
Nefes nefese kapıdan girdi. Birkaç nefes daha aldıktan sonra yere yığılacak kadar halsiz ve korkmuş görünüyordu. Sakinleşmesi için yanındaki tabureye doğru oturtmak için kolundan tuttum, sıcak bir bitki çayı uzattım, üzerine battaniye verdim ve sakinleşmesini bekledim.. Biraz soluklandı, nefesi düzene girmeye başladı, merakla suratına baktığımı fark ettiğinde yavaş yavaş anlatmaya da başladı..
”Bu şehre geldiğimde pek bir şeyim yoktu; birkaç kıyafet, yarısı dolu bir sigara paketi, kara kutumda saklı travmalarım, üç dört tane kitap, önümü görmemi sağlayan gözlüğüm. Zaman zaman bir evde 2 ay kaldım, zaman zaman 8 ay. Evlerde bir yılımı doldurmadım hiç. Senelerim sırtıma yüklediğim eşyalarla hayatımda iz bırakanlar arasında taşınmakla gelip geçti. Hayatımın en uykusuz zamanlarıydı. Her şeye koşuşturuyor, herkese kendini tanıması ve anlaması için yol oluyor, haliyle kendime hep geç kalıyordum ve gün bitiyordu.. O zamanlarda bunun beni hasta ettiğinin farkında değildim. Zaten istesem de olamazdım buna vaktim yoktu. Her şey hem benimle ilgiliydi hem de benden bağımsız gibiydi..
Hayatımda huzurun ve uykunun eksikliği dışında her şey keyifli bir kaosa sahipti ve bu beni diri tutuyordu.. İnsanlarla ve aşklarla olan ilişkilerim savruktu, kendimle irtibatım pek yoktu, hepsi anlık gelişecek şekilde tasarlanmış bir oyundan ibaretti.. Yalpalayarak yaşadığım hayatın pili bitmek üzereydi aslında. Bunu şimdi alıyorum.. Yeni bir eve daha taşınmalı her şeyi kendimce yerleştirmeli ve yeniden düzen kurmalıydım diye hissettim. Kimi kandırıyorum! Yine ani bir kararla taşındım hayatıma dahil olan yeni insanlar ve ilerleyen zamanda aşkı tadacağım adamla o esnada yollarımız kesişti elbette.. Eşyalarımı özenle yerleştirdim, arkadaşlarımın da sayesinde. Balkon hareketli caddenin tam göbeğindeydi. Herkesin koşuşturmasını kahve eşliğinde izlediğimde oldu, kitabımı okurken o caddede kayıplara karıştığımda.. Balkonunda tavuk pilav yerken gökyüzüne ulaştığım anlarda oldu, şarabın ilk yudumlarından sonra yere sertçe çakılı kaldığım anlarda.. Sokağın telaşını hafızama kaydettiğim anlarda oldu, kendi duygu dünyamda yitip gittiğim anlarda.. Evimde sesi olan taşındı, mevsimler değişmekten aşındı, aşkı da yitirdim arkadaşlığı da, odaları boşalan bu ıssız eve önce hüzün sonra da depresyon tek tek yerleşmeye başladı.. Kendimi yavaş yavaş dünyadan saklamaya başladım.. Sandım ki saklanırsam, başımı çıkarmazsam yorganın altından dünya unutur beni ve sıyrılırım bu kepaze edilmiş anlardan..
Sandığım gibi olmadı. Hatta hiç hesaba katmadığım denklemler bildiğim matematiği tamamen unuturdu zamanla.. Güneşin doğmasından rahatsızlık duyuyordum, insanların telaşı beynimi bulandırıyordu, anılar sıraya geçmiş eziyet etmek için sabırsızlıkla bekliyordu.. Hayattın her zerresine anlamla bakan gözlerimin ışığı gittikçe kararmaya başlamıştı. Kaybettiklerimin telafisini yapmak için attığım her adım beni bataklığın dibine çekiyordu.. Telaşım arttı, korkularım zafer naraları atıyordu, kaygılarım balkonun ve kapının önünde nöbete duruyor odadan çıkmadığımdan emin oluyordu.. İlk defa S.O.S modu aktifti hayatımda.. Zihnim teyakkuza geçmişti hayata karşı.. Bir kurtarıcıyı hiç bu kadar beklememiştim..
Evin her milimi karamsar bir havayla doluydu. Hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden. Bedenim çoktan teslim olsa da aklım asla savaşmaktan vazgeçmiyordu.. Bu şehirde her şey mümkündü. Sokağında yarım kalan mutluluklar, umutla takas edilen bedenler, ismi hatırlanmayanların verdiği mücadeleler, çalınan heyecan dolu sonlar.. Ben neresindeydim peki? Aşkın yarım kalmışlığında, başlanamayan bir hikayenin ilk cümlesinde, madalyonumun diğer yüzünü buldum sanıp kaybetmiş oluşumda, insanların yoluna ışık tutarken kendimi bıraktığım karanlıkta.. Ben bu şehrin, bu sokağın tam olarak neresindeydim ki!
Zaman algımın yitip gitmesine ver lütfen. Tam olarak ne zaman başladım ne zaman bitirdim bilmiyorum. Ben 4 yıldan az diyeyim sen hep çok anla.. Hani şarkıda diyor ya ”bazen ben de terk edip keşke gidebilsem diyorum, belki sen de bir gün geçersin diye köprülerimden yakıp yıkamıyorum” diye hah işte tam o noktasındayım hayatın.. Öyle anlam yüklemişim ki yaşamın kendisine, anlamsız olduğunu kabul edemiyorum.. Peki nasıl oldu da kaçıp buraya kadar geldim. İşte orası da nefes nefese kalışımın hikayesi..
Mevsimler gelip geçerken penceremden, insanların sadece telaşını değil hayatı yaşamaya devam edişini de izledim, ıstırap içinde.. Artık arka fonda hayal kırıklıklarından esinlenerek yazılan şarkılar, bulaşık çıkmasın diye kartonda içilen kahve, ciğerimde hüküm sürmeye başlayan sigara, kendi cinsinin çağrısına havlayan köpeğim, ve hislerden yoksun aklın savaşından bitap düşmüş bir ben vardı elimde.. Ara sıra balkona çıkardım, geçmişimden tanıdık yüzlerle şimdilerde görmeye başladığım yeni yüzler arasında anılara dalar giderdim. Zaman yüzümdeki izleri belirginleştirmeye, hayat balkonumun altından akıp gitmeye, hem tanıdığım hem de adını dahi bilmediklerimin hayatın akışında kendini kaptırdıklarını görür iç geçirirdim. Artık kim olduğumu ve neler yapabileceğim önemli değildi. Yorgundum ve vazgeçmiştim. Manifestolarla kararlar verip uygulamıyor olmak bile cazip gelmez olmuştu. Elbette bir yanım bir kurtarıcının beni çekip çıkaracağına inanmayı bırakmadı, ama ben o yanın sesini çoktan susturmuştum. Çünkü anca bir ilahın varlığı beni bu zindandan çekip çıkarabilirdi. Hem bu evi nasıl bırakırdım ki; burada aşkı hissettim, arkadaşlığı anımsadım, hem kendimi kaybettim hem akıl sağlığımı, her odası anılarla ve benim eşyalarımla doluydu, ilk defa bir evde mevsimlerin tekrarını yaşadım. Çıkamazdım buradan artık. Kök salmıştım, buraya aittim. Hem gelmek isteyen, geçmişimdeki her hayaletin bildiği son adresim burasıydı. Hastalıklı aklım iyileştiğine dair kanıtları ancak bu evde saklayabilirdi.. Hem ara sıra sokağa da iniyordum artık. İnsanlarla sohbet etmeye de başlamıştım. Bunlar neyime yetmiyordu..
Bu sabah evde tıkırtılar duydum. Korktum önce, köpeğimdir diye umursamadım sonra. Ayak ucumda yatan köpeğimle göz göze geldiğimde bedenim en sevdiği yatakta, aşkı yaşadığı rüyadan sıyrıldı. Evin sahibiydim ben kalkıp kovalayacak olan bendim o yabancı her neyse. Bunları düşünürken, vücudum duygular arasında ani geçişler yaparken tıkırtı kesildi. Bir hışımla olmasa da titreyen ayaklarımın üzerine doğruldum. Temkinli adımlarla koridora yöneldiğimde pencereye konmuş kuşu gördüm. Gülümsedim ve bedenimi azat ettim kapıldığı korkudan, ta ki salonun karmaşasını görene kadar. Bu sefer de bedenim öfkeyle dolmaya başladı; yazılarım parçalanmış, anısı olan ne varsa bir paçavraya dönmüştü.. Kafamı tekrar kaldırıp kuşa baktığımda ”Goodbye Mrs. Holmes” dedi ve uzaklaştı anında.. Yumruğum sıkılı bir şekilde yataktan doğruldum. Rüyaların bu derece gerçekçi olmasının açıklamasını yapmaya çalışan beynime sertçe bir darbe indirdim ve salona yöneldim. Güneş tüm pencerelerden içeri sızmıştı, geçmişten tanıdık birkaç yüz sanırım kahvaltı için ekmek almış evine doğru gidiyordu, içimde ne yaşadığımı anlayamadan kafamı geriye döndürdüğümde köpeğim tasmasının yanında durmuş şaşkınlıkla bana bakıyordu. Üzerimdekileri bile değiştirmeden, köpeğimi kucakladığım gibi koşmaya başladım. Kapıdaki bekçiler, yaşanmışlıklarla dolu anılar, rüyanın sıcaklığını üzerinden atamamış olan yatağım, manzarasına onlarca yazılar yazdığım o ev arkamdan sessizce baktı sadece. Ne dur diyen oldu, ne de durdurmaya çalışan. Ve bende ciğerimde kalan son nefesle işte buraya geldim. Biliyorum sadece şuana sahibim ve aitim. Beni o zindanda tutan geçmişim ve geleceğimdi.. Geçmişim bugünümdeki hareketleri kısıtlamak için prangalar vururken, geleceğim kaygılarla korkutarak beni kontrol altında tutuyordu.. Bunu anlamam için kaç mevsim tükettiğimi bilmiyorum. Bildiğim tek şey senin keseceğin biletle çıkacağım yolcukta yeni bir sonbahar yaşamak istediğim.. Tavuk pilav ve kahve için teşekkür ederim..”
Gözlerinde adını bilmediğim bir yerlerden gelen bir ışık parladı, nefese düzene girdi, sanki pijamalarıyla ve terliğiyle dünyayı kurtarmaya gidiyordu. Onu ilk ve son kez bu durakta gördüm. Hayatın içinde, iz bırakanlardan olacağını anlamam için yeterliydi bu. Otobüs camından yansıyan yüzünde huzur ve uyku yan yanaydı. Aradığını bulma cesareti için yolda olan her gezgine..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın