..REDDEDİLEN MİRAS, POTANSİYEL..

Bir diziyi ya da filmi kaç defa izlersiniz en fazla? Onu tekrara sarmanıza sebep olan şey ne? Peki bir hatayı kaç kere tekrarlar insan? Bunu tekrar etme sebebi dersi öğrenememek mi yoksa acı da verse kendimizi bu döngünün içinde güvende mi hissetmek? Sözle verdiğimiz kararları hayata geçirmekte zorlanmamızın en temel sebebi ne?  Diyelim ki eşsiz bir virtüöz olarak yaratılmışsınız ama hiç violin görmediniz hayatınızda kendinizi keşfetmek için ne yapabilirsiniz?

Sorgulamalar da bitmez, sorulara verilecek cevaplarda. Asıl önemli arayışın kendisi değil midir. Yola çıkmak, çıkabilmek.. Youtube, kitaplar, konuştuğumuz insanlar, izlediğimiz dizi/filmler son dönemde neredeyse her yerde uyanış mesajları verilmeye başladı. Kendini sev, kendini ara, kendini bul. Yolun başı da sensin varacağın yerde sensin. Ne hoş bir motivasyon aracı. Ama izlediğiniz şeyin süresi bittiğinde, konuşmalar sessizliğe büründüğünde, kahramanlar pelerinini çıkardığında geriye sadece ruhun yorgunluğu ve aklın karmaşasıyla baş başa kalıyor insan. Ben kimim sorusuna cevap bulanlar ne şanslı, hem cevabı bulup hem de kendini gerçekleştirenlerse tanrılığını ilan edebilir..

Yıllarca ki konuşmayı hayli geç öğrendiğimi hesaba katarsak ve yaşımı da formüle dahil edersek bu baya bir insan yılı yapıyor, yıllarca insanların içinde bir oraya bir buraya cevap bulmak için konuşa konuşa koşturdum durdum.. Son durak içinde yaşadığım şehrin ayak izlerimle aşındığı sokağı. Tam on yıldır sadece savrulduğum, durup dinginleşmeye çabaladıkça daha da dibe vurduğum bir son durak.. Bu şehre ayak bastığımda tanıdığım o orijinal halimi görenler, şimdi anlıyorum ki ailemden sonra en büyük kazancım. Ne zaman kapıları pencereleri kapatsam kırgınlıkla hayata, o an biri elini uzatıp ”senin kim olduğunu biliyoruz neler yapabildiğini ve yapabileceğini de şimdi bunları senin de hatırlaman gerek sadece” diyor ve sesiyle varlığıyla yeni bir pencere açıyor karanlığıma. Kendimi kaybetmem uzun zamanımı aldı, bulmam kaybetmek kadar uzun sürmezse ne şanslıyım..

Zaman zaman çocukluğuma dönmeyi, zaman zaman oradaki hayallerime erişmeyi arzulayıp kapatsam da gözümü erişim iznine ulaşmak o adar kolay olmuyor.. Müziği, dansı ve konuşmayı sevdiğim kadar hiçbir şeyi sevmediğimi anımsıyorum evet. Merak etmeyi, soru sormayı, öğrenmenin heyecanını sevdiğimi de.. Tamam bir şekilde büyüyoruz, yara alıyoruz, değişiyoruz, dönüşüyoruz derken kalıplara sabit yaşamaya başlıyoruz. Sonrasında hayallerimi satılığa çıkarıyor, mutluluğumuzu takas yöntemleriyle kazanmaya çalışıyoruz. Şu evi alırsam tamam, bu ödülü kazanırsam okey, aşkı yaşarsam tamamlanırım, taşındığım da yeni bir düzen kurarım derken bir bakıyoruz bugünü koşturarak bitirmişiz yarına sadece yapacağım diye ertelediklerimiz kalmış.. 

Yaklaşık 5 senedir ajanda tutuyorum. Öyle sıkı sıkıya plan yaptığım için değil, Bir hevesle 2019 yılında almıştım sonra gelenek haline dönüştü her yıl alıp büyük büyük planlar yapmaya başladım. Bugün gördüğüm manzara şu ”planlar yap, zamanlara böl, hayatın karmaşasına karış, planları unut, yılı bitir, kapanış”. Bu yılın başındaysa planları küçük, adımları büyük tutma kararı almıştım sırf bu yüzden. Yalpalaya yalpalaya şubat ayını bitirmeye kadar geldik. Öylesine geçirilen günlere döndü zaman. Yaşamın enerjisini içime çekeyim dedikçe ciğerlerim alışık olmadığı oksijeni kabullenemiyor..

Bunca karmaşa içerisinde bir de potansiyelini bul yeniden hayatı inşa et, döngüsüne girmek zor. Yara bere içinde, aptalların yönettiği caddelerde dehanla bir başına tedirginlik içinde yaşamak alışkanlığın getirdiği güvenli olanda kalmak daha kolay..

Ne aptal bir düzen.. İyiler sürekli sınanıyor, kötüler hep galip geliyor, yetenekli olanlar kendini kanıtlamak için götünü yırtıyor, ayrıcalıklı doğanlar şımarıklığıyla har vurup harmanları yakıyor. Ne gündüz geceden daha bereketli, ne de gece gündüzden daha neşeli. Ne iyiler beyazın saflığına sahip, ne de kötüler siyahın içinde boğulup gidiyor..

Her şeye ve herkese inat savaşanın tadı kalmadı, asidi kaçtı artık. Kendini arama yolculuğun zevki kaçtı herkesin alim olduğu yerde aptal olmak mutluluk getirir insana. Herkesin yeteneğiyle sahnelerde ortamı coşturduğu yerde Oblomov olmak tanrı olmaktır..

İşinizde, ilişkinizde, arkadaşlıklarınızda, kendinizle olduğunuz zamanlarda ya da şöyle bir bakın etrafınıza olmak istediğiniz yerde misiniz yoksa olmayı arzuladığınız yer tam olarak neresi.. 

Altı günlük mobing, yokluk, belirsizlik, karmaşa ve insan safsatası sonunda bir günlük dinlenme ve tazelenme şansını bile aklın karmaşasında güneşli güne sırtını dönüp evde durarak geçiren biri potansiyelini bulmak yerine sadece yaşamayı ve öğrenmeyi reddetmiş sayılır..

..SEVGİLİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın