..İMPARATORİÇE’NİN SINAVI..

Yanlış dediğim, ay bunu da yaptım dediğim, hayır ya bunu yapamam dediğim ne varsa aklımın köşesinde zırvalamalar ve kuruntularla bir bir beynimi kemiriyor.. Hücresel titreşimimi dengesizleştiriyor.. Pişman değilim demek kolay, peki gerçekten hiç mi pişmanlığımız yok?

Mecbur kaldığımız şeyleri yapmak bizi kötü biri yapar mı? Cevap elbette kendi ahlak ve akıl çerçevem içerisinde yer alıyor, ben yine de sizin de fikrinizi merak ediyorum. Hani bir ahlak sorusu var; kişinin çocuğu çok hastadır, gece eczanenin camını kırıp ilaç çalar, mecburdur, çünkü o ilacı alamazsa çocuğu ölebilir, peki bu o adamı kötü ve hırsız mı yapar? Ya da diyelim ki bir bilge hiç yalan söylememiş, hatta dürüstlük için birçok bedel ödemiş ama öyle bir an gelmiş ki dürüstlüğü başkasının hayatına mal olacakmış, yalan söylemek zorunda kalmış bu onun bilgeliğine leke sürer mi?

Yaşa geç be kızım, ne diye sorguluyorsun. Neden en iyi versiyonun için uğraşıyor, sürekli kendine güncelleme yüklüyorsun. Dimi. Çünkü yapmazsam, sorgulamazsam, dalamazsa derinlere, düşünmezsem, dönüşemezsem kalakalırım karanlığın arafında.. İçimi huzursuz edenleri temizlemezsem, umursamazsam yaptıklarımın sonucu nasıl olur da kendimi yeniden doğurabilirim.. Neyse..

En büyük sınavın sabır olduğuna ikna olmuştum. İnsanlar yaşatır, sen karşılık verirsin ve sonunda ya zamana bırakırsın ya da zamanla bırakırsın. Her ikisi de sabrın sınandığı anlardan oluşur aslında.. Spor yaparsın vücudun kendini toparlasın der, zamana bırakır disiplinle acıya katlanırsın mesela. Hah işte ben pek disiplin ve sabrın deresinde yüzebilen birisi olamadım.. Hem sıkılır, başına buyruk davranır, çabucak yön değiştirirdim..

Şu sıralar hayat kalbimi sıkıştırıyor, mizahının en sert yüzünü gösteriyor ve bence en komik kısmı burası, yine de sertliği acıtıyor..

Bunu buraya yazıyorum, çünkü mecburiyetin ruhumu sıkıştırmasından dolayı yoruldum. Bu da bunun manifestosu olsun.. Meditasyon da odaklanmamı engelleyecek, şarkı söylememe ket vuracak, kelimelerimin yönünü benim dışımda tayin edecek her seçim ve sonucu tam şuan buraya bırakıyorum..

Hiçbir mecburiyet bana kararlarımı ve aklımı sorgulatmayacak, hiçbir seçim sonucunda ruhumu boğamayacak, hiçbir yaklaşım azıyla yetinmeme neden olamayacak.. Aklımın karmaşası, hayatımın düzenini alt üst edemeyecek. Sakın bana, nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını diye gelmeyin, biliyorum çünkü.. Altınında üstününde neden iyi neden kötü olduğunu görmeye başladığımdan beri karanlığım mı daha iyi aydınlığım mı, biliyorum.. Geçelim klişelerden bozma motivasyon konuşmalarını. Gelelim gerçeklere..

Sadece iyi şeyleri deneyip, bana iyi mi geliyor yoksa kötü mü geliyor bakmakla kalmadım aynı zamanda kötüyü de yaptım. Meğer karanlığın pek bu durumla alakası yokmuş.. 

Beyni terse götüren, amigdalayı geliştirir Amigdalayı yöneten, yönlendiren seçimlerini yönlendirir. İşte asıl darbeyi bugün amigdalaya vuruyoruz.. Sabırla, zamanın ruhunu zor da olsa öğrenip kabullenerek buraya kadar geldik.. Yavaş yavaş dağın manzarasına doğru yol alıyoruz, bugünse atacağımız adım zoru! Kökleşmiş öğretilerimizi sorgulamakla yetinmeyeceğiz artık, derine dalma diyenlere inat derinlerden o inciyi bulup çıkaracağız.. Unutma belirsizlik hasta eder, kesinlik yaralar. En iyi dersler yaraların olduğu yerden alınır. Ve dönüşüm orada başlar.. Ne iyi ne de kötü olan şeyler uzun sürmez, anda kalmak bu olsa gerek. Uzun sürecek bir devrimin ilk adımında..

..SEVGİLERİME..

Yorumlar

Yorum bırakın