Hayallerinize koşmayı denediniz mi hiç? Peki birde üzerine hayallerinize topukluyla koşmayı denediniz mi?
Zamanın geçiş hızına ayak uyduramadığım bir buhranın tam göbeğindeyim. Böyle dediğime bakmayın uzun yıllar sonra ilk defa bir yazıyı kahveyle değil, sütlü çikolatalı, hindistan cevizli, kremalı bir içecekle yazıyorum.. Bu yazının yaratıcısı olan anıyı filtre kahveyle anlatmak için rengini siyaha boyardı diye düşündüm..
İnsan neyle yaşar diye sormuş Tolstoy, yazmış üzerine. Bir ömür nasıl yaşanır diye sormuş İlber Ortaylı yazmış üzerine. Bir ömre aç ihanet, kaç fedakarlık, kaç intikam sığar diye sormuş Alexandre Dumas o da yazmış üzerine.. Bir ömür nasıl harcanır diye sordum kendime, işte şimdi yazıyorum ben de..
Hikayelerim ya girişte kaldı, ya gelişimleri sıktı, ya da finallerinde hep zayıf kaldı. Ben de gördüğümü, duyduğumu, hissettiğimi yazdım yıllarca. Ne yaşadıysam yazdım, bir kere de yazdığımı yaşayayım dedim baktım birle olmayacak, baktım yaşanmayacakta ben de bıraktım. Ben zaten genel olarak bırakırım. Yanlış anlaşılmasın terk etmem hiç, edemem. Sevmem vedaları. Ama bırakma sanatının ustası olacak kadar bıraktığım kendi hikayemi yaşamayı..
Aslında hayatımı hep oyunlarla yaşadım. Oyun oynamayı pek severim. Hele birde dans varsa içinde değmeyin keyfime. Keyif dediğime de bakmayın ha, ne dramlar ne trajediler sığdırdım ömrüme. Bunca yaşanmışlığı size bir gecede bir yazıyla anlatamam. Uzun konuşmayı seven biri olarak, konuyu kısa tutamam zaten..
Amaçlarınız için, hayalleriniz için ömrünüzün ne kadarını feda ederdiniz? Kendinize verdiğiniz sözü tutmak için kendinizle ne kadar savaşabilirdiniz?
Ben 29 yılı bir fiil sadece harcamak için kullanmışım. Gözümü kırpmadan, çoğu zaman hiç düşünmeden. Yaşımla doğru orantılı bir harcama hem de.. Ruh, beden, akıl üçlüsünü koymuşum hayatın kumar masasına kah kaybetmişim, kah bitmişim. Ama öyle güzel bitmişim ki bir bitiş ancak bu kadar güzel olabilir.. İşte tam o noktada bir arkadaşımdan bir telefon aldım. Hiçlik noktasının üzerinde sigaramı yakmış, cümlenin anlamsızca bitişini düşünürken bir telefon. Bir telefon sizi ne kadar düşünmeye itebilirse işte beni o kadar itti.
”Happy hour bitmeden yetişelim, bende 13 cm topuk var koşuyorum, vakit geçmeden siparişi veririm, çık ve koş.” Koşmak sizi bir yerlere yetiştirir mi, bilmiyorum. Ama yoracağı kesin. Oysa ben masaya vardığımda, happy hour bitmesine 5 dakika kala, arkadaşımın yetişip siparişini vermesi ve gelen sipariş sonunda gözlerinde yanan zafer ateşi, işte o gün beni sarhoş edenin içtiklerimiz değil o gözlerdeki zafer ateşi oluşu çok düşündürdü.. Elbette güzellemeler yaparak yazılan bu anı yaşanılanların komedisi. Zaten en iyi komediler içlerinde bir parça dram taşır demiş yazar. Hangi yazar bilmiyorum, ama bizler götümüzden uydurduğumuz anekdotları yazarlara kitleyince daha havalı durduğuna inanan zavallılarız ne de olsa..
Uludağın tepesine 7 cm topukluyla tırmandığımda aynı zaferi hissetmiş olduğumu hatırladım o gün Onca projede uykusuzluk hissini yok sayıp çocukların yüzündeki tebessüme sebep olduğum anların hazzını anımsadım. Dostluğun zıvanadan çıkaran anlarla dolup taştığı yaşanmışlıklarımı anımsadım. Aşkı sindire sindire acıyla harmanlayıp nasıl yaralandığımı anımsadım. Yalnızlığın nasılda beni çevreleyip hayattan kopardığını anımsadım. İlk öpüşün kalbi durduracak kadar hızlı nabız attıran heyecanını anımsadım. Korkularıma nasıl kafa tuttuğumu, ama korktuğum anlarda nasılda yorgana sokulduğumu anımsadım. Neşemle nasıl cilveler yaptığımı, ama en çokta insanlara nasıl kahkahalar attırdığımı anımsadım..
Ama en çok neyi anımsadım biliyor musun; kederin, yalnızlığın, yorgunluğun, kaygıların üzerime çöktüğü ve gözümün içinde hayat dolu bakışlar yaratan o küçücük çocuğun zamanla böyle yavaş yavaş nasılda yaşamayı bıraktığını, bırakmak zorunda kaldığını anımsadım..
Hayalleriniz hayatlarınızla uyuşmuyorsa eğer, sadece kendinizi kandırırsınız. Yaşadığınız yer, aklınızdaki yerle uyuşmuyorsa eğer, sadece günü geçirirsiniz. Ama akılınız, kalbiniz ve ruhunuz uyuşmuyorsa eğer, sadece nefes alır bedeni ayakta tutan olursunuz..
KENDİN İÇİN YAŞAMAK, KENDİNE RAĞMEN EN ZOR OLANI..
O gün kimisi süslenip giyinip gelmiş iki kadın gördü masada, kimisi sohbetleri tatlı iki kadın gördü, kimisi geceyi geçirmeyi düşündü aklında, kimisi dönüp bakmadı bile oldukları yere. Bense gözünde zafer ışığı yanan kadının ruhundaki yorgunluğu, karşındaki kadınınsa kendini yeniden doğurmak zorunda kalışını gördüm.. Görmek, bakılarak yapılmaz. Görmek, bakabilmeyi bilmektir..
Sahi siz gerçekten görüyor musunuz; kim olduğunuzu ve karşınızda yaşanmış olan hikayeleri?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın