneceğim farkındayım. Öğrenmeyi ise denemiyorum bile..
Hayatın beni sürüklediği yerden sesleniyorum.. Kaybolacaksın, yaşadıklarını döke saça yaşayacaksın. Anlaşılmayacak, bazense anlamayacaksın. Her gün bir yeni sen uyanacak hayatın içine, sen ne kadar aynıyım desende.. Kimi zaman hayatın karşısına dikilmek isteyeceksin, kimi zaman bunu yapacaksın da. Kimi zaman çekeceksin yorganı üzerine öylece kalmak isteyeceksin. Aşkta kaybında olacak, küçük zaferlerinde. Bazen diyeceksin harcandım, bazense kazandıkların yeterli gelecek.. Anda kalmak, anda yaşamak diyeceksin.. Dün iziyle gelecek, yarınsa belirsizliğiyle soru işaretleri yaşatacak. Bugünü bazen kaybolmak, bazen saklanmak, bazense kendini ortaya koymak için yaşayacaksın.. Her toprak bahçene uymayacak, bahçendeki her yeşillik aynı kalmayacak. Bazen nadasa bırakacaksın bahçeni, bazense yakıp yıkıp gitmek isteyeceksin.. Çünkü bileceksin, bazen köksüz bir medeniyete sahip olmak zehirli sarmaşıkların olduğu bir bahçeden daha kıymetli olduğunu..
Her neredeysen, ne yapıyorsan, ne düşünüyor ne yaşıyorsan, tam şimdi, şuan 1 dakika ver kendine. Nefes al, bak kendine, yürüdüğün yola. Çuvalındaki yüklerle, terazideki eşitsizlikle daha nereye kadar devam edebilirsin? Anlaşılmayı beklediğin yerden kilometrelerce uzakta olsan da fark etmez, anlaşıldığın yerin merkezinde olsan da.. Kendini anlayamaya başlamadığın her yol, her bahçe, her terazi bir gün yolunu kaybetmene neden olacak.. Kendini bilmeyi öğrenmediğin her an, iz bırakan bir dün olacak..
Bilmek yorgunluktur, demiş bir bilge.. Yorulmanın tadına varacağın bir sen olması dileğiyle..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın