İnsan ilişkilerine dair yazılıp çizilen şeylerin sayısı dünya tarihinden eski.. Adem, Havva, Lilith üçlüsünün karmasını sanıyorum ki yaşamayanımız pek az. Zaten acıdan ve kırılganlıktan korkanların da yaşadıkları pek söylenemez ya neyse, konumuz yaşama cesareti gösterebilenlerle ilgili..
İlişkileri sadece aşktan ibaret anlatmak, olaya bir hayli kör noktadan bakmak olur. Aile yapılarımız, çevremiz, hatta eğitimcilerimiz bile kurduğumuz ilişkilerin dinamiklerini oluşturuyor..
Genetik aktarımla gelen yaralarımız, ailemizin baskı temalı yapısı, dost dediklerimizin sığ bakışları, yaşadığımız ilişkilerin yarattığı güven yırtıkları, hayatın sınamaya dayalı akışı derken başımızı göğe çevirip nefes alıyor, okyanusa geri dalıyoruz..
Her zamanki gibi denek olmaya gönüllü bir şekilde incelemelere benim travmalarımla devam ediyoruz..
Sırf arkadaşıma yaranmak için bana ait olmayan bir fikri savunmam, sırf hayatımda kalsın diye aşkın yalanını yaşayamam, sırf ailemde sesler yükselir korkusu olacak diye yaptıklarımı sakınmam, sayıca üstün olanların dışında kalmamalıyım korkusu yüzünden kendimi ortaya koymaktan çekinmem.. Peki güzel kardeşim, en kral sensin sensin de o zaman ne oldu da kırılganlıkların boyu aştı da düştün uçurumdan?
Arkadaşlıklarımda kartlarımı açık oynadıkça onlara sadece koz verdiğimi gördüm, dürüst oldukça bunun ne kadar değersizleştiğini gördüm, planlı değil anı yaşamak temalı yaşayınca hata payının ne denli arttığı gördüm. Gördüklerim bildiklerimin önüne geçmeye başladığında dengem bir hayli şaştı..
Tuhaf olan şu; insanlar dürüst olun istiyor olunca kırılıyor, aşk istiyor sevince kaçıyor, güven istiyor güven verince uzaklaşıyor. Anlayacağınız öyle bir dönemdeyiz ki yalan söyleyenlerin alkışlandığı, el üstünde tutanların ayak altına alındığı, arkadan konuşanların dinlendiği, aldatanlara aşkla bakıldığı bir dönemdeyiz..
Elbette robot değil insanız; elbette hatalar yaparız, elbette yalanlar söyleyebiliriz, adil olamayabiliriz, birine olan öfkemizi başkasına aktarırken mağduru oynayabiliriz. İyi ve kötü, doğru ve yanlış konularında objektif olabilmek bir hayli zor. Kendi geleneklerimiz, öğrendiklerimiz, öğrenemediklerimizle bakarız olaylara..
Hayatımın her döneminde aşkla ve arkadaşlıkla olabildiğince sınandım. Mağdur hissetmek çözüm getirmediği için kendimin en karanlık yanlarına doğru hayli zorlayıcı bir yolculuk yaptım. Son 3 aysa o yolculukların analizini doğru mu yaptım diye sorgulamam için olsa gerek tekrar belirli konularla sınandım.. İnsanları gülümsetebilmek için aldığım hediyelerin karşılığında nankörlük, aşkın heyecanını yaşayabilmek için güzel bakarken umarsızlık, güvenmek isterken çürümüş bağların varlığı ve daha bir sürü şey..
Yapısal farklılıklarımız aklımızı ve doğal olarak yönlerimizi değiştiriyor. Aşkta ve arkadaşlıklarda bambaşka şeyler bekliyor, beklemekle kalmayıp ona göre tercihler yapıyoruz. Bu durumsa hayal kırıklıklarımızın temelini atıyor. Kendimizi açıkça ifade edemeyişimiz, istediklerimizin karşılanmayışı, zaman zaman sadece beklemekle yetinmelerimiz hayatın akışına ayak uyduramamamıza neden oluyor..
Erkeklerin huzur arayışı, anlık zevklerle tatmin oluşu, çabalamak yerine kolay olanı seçmesi. Kadının yuva arayışı, zor olana olan ilgisi, beklenti içindeki çabası. Her iki cinsin birbirine iyi gelmeyişindeki dengesizliklerin tam temel noktaları..
Erkekler anlayana kadar, kadınlarsa karar verene kadar ömür bitiyor..
Uzun cümlelerle kendini anlatmaya çabalayan kadınların, kısa cümlelerle savaş başlatan erkeklerin dünyasında dengeyi bulmak için bir hayli çabalıyoruz. Her şey için çokça çabalıyoruz, bu da bıkkınlık yaratıyor. Doğada çabalayan ve yuvayı inşa etmek için kur yapan eriller, bu kurdan etkilenmeyi seçen ya da etkilenmeyen dişillerin aksine bir insanlar tersine kürek çekiyoruz..
Çoğu şeyi yanlış anlayarak hayatımızı geçiriyoruz, birbirimizle olan ilişki ve iletişimde de aynı hataları defalarca yapıyoruz..
Etiketlerimizden sıyrılabildiğimiz, dünyayla aramızda empatiyle bağ kurabildiğimiz, güzel olanı yaşamak ve yaşatmak için korkmadan çabalayabildiğimiz, yalan sığ cümlelerle yakıp yıkanı değil cesurca sesini çıkarabileni alkışladığımız, Adem ve Havva’dan değil de Lilith’den de bahsettiğimiz, kırılganlığın merkezine çiçekler ekebildiğimiz nice güzel günlere..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın