..AKLA SANSÜR YASAKLANMIŞ OLSA..

Her şeyin başı düşünce değil mi bir noktada.. Duygularımızın bile altını mı çizeceğiz üstünü mü çizeceğiz yönünü tayin eden düşüncelerimiz değil mi..  Davranışlarımızın iplerini elinde tutan duygularımızın asıl kontrolcüsü değil mi düşünceler..

Aklımıza giren her fikrin doğruluğuna inanmak bizi aptal sürüsünün kurbanı yapar. Gereken araştırmalar bunu ortaya koyuyor. Peki duygularımız?

Yaşadıklarımızın reaksiyonu haline gelen duygularımıza ne kadar güvenebiliriz? Aslında asıl soru bunlardan tam olarak arınabilir miyiz, arındığımızda neye dönüşürüz? İşte bugün manifestimizi bunun üzerine yoğunlaştıracağız..

Mesela öfke.. İnsan ilişkilerinde, oynadığım oyunlarda, çalışma alanımda çoğu zaman aynı hatayı yapıyorum ve farklı sonuç bekliyorum. Karşımda Einstein olsaydı o ünlü sözünü tokat olarak yüzümü yapıştırırdı.. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek sadece aptallıktır.. 

Mesela heyecan.. Küçücük bir hediye, tatlı bir söz, minik bir not beni dünyanın en mutlu insanı haline dönüştürebiliyor. Hemen ani kararlar verdiriyor. Ve hemen önemsiyorum yapanı.. Halbuki her insanın arkada bahçesinde duygularını ya da ruhunu katlettiği birileri vardır. Hiç oraya bakmıyorum.. Hislerim bana bazen aksini söylese de inatla sevgi ve güven duygusuyla sarmalıyorum insanları..

Mesela üzüntü, kaygı ve yorgunluk.. Niye üçünü bir ele aldığımı söyleyeyim, öyle bir tutkuyla bağlılar ki  birbirlerine üçü de biri diğerinin elinden sımsıkı tutuyor ve asla bırakmadan yanında taşıyor.. Hayal kırıklığının yaşattığı üzüntü, sarsıcı bir kaygıya yol açıyor o da uykulu, bunalmış ve usanmış bir yorgunluk doğuruyor.. Hazinem hayal kırıklıklarıyla dolu. Zaten yılgın, yalnız, içerlemiş bir hazinem olmasa neyi yazabilirdim.. Yine de bir yandan minnettar ve umutlu olup hayal kırıklıklarının beni bulmasına sebep inançlarım var..

Mesela utanç ve huzur.. Oradan bakınca ne kadar zıt dursalar da birinin varlığı diğerinin yoldan çekilmesine neden olacak kadar güçlü aslında.. Kırgınlıklarımızın kırıklarını aldırsak hayatın altın makasıyla, dengemizi bozan teraziyi hep yaralarımızın ağırlığında tutan tarafı hafifleten bir duygu değil mi huzur.. Bizi tatminsiz birer hazcıya dönüştüren kısmımızdan arındırmaz mı sükunetli ve sakin olmak..

Karşılanmış, karşılanmamış, karşılanmayı bekleyen daha nice duygunun kuklasıysak aslen seçimlerimiz gerçekten özgür irademizin bir sonucu mu gerçekleşiyor? Hiç sanmıyorum.. Evet, öfkeliyken ve neşeliyken fark etmeksizin kahvemi içerim ben desek bile içiş şeklimiz, kahveden aldığımız tat bambaşka oluyor. Hatta bitiriş hızımız bile değişiyor. Hız, zaman.. Takası yapılamayacak kadar kıymetli bir yapı.. Ve biz bu yapıyı duygu ve düşüncelerle bezeyip kontrol ettiğimizi sanacak kadar aylağız..

Yazarken ve yaşarken kendime sansür uyguladığımı fark etmem hayli zaman aldı. Bunun için kendimle konuşurken haklı sebeplerim olduğuna kanaat getirdim kendimle.. Ama düşüncelerime sansür uygulamaya kalkışımın hiçbir haklı yanı yok. Sebepleri var, haklı yanı yok..

Aklın dünyasında cennet ya da cehennem yok, iyi ya da kötü yok, ahlak yok. Yine de ket vurmak vicdansal bir mastürbasyondan öteye geçmese de sırf iyi hissettirmesi ve utanç duymamak için kendime yaşattığım bir yanılsama aslında.. İşte bugün bu yanılmayı yıkacak kadar cesur, gerçekliğiyle yüzleşecek kadar inatçıyım.. Aklı ve duy6guları kontrol eden hayatının ipini eline alır derler.. Ben sadece ipi elime almakla yetinecek biri değilim.. 

Bir şeyleri yap demek, yapabilen ya da bir şeyleri gerçekleştiren için oldukça kolay. Kimse yürüdüğü yolun haritasını vermez başlangıç ve bitiş noktasını anlatır ve bitirir. Bizse haritayı yeniden oluşturanlardan olacağız.. Adım adım..

İlk işimiz bugün yaşadığımız her olayda aklımızda canlanan düşüncelere ve vücudumuzun reaksiyon vermesine neden olan duygulara bakmak olacak. Şuan ne hissediyorum bilmiyorum demek serbest. Bu noktada sanki şu duyguya daha yakınım diyerek nedenini anlamakla başlayacağız.. Bugün izinliyim, yani iş yerinin kendiliğinden doğan stresinden ve gerginliğinden uzağım. Hayatın önüme çıkaracağı sürprizleriyle o sürprizlere göstereceğim davranışlarla baş başayım.. Saat uyanmayı beklediğimden ötede bu yüzden geç mi kaldım güne telaşına düşecek gibi de olsam kendime küçük bir hatırlatma; zaman sadece senin somut algının yansıması o yüzden talaşa kapılma güneş daha batmadı.. Kahvemi aldım, yapmayı ertelediğim ne varsa geç kaldım deyip sızlanmak yerine bugün bir kez daha yapmak için adım atabilmemin şerefine..

..SEVGİLERİMLE.. 

Yorumlar

Yorum bırakın