
Ocak 3..
O zaman şöyle başlayalım, aşk her şeyi affeder mi? Ve kahve intiharı engeller mi?
Konuları parça parça ele alır, ona göre yorumlar ve seçimler yaparız.. Mesela annemizin başımızı okşamasıyla temas bağımlılığımız arasında bir bağ kurmayız, elimizden kayıp düşen çatalı almaya uzanırken canımızı yakan insanın yanımızdan geçip gitmesi ve onu görmememizle ilgili bir bağ kurmayız, aynı insanları neden seçtiğimiz konusunda düşünsek bile en karanlık yanımıza aşık olmamızı es geçeriz..
Çay tiryakisi annesi olanların, kafeini tercih etmesi arasında bir bağ kurmayız. Hatta o yöne bakmayız bile..
İŞTE ANAHTAR TAM OLARA BU NOKTADA VARIM DİYOR..
Bakmak ve görmek. Ne kadar da benzer bir kelime oysa aralarındaki ince çizgi seçimlerimizi, dolayısıyla da kaderimizi yönlendiriyor.. Babasına sigara içtiği için kızan küçük kızın büyüdüğünde nikotine bağımlılığı, belki de ilerde kendisini düşünmektendir, ama bunu düşünmeyiz. Küçüğün nazlı oluşuna, büyüğünse hazcı oluşuna bakarız.. Görmeyiz arasındaki bağı.. Bakmak ve görmek..
Kaç dil bilirseniz bilin, kendinizi anlattığınız lisan hep bir fark yaratır. Mesela ben; her konuda bilgimin ışığında fikrimi gayet açık net, az öz anlatırken iş kendime geldiğinde uzun ve karmaşık bir dile sahip oluyorum. Bunu fark etmem dostlarımın ışığı sayesinde oldu aslında.. Beni görmelerini istediğim yerlerde onları göremeyişim nedeni belki de lokasyonu yanlış vermiş olmamdır..
Kavram karmaşası yaşadığımız şu dönemde bildiğimiz dil ne kadar çok olursa olsun kendini ifade etmek bir hayli zor. Belki sadeleşmeli, belki de daha da saçmalamalıyız bilmiyorum. Ama anlaşılma istediğimiz ve karşılığında anlaşılamayışımız bizi ya yetersiz ya hayal kırıklığı içinde yapayalnız bırakır hale geldi. Bu da kendimizi ifade ederken daha tahammülsüz ve daha öfkeli bir şekle büründürdü..
Bugünkü kavramlarımız aşk ve kahve.. Her ikisinin de ruhumuzun dark side kısmıyla bir ilgilisi olduğuna inanarak uyandım bugün.. Aşk; ruhumuzun en karanlık kısmında yatan benliğimizin dışa yansımasıyla birlikte birine karşı yükselen hormonlarımızın kendisi bence.. Kahveyse koyu sohbetlerin vazgeçilmez tatlandırıcısı..
Kendimizde olma ihtimalini göz ardı ettiğimiz çoğu şeyi ilişkilerimizde tecrübe ediyoruz.. Mesela ben; sakin, heyecansız, stressiz biri sayılmam ilişkilerimdeyse sakin, temkinli ve güvenli insanlarla karşılaştım. Bu beni ruhsuz yapmaya kadar götüren bir yolculuk olsa da kendilerine izninizle teşekkür etmek isterim. Sayelerinde maceracı yanımı, beni büyütecek stresi, öfkeyle yakıp yıkmak yerine sakinlikle çözüm üretebilmeyi hatırladım.. Mesela kahve; benim için yazarken bana eşlik eden ve susuzluğumu dindiren bir araç. Sohbet etmeye niyetlendiğimde ise bir amaç..
Kavramlarımızı şekillendiren temel burada biraz önem kazanıyor. Çevresel etmenler var ise geçmiş olsun. Ne kahvenin tadını alırsınız, ne de aşkın acısız yönünü tadabilirsiniz.. Durum yarı yarıyaysa kendinize teşekkür edin böyle bir dönemde kendini dinlemek maalesef ki bir hayli zor.. Zihin kıvrımlarıyla dans edenlerse kahveyi de aşkı da kendi seçenlerdir, onları anlatmaya bile gerek yok..
Güdülerimizin sesi, duygularımızı bastırmakta bir hayli başarılı olabiliyor. Muhtemelen en çok onları beslediğimiz için. Hazcılık, hiçliğin üzerine basıp üzüm ezer gibi ezebiliyor. Bu da birinin açlığının diğerinin tokluğundan dolayı gözden kaçmasından dolayı sanırım.. Aşkı da, kahveyi de güdüleriyle seçen; hazcılığı tadacak ve dopamin dolayısıyla hep daha fazlasını istemeye devam edecek. Bu da bir süre sonra tatminsizlik yaratacak.. Kendini keşfederek seçimin doğal unsurlarla olmasına izin verenler içinse durum biraz farklı; olanı kabul ederler, gelmemiş olanı ise bekleyerek kendilerini yormazlar..
İster güdülerinizle, ister duygularınızla, ister kavram karmaşası yaşayın, ister de anlayarak ilerleyin. Yolculuk sizin.. Dümen kimde olursa olsun.. Acısını, neşesini, hiçliğini, hazzını yaşayacak olan da sizsiniz, dönüşüm değişim geçirecek ya da inatla değişime direnecek olan da..
Şimdi aynaya bakın; güdüleriniz mi, duygularınız mı?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın