..30 YAŞINA AZ KALA..

İki gündür ruh halimin altını üstüne getiren bir düşüncenin döngüsünde sıkışıp kaldım.. Hani 27 sonrası toparlanacaktım. Külliyen yalan. Her yaşın cehaleti ve aydınlanması arasında bir yerlerde sıkışıp kalıyoruz işte..

Havada ıstırap çektiren bir mutluluk söz konusu, güneş neşesini inadına inadına insanın burnuna sokmakla meşgul. Bense izlediğim bir dizinin tuhaf etkisindeyim.. Young Sheldon.. Sherlock’tan sonra bir karakterin beni bu kadar alt üst edeceği hiç aklıma gelmezdi. Sorgulatmanın ötesinde bir buhrana sürükledi.. 

”Sadece keşfetmeyi seviyorum..” Evrenin sırrını çözdükten sonra verilebilecek en güzel cevaptı sanırım.. Günlerdir tek düşündüğüm bu; keşfetmeyi ne zaman bıraktım, niye bıraktım, neden heyecandan eser yok hücrelerimde, büyümek bu mu sahiden? Sadece sorguluyorum, yapmaya geldiğinde uyumak, çalışmak ya da depresyonda takılmakla meşgul oluyorum. On yıldır kendimce kurduğum sistemsizlik içindeki bir düzenden gitmeyi istememin tek sebebi bu sanırım.. eni yollar, yeni hikayeler, yeni hatalar için gitmem gerekiyor. Burayı aptallarla dolu olmasına rağmen seviyordum. Hatta epey alıştım bunca aptallığın kabul görmesine.. Evim, sokağım, arkadaşlarım, geçmişim, her şeyimi bavula koyup üst geçitten fırlatıp atmak ve öyle gitmek istiyorum. Yanımda kendimde dahil kimseyi götürmeden. Tarçın hariç..

Bu taşınmayı ilk aklıma geldiğinde yapmış olsaydım şimdi kim olurdum diye düşünüyorum ara sıra. Geçmişi değiştiremeyecek olmanın dayanılmaz sancısıyla geleceğe söverken buluyorum kendimi. Yine de bu yeni geliştirdiğim teknik bugünümü daha yaşanır bir hale getiriyor.. Her şeyi öyle anlamlı yaşamaya çabaladım ki en sonunda kendi anlamımı kaybettim..

Yeni başlangıçların korkusu kalmadı içimde, endişeler için hep bir cevap buldum, alışkanlıklarımı revize edebilecek kadar kendime aşinayım artık.. Korkmuyorum evimden ayrılmaktan. Vay be 30 yaşına gelmiş biri için amma da cüretkar cümleler..

Bir zamanlar için anlamlı vedalar, hikayelerle dolu kucaklaşmalar, anısını yad edeceğim fotoğraflar için götümü yırtardım. Şimdi tek bildiğim gitmeyi istediğim.. Burada 10 yılı çiğneyip de yutmaya hazırlanırken kursağımda kalışını hissetmekten sıkıldım. Her gün takvimde yeni çağ başlarken günümü limon ve portakalla haşır neşir olarak geçirmekten sıkıldım. Bakmayın manav değilim aslında, hatta eğlenceli ve havalı bir mesleğe sahibim. Ama öyle saygısız ve görmezden gelinen bir topluluk var ki sevdiğim ne varsa yapmaktan istifa etmeme sebep oldu. İnsanların saygı duymayışını, emeğin değer görmeyişi, küçücük şeyler için çırpınırken büyük enkazlara maruz kalışı insanı büsbütün yorul yenilgiye uğratıyormuş. Geç anladım.. Kimse salak salak triplere girip insanların önemi yok kendini sev, kendine değer ver gibi ucuz gelişimci ağızıyla konuşmaya kalkmasın ağzının üstüne şapalağı yer.. Elbette kendimi önemsiyor ve seviyor hatta bunu kibirli olmayan bir yerden yapmak için emek veriyorum. İnsan sosyal varlık ve yaratılış laneti yüzünden başka insanlarla duygusal bağ kurmaya ihtiyacı var. Keşke gerçek anlamda anlayabilen ve okuyan bir kitle olsaydı da bu cümlelerle vakit kaybetmeseydim. Her neyse..

Diziye kaldığı yerden, hayatıma kaydığı yerden ve kahveme soğuma başlamadan devam etmek ve izin günümü kendimle geçirmek için burada ayrılıyorum..

Endişelenmeyin, hayat devam ediyor, aptallara ve aptallıklara rağmen..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın