
Hayat kendi içinde dalgalanadursun, ruh halinin ivmesi yere çakılmaya yaklaşmış insanların ortak dostu yorgan ve yastığı olmuştu.. Ruhun cılız çatlağından sızan depresyon bedeni kendi himayesine alır, aklın kuytu köşelerine sinmiş her anın hesabını kesmek istercesine ben buradayım der. Ne bir hayvanın karşılıksız sevgisi, ne doğanın huzurlu sessizliği, ne de sizi sevenlerin kahkahaları yeterli gelir mutluluk için.. Bunlar kendisini gösterdiğinin tek sinyali olmak elbette. Böl, parçala, yönet taktiğini cenk meydanlarında görürüz tarihin sayfalarına dalınca. En ilkel savaş taktiğini en modern yanlarınızda uygular. Aklınız bölünür, düşünceleriniz parçalanır, duygularınız yönetilmeye hazır hale gelir.. Bazı şeyler bir gecede oluverir; birinden bir gecede gidebilirsiniz, bir gecede yıllarca emek verdiğiniz projeyi yakıp atabilirsiniz, kendinizi yenilmiş bir ordunun başkomutanı olarak buluverirsiniz bir gecede.. Buysa ilmek ilmek örülen örümcek ağı gibi zamanla hücrelerinize işleyen, pas tutmamış bir demir gibi işlek bir şekilde sirayet eder hayatınıza.. Başlarda manik, tutarsız davranışlar sergilersiniz; ihtiyaç olmayanı aldığınız alışverişler, tadını çıkarmadan yenilen içilenler, sevmeden sevişilen geceler, anlamsız cümleler, sonu yıkıcı tercihler, kendini anlatmak temelde anlaşılmak için ne varsa yaşadığın yara bere olan içinde hepsini gözler önüne dökmek.. Ardından gelen depresif nöbetler; yenilip içilmeden geçen günler, pijamayla bitirilen gündüzler, alınmayan duşlar yüzünden karışan saçlar ve onu tararken ayırmak için gösterdiğiniz çabalar, insanlarla kurulacak her iletişimden kaçmalar, sokağın adını unutup balkona bile çıkamamalar.. Doktorlarla ev arasında dokunan mekikten medet ummalar..
Gerçekliğini keşfetmenin yolu lüzumsuz sıkıntılardan geçebilir.. Istırap çekmek kendini tanımanın ilk adımı olabilir.. Tüm bunlar olurken içinde, sokağın keşmekeşi artarak devam eder. İnsanlar işte gel de anlat..
İçimden bir ses kendini dinlemekten vazgeç diyor. Yapabildiğim tek spor sabah yataktan kalkabilmek olmuş.. Hani delireli çok olmuşta divaneliğin ötesinde tanısı konulmamış bir evreye geçmişim gibi.. Peşi sıra gelen tanılar, teşhisler, tedaviler.. Hangimiz perdesi henüz kapanmamış bu oyunun içinde kendimizin civarında cirit atmıyor ki zaten..
İster savaş, ister kaç, ister don taktiklerin tik takların yanında ne önemi var!
Size bu serüvende eşlik eden her şeye iyi bakın; aileniz, arkadaşlarınız, eşiniz, sevgiliniz, işiniz, duygularınız, düşünceleriniz, düşmanlarınız.. Onlarda kendinizin yansımanızı göreceksiniz. Yaralarınızı, hayallerinizi, hayal kırıklıklarınızı, kahkahalarınızı, hüznünüzü, bazen görmekten korktuğunuz şeyleri, bazen kırgın olan yanınızı, bazense hiç bilmediğiniz yanlarınızı.. Yolun sonuna bahar bahçe mi çıkar karşına, yoksa sapa çöl haritası mı bilemem. Bulmanın tek yolu devam edebilmek..
Laleli’den anksiyeteye doğru giden bir tramvayda uğradığın her durakta yavaşla ve nefes al. Mevsimin tadını çıkar. Duyduğun sesleri anlamaya çalış.. Özündeki kargaşa yerini sükuta bırakacak oralarda..
Aklın krallığı ruhun sınırlarını işgal etmiş bulacaksın kendini, muhtemelen bir balkon kenarında ya da vedalaşmak üzere gittiğin bir köprünün üzerinde. Zaman ne lehine ne aleyhine işlemiyor korkma.. Kavga ettiğin anlara odaklanacaksın genelde. Dalıp dalıp gideceksin nerelere olduğunu bilmeden. Dans edeceksin kendinle, muhtemelen yanlış müzikle. Aynı filmi diziyi defalarca izleyeceksin saklanmak için yatağın altından ya da dolabın içinden daha ferah olduğunu bil. Anıların olduğu sokaklarda tanıdık yüzlerle hiç merhabalaşmayacağın karşılaşmalar yaşayacaksın, kaçma bırak göğsündeki mağlubiyet ordusu gururla selam versin onlara.. Sırasıyla hiyerarşi piramidinin birinci katından inişli çıkışlı bir zaman yakalayacaksın, vazgeçme bırak bazen birinci kattan bahçeyi izlersin bazense beşinci kattan manzarayı kesersin.. Düşüncelerinde yeşerttiğin yerleri nadasa bırakman gereken anlar gelebilir, sakinliğime sağlık de ve devam et..
Sonrası Denizli’de seni tutanın horozu değil, geçmişin olduğunu göreceksin. İzmir yolcusuna ilk çağrı.. Zamanla kendini iyice eve kapatacaksın; işten akşam çalışmak istemiyorum diye istifa etmeler, arkadaşlarına dışarı çıkmamak için türlü bahaneler bulacaksın, telefona bakmayı bırakacaksın ve muhtemelen annen sana ulaşamadığı için evine çilingir gönderecek, dizi film platformları yenilerini yayınlamaya devam etsin sen eskileri tavaf etmeye başlayacaksın, müzik dinlemeyi ve dans etmeyi zaten bırakmış olacaksın.. Bunlar ne ki; yazdığın eski yazılarda yeni fikirler arayacaksın lakin yok, kalem kağıttan başka bir şey kalmayacak masanda bırakmış olacaksın çünkü her şeyi ama üzücü olan bu değil bunları aktarırken kullandığın cümleler olacak çünkü 3 yıl öncede bugünde yorgunluğunu sadece bir iki kişinin okuduğu yazılara aktaracaksın hem de aynı koltuktan.. İzmir yolcusu için son çağrı.. Yazın son günü ilkbaharın ilk günü denize gireceksin. Oradan İzmir’e.. Üç hafta inziva; salondaki koltuğu aç, uzan, arada kahven gelsin, yeni alınan kararlardan vazgeçmeden yazını yaz, eskilerden bir dizi aç, günü bitir, bu sefer bir başka ayağa kalkacağım nidalarıyla geri dönmeye hazırlan.. Hop döndük mü başa! Aktar bunları kağıda..
Gerçekler seni özgürleştirecek, hiçlikse aptal kılacak.. Bunun kıymetini temelinden kavra.. Herkesin hayatı bir yerde berbat, yeter ki doğru yerden bakmasını bil..
Ve zamanı geldiğinde; anksiyeteden Laleli’ye doğru giden bir tramvayda karşılaşmak dileğiyle..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın