..TESADÜFLERE İNANIR MISINIZ?..

Tesadüflere inanır mısınız, ben pek inanmam.. Evrenin planlarını uygularken aldığı keyfi bölüp, tembellik yapacağını pek sanmıyorum.. Peki, rastgele planlarımıza dahil olan saçmalıkları nasıl açıklardınız? Öğrenilecek ders, travmanın çekim kuvveti, mucize ya da benim de bizzat en sevdiğim olan kısım, koca bir saçmalık..

Her şeyi derinden incelemenin laneti bu. Ödülü henüz alamadığım için o konuda bir benzetme yapamayacağım, ama şimdilik.. Asında derin düşünenler bizler miyiz, bize denk gelenler mi tartışılır. Ve evet bugün bunu tartışacağız.. Mesela ilişkilerde ben; rastgele yaşarım, plan yapmam, aman bunun elini tutunca kısmetim kapanır diye düşünmem, heyecanımı saklamam, duygularımı sakınmam, strateji yapmam istesem de yapamam sıkılırım, sonra da oturur uğradığım mobingi düşünürüm.. Bu niye oldu, bunu niye yaptı diye.. Hesapsız kitapsız arar sorarım, yazar mesaj atarım mesela. Sonra otur, düşün.. Bir de bizim gibilere denk gelenlere bakalım; duygularını saklayan, göz temasından kaçan, sadece geceleri müsait olan, içip takılmayanlara eğlenmeyen diyen, kültürel tartışmaları sonuçsuz ve yorucu bulan, bağlanma problemlerini çözmek yerine kaçan.. Biz mi özenle seçiyoruz, bize mi denk geliyor tartışılır, ve bu konuyu çok tartıştık  yüzden şuan gerek yok.. 

Derin düşünmek bizlerin için eylemler sonuçlarında ortaya çıkarken, bizlerin rastladıkları insanlar için daha giriş kısmında nüksediyor.. Hayat kısa kuşlar uçuyor demek onlara kolay, bizlerse bu kavramı dibine kadar yaşayanlardanız aslında.. Eleştirmiyorum, direkt ötekileştiriyorum. Çünkü durumu kabul etmek, herkesi olduğu gibi kabullenmek bizlere oldukça zarar verdi. Bu sefer bizler kenara itilenlerden olduk. Elbette yanlışı yanlışla düzeltemeyiz, lakin sorunlu olanların yüzüne bir şapalak gibi çarpabiliriz. Başka türlü anlayanlarına pek rastlamadım, rastlayanlardansanız ne şanslısınız.. 

İşin ötekileştirmesi ve sert eleştirileri bir tarafa, asıl olan konu tam olarak bu paragrafta.. Kendimizi bilmeden yaralayanlara şans veriyoruz, bazen de yaralayabileceklerimizi seçiyoruz. Aslında hem avız hem avcı. Hem zorbayız, hem mağdur. Hikayemizdeki isimlere göre rollerimiz değişiyor. İstemediğimiz insanlara karşı kolayca kaçan kovalanır oynarken, bize yapıldığında kovalamak ne saçma deyip peşinden şikayet ederek gitmeye devam ediyoruz. Birisi bize ıssız adam modunda geldiğinde, aman sanki bir tek bunun kalbini kırdılar desek bile ona çekilmeye devam ederken, bize gönlünü sunana aynı ıssızlıkta tepkiler veriyoruz. Ya tamam anladık her şey senin başına gelmiş diye derdine anlatana kızarken, bizi dinleyen birini gördüğümüzde hiç sorgulamadan kafasını ütülemeye başlıyoruz. Yapılmasını istemediklerimizi yapmaya bayılıyoruz. Ben mağdurumu oynamak kolay. Sadece senden hikayeni dinleyene kahraman da olursun, mağdur da ama asla zorba olan sen değilsindir.. 

Ben mümkün olduğunca hikayemi hep iki taraflı anlatmaya gayret ettim. Yine de zorba oluşum, kahraman ve mağdur oluşumun hep altında kaldı. Kalmalı da, yapılanları unutacak değiliz sırf kendimizle yüzleştik diye.. Atarımızı kenara bırakıp devam edelim. Gerçekten tesadüflere inanır mısınız, yoksa derinine mi bakarsınız olanın bitenin?  

Sadece yaşamak. Yaşayabilmek, mümkün mü? Kalbinden geçenlerle, yaşadıklarının toplamından kendini çıkararak, yaşatılanların tesirini aşarak.. Her savaşçının bildiği bir gerçek vardır, acı kaçınılmazdır lakin acı çekmek seçimdir.. Kaçınılmaz olanın sonucunda seçiminiz tam olarak size mi bağlı peki? İki bilge varmış; biri dağın tepesinde yaşar sadece onu ziyaret edenlere yol gösterirmiş. Diğeri gezginmiş yolda bulduklarına anlam katar, anlamaya çalışırmış. Dağda yaşayan bilgeliğini okuyarak kazanmış, gezginse yaşayarak. Siz hangisisiniz?  Her ikisinin toplamı olmak mümkün mü? Her ikisinden de kaçabilmek ya da?

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın