..SONBAHARIN YAN ÇARI, KAHVE..

Yorgunluğun anavatanı, sonbahar yaklaşırken garip bir sessizliğe gömüldü.. Aslında pek yadırganacak bir durum sayılmazdı bu.. Her sonbaharda yere düşen ilk yaprakla beraber başlayan bu sessizlik, yazın açan ilk çiçeğin koktuğu ana dek devam ederdi..

Sokaklar sakinleşir, canlılar telaşını bir kenara bırakır, gökyüzü kaygılarından arınır ve nefes alanlar arınmanın en sade haliyle birlikte yaşamaya başlarlar.. Evlerin perdeleri pek kapanmaz, tamamen açıkta sayılmaz; dışarıyı görecek kadar açık, içerinin görülmesini engelleyecek kadar kapalıdır..

Midesine kelebek hapsedenler, parmak uçların dışarda kaldığı eldivenlerle tutulan kahve bardakları. Ertelenmiş planlar, yapmak istiyorum ile başlayıp sabaha çıkamayan hayaller, aman canım nasılsa başlarım diye yorgan altına itilen hedefler..

Kimisinin yaşamadan göçüp gittiği bir ömür, kimisin yaşadığı kısacık anlar.. Her biri gözleriyle kendi hikayesini anlatan insanların oluşturduğu bu küçük kasabada yaşanan bu sonbahar diğerlerinden farklıydı.. Her sene renklerin cıvıltısıyla başlardı. Bu sefer sessiz, hareketsiz, kendi halindeydi.. Balkonunda öylece havayı soluyan, battaniyesi altında dışarıyı izleyen Anka’nın gözüne kaldırıma usulca yanaşan bir yaprak ilişti. Kendi halinde, baharda hep rengarenk açmış her sene itinayla orada olmuş bu yaprağın ağaçtan neden vazgeçtiğini düşündü. Yalnızlığı dikkatini çekmişti..

Sokakta pek kimse yoktu, yaprağı bir süre izledi. Ona, ondan yansıyan düşüncelere dalıverdi. Bir zaman sonra usulca yerinden kalktı, dalgınlığı yüzünden olsa gerek battaniyesi üzerinde kaldırıma doğru yürümeye başladı. Aklında bir dolu soru vardı, ona sormayı heyecanla beklediği..

Fakat kaldırıma vardığında yaprağın pekte takatinin kalmadığını fark etti. Ona yakından bakmaya devam ettikçe aklında her sorusuna yavaş yavaş cevap almaya başlamıştı aslında.. Yaprağa baktıkça kendinde de parçalanıp havaya karışan bir şeyler hissetmişti..

Yaprak yağan yağmura kendini teslim etmiş az bir zaman sonra, akıntıya karışmış ve yol almıştı.. Anka’ysa kaldırımda bir süre daha oturmuş, yağmur battaniyeyi aşıp tenine dokunmaya başladığında kalkmış yerinden evine doğru yol almıştı.. Ilık bir duş almış, üstüne pijamalarını giymiş, yeni bir battaniye çıkarmış sandıktan, su ısınsın diye beklerken bir müzik açmış ve pencereden yağmura dalmıştı yine.. Hayatının samimiyetsiz akışını o güne dek pek düşünmemişti, kaburgasını sıkıştıran bu hissi ve düşünce kaosuna anlam veremiyordu. Suyun buharı pencereye yansıyınca gözlerini hızla kırptı, kendine geldi. Bardağın tepesine kağıdı, üzerineyse kahveyi koyup suyu yavaş yavaş gezdirdi üzerinde, dinlendirerek yaptığı kahvesinden ilk yudumu aldığında ayakları onu balkona doğru sürükledi.. 

Yaprağın ağaçtan kendini bırakışını, savrulup kaldırıma çakılı kalışını, daha sonra da yağmura karışıp gidişini düşünüp durdu. Yuvasından öylece vazgeçişini bir türlü anlayamıyordu.. Bu durum kendine yabancılaşmaya sebep olmaya devam ediyordu.. Sonbahar kendi içindeki depresyonu Anka’nın ruhuna saten bir kumaş edasıyla esen rüzgarla dokunduruyordu. Anka birkaç hafta süren bu durumu balkonda anlamaya çalışsa bile pek başarılı olamamıştı.. 

Yine yağmurun ılık ılık penceresine dokunduğu bir sabah kahvesini demlerken kaburgasını tıklatan o his yoğunlaşmıştı.. Hemen balkona sığındı, battaniyesinden aldığı gücün verdiği yetkiye dayanarak zihin kıvrımlarıyla dans etmeye başladı..

Aklıyla kalbinin parmak ucu edasıyla attıkları adımları sezinledi ilkin.. Bazen hoş bir tebessüm beliriyordu yüzünde yaptığı saçmalıkları hatırladıkça, bazen kanı donuyordu yaşatılanları anımsadıkça, ruhu çekilmiş gibi hissediyordu bazen de ayrılıklar geldikçe aklına.. Üç belki de beş duyguyla yaşamaya öyle alışıktı ki başka bir duygu nüksettiğinde onu hemen tanıdığı duygulardan biriyle ilişkilendiriyor ve devam ediyordu.. Hayatınsa yeni duyguları bastırıp gömmekle kalmamıştı sadece, düşüncelerinde ve seçimlerinde de bu kısa yola başvururdu her seferinde..

Hani bazen ”bir gecede oluverdi ne olduysa” deriz ya. Onun içinde bu gece, o geceydi işte.. Çoğu zaman bilmeyiz aslında nereden başlayacağımızı, ne yapacağımızı, ne istediğimizi. Başlamak öyle yüce öyle anlamlıdır ki yüceliğini küçümseyecek bir adım atmaktansa hiç başlamamış olmayı tercih ederiz hatta. Kemanı mesela; her teline öyle hükmetmek isteriz ki, sesi büyüleyici gelmeli deriz, sonra yayı elimize aldığımızda ona dokunmayı bilmiyor oluşumuzun utancını hisseden parmaklarımız daha tellerine dokunamadan durdurur bizi. Yazmak mesela; yarım yamalak hatırlanan hikayeler, şahit olduklarımız, merak ettiklerimiz, bazense öylece içimizden geçenleri aktarmak olsun öylece birkaç cümle serpiştirmek ister ve alırız elimize kağıtla kalemi daha ilk cümlede edebi değeri yok hissiyle kendimizi küçümser vazgeçeriz.. Şarkı söylemek mesela; her hücrene sirayet edecek tonlarca cümle kurup büyülenme hissi yerine, yaşanan küçük bir ses çatlamasıysa konuşurken bile sesini susturmana neden olur bazen.. 

Başlamak bir şiire, bir şarkıya. Adım atmak oksijenin kucağına. Küstah algılarımızın küçümseyen bakışlarından kaçarız çoğu zaman. İşte önce sonbaharla, ardından yaprakla, daha sonra Anka’yla yolu kesişen depresyonun göstermek istediği ilk yol buydu.. Başlayabilmenin çok matah bir yanı olmadığı gibi zaman zaman dinlenmenin de ne denli kıymetli oluşuydu.. Sonbahar için bu süreç; kendini diğer mevsimlerin yanında önemsiz hissetmemesi gerektiğini, gelip geçici olmadığını, solup giden bir yalnızlık değil de rengarenk bir karmaşayla huzuru hissettirdiğini, sessizliğinde çaresizlik değil de dinginlik olduğunu anlamasını sağlamıştı. Yaprak içinse bu süreç; takılı kaldığı daldan hep aynı manzarayı görmek zorunda olmadığını, yeni yollarında keyif getirebileceğini, bazen zor gibi görünen vazgeçmenin belki de içinde biriktirdiği çöp yığınından arınmasını sağlayacağını anlamasına yardımcı olmuştu.. Peki ya Anka? Yavaş yavaş resme tam ortasından değil de uzaktan bakmaya başlamanın verdiği keyfi iliklerinde hissetse de söz konusu kendisi olunca diğerlerinde gördüğü değişimi ve dönüşü bir türlü nasıl gerçekleştireceğini anlayamıyordu.. Bağıra bağıra şarkı mı söylemeliydi, yoksa parmakları kanayana kadar kemana mı kaptırmalıydı kendini!

Birkaç hafta ufak tefek denemelerde bulunsa bile tatmin olmuyordu. Hatta kaburgasındaki ayak tıkırtısı iyice sesini duyurmaya başlamıştı. Sanki göğsünde bir mağlubiyet ordusuyla yaşıyordu da, sokaktan geçenlerin ruhu bahar bahçeydi.. Nefesi göğsünde mehteran gibi davul çalıyordu.. Önce cenk hazırlığı yapan nefesini sakinleştirmeye çalıştı. Göğsüne baskı yapan orduyu o an sakinleştirmişti, ama ne yapması gerektiği konusunda beyni çorbaya dönmüştü.. O telaşla battaniyesiyle birlikte yalın ayak kendini kaldırıma atıverdi.. Sokaktakiler balkondan ilgisini çekse de kaldırımdayken pekte öyle görünmediler gözüne.. Kafasını ağaca doğru döndürdüğündeyse dallarda kalan birkaç yaprağı gördü. Kendini o yapraklar kadar bitkin, yalnız ve çaresiz hissetmeye başlamıştı ki gözüne düşen yağmur damlasıyla bir an sendeledi..

Zamana emanet ettiği her anını düşündü o an.. Hayalleri, hedefleri, duyguları, düşünceleri zamana eşlik edecek durumda mıydı peki? Başlamak dediği şey yolun kendisi olabilir miydi? Yıllarca usul usul ıssızlığa terk ettiği hayallerini yeniden düşünmek, kara kutusuna gömdüğü duyguların fısıltısını hissetmek yola çıkmak sayılmaz mıydı? 

Aklın savaşında yenilmiş olduğunu ilk defa o an anlamış ve kabul etmişti. Yorgunluğunu dindirmek, ıslanan bedenini ısıtmak için bir kahveye ihtiyacı vardı. Yağmuru iyice hissederken ağaca doğru tebessümle ayağa kalktı, evinin tarafındaki kaldırıma yöneldiğinde birinin ona doğru baktığını hissetti. Döndüğünde yüzünde sıcak bir tebessüm, elindeyse daldan düşmüş bir yaprakla ona sevgiyi anımsatan birini gördü. Başıyla selam verip evine döndüğünde, kadim zamanlarda kalmış bir duyguyu yeniden hissettiğini fark etti.. Kahvesini yudumladı, yağmuru izledi, sakin ses tonuyla söylenen bir şarkı eşliğinde.. Hayli yorgun hissetmeye başladı, uzun zaman sonra dolabından çıkardığı pembe pijamaları giydi, yeni çarşaflarını serdi perdeleri sonuna kadar açtı yağmuru evine davet edercesine ve yüzünde kendini yeniden hissetmeye başlamanın verdiği huzurlu bir gülümsemeyle daldı uykuya..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın