
Hayatın merkezinde oturmuş sağdaki geleceğe soldaki geçmişe göze takılan bir aylaktan hiçliğin ortasına giden yolu bulunması istenmiş zamanın bilgeleri tarafından.. Aslında bu görev için birçok aday varmış; donanımlı askerler, güçlü gladyatörler, dönemin sanatçıları derken işin ehli birçok kişi.. Bizim aylak ne güçlü kuvvetliymiş, ne sanattan pek anlarmış ne de bir donanıma sahipmiş.. Bir kısım buna tepkili olsa da bilgelerin bir bildiği vardır diyerekten herkes yavaş yavaş ikna olmaya başlamış.. Bilgelerin bizim aylağı istemesinin birkaç önemli sebebi varmış; hem diğerlerine şehirde ihtiyaç olma ihtimali hem de aylağın kendi amacını bulması için bu yolculuğa çıkmasının doğru olacağını düşünmeleriymiş..
Aylağın bir amacının olmaması, hevessizliği, umursamaz bir yaşamın göbeğinde olması bu teklifi kabul etmesini kolaylaştırmış. İstedikleri yaşamın sırrını bulunduran taşmış. Çetrefilli bir yolculuk için ilk adımlar atılmış. Bilgeler aylağın yanına birkaç parçası eksik harita vermiş, gladyatörler kendisini savunması için birkaç hamleyi göstermiş, yanına birkaç erzak almış ve sabahın ilk ışıklarında yola koyulmuş..
İlk olarak büyülü kayaları bulmalı ve oradaki devlerin sorularını yanıtlayarak haritaların parçalarını tamamlaması gerekiyormuş. Birkaç gün durmaksızın yol almış, çölün başlangıcını bulduğu gibi oracıkta bir mola vermiş..
Buraya kadar her şey normal.. Hikayenin kahramanı var, hikayeye akıl ve yön veren bilgeler var, sonunda dopamin salgılatacak ödül var, yolculuk sırasında çıkarılacak ders var.. Hikaye biter, pelerin asılır ve biz üzümden daha çok ezileceğimiz ama sonunda şarap kadar değer görmeyeceğimiz hayatımıza geri döneriz.. Peki bizim hayatımızın ders çıkarılacak, yola çıkacak, örnek alınacak, motivasyon sağlayacak yeri neresi tam olarak.. Diyelim ki o noktayı bulduk sürekli bizi motive edebilecek hazzı nasıl sağlayacağız?
Gerekli mi sürekli olması, kesinlikle evet. Yaşanılan her duygunun ve düşüncenin bir amaca hizmet etmesi gerekir mi, kesinlikle bilmiyorum. Her tecrübe yaşanmaya değer mi, kesinlikle hayır.. Son dönemde özellikle dijitalde karşıma çıkan birkaç konsept video var; hayata yeniden adım atabilmekle, tecrübelerle, motivasyonumu bulmamla ve beni en çok güldürense erken kalkanların başardıklarıyla ilgili.. Okul hayatım boyunca çalıştım, sürekli güneş battıkça hareket ettim. Zaman zaman güneşin varlığı bir şey ifade etmedi.. Bir sokağın bir de gecenin dilini iyice kavradım. Bu da gündüzün ve sarayın dilini unutturmaya başladı. Ne yaşadığım hayatta ne verdiğim kararlarda ne de bunların zeminini oluşturan duygu ve düşüncelerimde bir arafım yoktu. Uçların tepesinde vals yaptım..
Siyahı yaşadım çoğunlukla, beyazınsa sadece adını biliyordum. Ruhum aydınlıktan yaratılmışken aklım hep karanlığa gömülü kaldı. Çıkabileceğim her zirvenin uçurum tarafında adım attım. Sonuç kaçılmaz bir düşüşten ibaretti. Göze alınmış bir riskti, hesapta olmayan tek şey düşülen mesafeydi..
Her birimizin dizlerinde iz bırakan bir düşüş hikayesi vardır. Kimi zaman yürümenize engel olacak kadar acır, kimi zaman bir düşen gördüğünüzde yaranız sızlar, kimi zamanlardaysa varlığını bile anımsamayacak kadar meşgul olursunuz. İşte anahtarın mucizesi burası, meşguliyet.. Hayatla aranıza giren her neyse oraya parmak basın. Bastırın acıtana kadar. Oranın derinlerinde bir yara izi bulacaksınız. Ve bingo, işte bizim aylağın ulaştığı yaşam kaynağı taşına merhaba deyin.. Aylak için taş değersiz yürüdüğü yoldaki hikayelerden aldığı dersse paha biçilemez, bilgeler içinse yoldaki hikayeler değil taşın kendisi paha biçilemez.. Sonuçsa her iki tarafın hormon seviyelerindeki artış.. Aylak tanıştığı herkesi, yolda olan her anını özel olarak düşünür kendince anlam yükler ve bir amaç edinir. Bilgeler zaten yürüdükleri yoları bilir haritayı çıkarır, dersleriyle ilham kaynağı olur, bunları simgeleştirmek içinse bir objeye anlam yükler. Her şey içimizde kendine yer edinmek için bize uğrayacak bir müsaitlik bulur hayatta geleni misafir etmek ya da görmeden yanından geçip gitmek biz ev sahiplerine kalır.. Her duygu ruhumuzda bir parça edinir kendine, her düşünceyse onları savunmak ya da onlarla savaşmak için yer edinir aklımızda.. Onların nefes almasına ya izin veririz ya da ölü bir parçamız olarak kalır hücrelerimizde.. Ezelden bu yana yaşadıklarınızı ele alın, bunlara yön veren duygu ve düşüncelerinize bakın sonra.. En çok neye ev sahipliği yapıyordunuz ve yapmaya devam ediyorsunuz.. Sonra aynanın karşısına geçin gözlerinizin içindeki hikayelere bakın; siz amacı olmadan yola umarsızca çıkan bir aylak mısınız, yoksa amacını bulmuş buna anlam vermesi gereken bir bilge misiniz?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın