
”Talih, bazen huyun tamamen yoldan çıkması nedeniyle belli bir kurbana kasten gülümser..”
Bir gecede oluverir bazen olacak olan! Hastalık, ölüm, devrim, neşe, olağanüstü sanat eserleri.. Talih bir anlık gülümseyebilir, çaresiz dertlerin derdine bir anda çare bulunuverir, bir saniyelik hata batmanıza neden olabilir, yorgunluktan çöreklendiğiniz masada bir anda insanlığa dokunan bir şeyler karalayabilirsiniz, bitiremediniz şarkıyı mükemmelliğe ulaştıracak cümle hiç ummadığınız birinin ağzından çıkabilir mesela..
Travmalar ansızın tetiklenebilir, güvendiğiniz kim varsa geriye yaslandığınız an orada olmadığını bir anda fark edebilirsiniz.. Öyle kaptırırız ki kendimizi aklımızın dalaveresine, dünyanın kıskaçlarına, ne olmuş olanı görürüz ne olacak olanı tahmin edebiliriz.. beyninizin kölesi değil efendisi olun demek oldukça kolay. Kölesi olduklarımızın yanında belki de en masumu beynimiz olabilir, şahsen kendisinin tek önemli isteği bizi hayatta tutabilmek. Yöntemleri pek taktir edilmese de..
İç dünyamıza inişli çıkışlı dalıp gidiyoruz ya hani bunu bugün dış dünyamız için yapalım. Hastalıktan tutundan eylemlerimizin sonuçların çıkın, hep içimizdeki dünyanın didik didik edilmesine yöneliyor belki de ona fazla yükleniyoruz.. Kabul edelim çoğumuzun hastalıklı düşünceleri, yanlışın atası olacak davranışları var. Kimisi oldukça zararlı kimisi sadece uyuşturucu etki yaratıyor..
Peki ama dünyanın hiç mi suçu yok?
Doğduğumuz coğrafyanın kaderimize etkisini biliyoruz. Aksini düşünen davranışlarının sonucunda durduğu noktadan aya bakabilir. Aradaki uçurum aklını başına getirecektir. Kendi öfkemizi yönlendirmeyi öğrenebiliriz, aklın ve kalbin savaşının komutanı olabiliriz, düşüncelerimize hükmedip evimizi yeniden inşa edebiliriz. Peki dünyanın öfkesi, onun hücrelerinize sirayet eden zehirleri, sinsice oynadığı hamleleri!
Kendi bünyesine zarar veren insanoğlunu, tam da merkezinde istememesine haklı sebepler sunabilir, hatta bir mahkemeye çıksak muhtemelen atalarımızın mezarlarını bile sürgüne gönderebilir. Haklı olması onun kahpece oyunları oynamasını da haklı çıkarır mı peki?
Benim tayinimi çıkardığı sokakta verdiğim yaşam mücadelesinde tepeden bakıp gülümsemesine aldırış edemeyecek kadar aptallaştım. Aklım kendini her savaşta teslim etmeye ikna oldu. Duygularım kendini yeni programlayacak bir yol bulmanın eşiğine geldi. Peki tam bu sırada dünya ne yapıyordu! Güneşi batırmış, geceyi yoluma sermişti. Kendimi layık olduğum zamandan çok daha geride hissettirmiş, bana ait olanları sağa sola savuşturmuştu.. Adına karma diyeceği güzel bir kılıf bulmuş gerisini düşünmemişti bile. Peki o zaman ben neden düşünmekten delirmiştim ki!
Karşılıklı anlaşmalar yapabilir, satrancı bırakıp yeni oyunlar bulabilir, müttefik bile olabilirdik. Kendisi atalarımın öfkesini kusmaya yeminli bir canavar gibi üzerime gelmemiş olsaydı, belki de beraber oturup şirinleri bile izleyebilirdik..
Kendi iç dünyama yolculuklar yapmaktan, her hücremi arındırmaya çabalarken delirmenin eşiğini geçip divaneliğin virajını almaktan hayli yoruldum. Dünyayla insanların arasında savaşın sonsuz döngüsünde, kaderin ıssız durağına kendimi park ettim ve her şeyin tadını alıp sesini duymaya başladım. Deliriyorum, ya da toplumun gözünden ötekileşen daha sonrada dehasına hayran kalınanların izini arıyorum. Her duyumu tek tek açtım ve sesleniyorum; dünyanın ıssız mabedinde kendinizi yeniden yaratmaya var mısınız?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın