
Otuz yaş..
Hani hiç büyümeyecekmiş hevesiyle makyajlar yapar, topuklular giyinir ve davranışlarımızı özenmiş ruh haliyle büyüklerimizi izleyerek geliştiririz ya. İşte aradan geçen yorgun yılların, arsız travmaların, simasını unutacağımız insanların açtığı yaraların, izlerini bile anımsamadığımız yaraların kimliğimize ektileriyle büyümek.. Ne zahmetli işmiş meğer..
Bugün yaşanmışlığını unuttuğum yılların fotoğrafları serildi önüme. Neşeyle yaşanmış doğum günleri, ter içinde kalınmış piknik hatıraları, ellerle örülmüş yelekler giydiğimiz köy anıları, koşuşturmayla geçen okul günleri derken sanki izlediğimiz bir dizi sahnesi gibi gelmiş geçmiş, sadece anımsanan birkaç saniyelik sahne kalmış hatırımızda..
Bugünün peşkeş çektiği bir gerçek var ki o da biyolojik yaşın, depresyona ya da travmalara maruz kalsa bile durmadan ilerlemek konusundaki inadı.. Bir yazarın da dediği gibi ”sırf sen mutsuzsun diye hayat durup sana yol vermeyecek evlat”.. Tam bu yaşlarda bunun gerçekliğiyle yüzleşiyor, farkındalığına eklemeler yapıyor, davranışlarına yön verip devam ediyorsun..
Kendimizi unutuyoruz, hayallerimizi kenara kirli bir çorap misali fırlatıp atıyoruz, kimimiz hedeflerine kıyısından köşesinden uzanıyor kimimiz amacın ne olduğunu dahi hiçbir şey anımsamıyor bile.. Tutturuyoruz bir türkü farklı farklı versiyonlarda makamlarda döndüre döndüre söylüyoruz. Ta ki sıkıldığımızı anlayana kadar, daha doğrusu sıkılmakla kalmayıp değiştirmemiz gerektiğini anlayana kadar.. Yeniden söz yazmak, melodi bulmak, orkestra kurmak, mikrofonu ele alacak cesareti yeniden keşfetmek göze ve akla zor ve korkutucu geldiği için en tanıdığım yerden, bildiğimiz türküden devam etmeyi seçeriz çoğu zaman..
Peki yaşamak? Hayaller, hedefler, çocukluk, yapılacaklar listesi derken bir köşede barınmak, yemek, içmek, kendini yetiştirmek koşuşturmaları arasında neye kime yeter insan, neye nasıl sahip olur?
Kendini bulmak, hayat amacını bulmak, potansiyelini keşfetmek, kendini gerçekleştirmek bir yanda mideni tok tutmak, ayağını sıcak tutmak, kiranı ödeyebilmek, faturaları kapatabilmek, köpeğine mama alabilmek diğer yanda.. Teraziyi dengesizleştiren dünya sebepleri, teraziyi dengeler mi yine de? Derdin dermanı kendi içindedir derler, dermana muhtaçlık yaratacak dertler edinmemiz bu yüzden mi?
Her koşuşturma kendi zamanında telaşa sevk ediyor insanı. Piramidin en tepesinde bile olsan içine düştüğün ya da düşeceğin bir boşluk bulacak, onun peşinden koşmaya başlayacaksın. Her yaşın cehaletini keşfedecek ya onu aydınlıkla kucaklayacaksın ya da hasır altı edeceksin. Aşkla tanışacak asla dediklerine kırmızı çizgiler atacaksın. Arkadaşlığın ucu bucağı olmayacak, dostluğun öz ve azlığını zamanla anlayacaksın. Kariyerinde büyümeler değil olduğun yerde kalmalarla ilerleyeceksin. Heyecanını zamanla yitirecek hissizliğin otobanında küçücük heyecanlar için keskin virajlar arayacaksın. Yaş 27 dediği an depresyonun gerçek yüzüyle aranda sis perdesi kalmayacak ve ne yaşadığını bile anlayamayacağın bir sürece geçiş yapacaksın.. Sen yaşlar arası yolcuklarda dinlenme duraklarını kaçıracaksın da ben o duraklarda sen beni hatırlayacağın küçük küçük anlar anılar yerleştireceğim, beni biz unutma diye..
Astıma inat senelerce futbol oynayışını, trafiğin karmaşasından korkmak yerine bisikletle sokaklarda şevkle gezişini, yöresel danslarda senelerce sahne kaygısı duymadan nasıl dans ettiğini, senede bir kere köye gitmenin gerçek bir tatil oluşunu, mahalle sokağında oyunlar oynamayı, neşeyle hayata karışmayı, heyecanla günleri sıraladığın, tren garında kendinle dertleştiğin anları öyle gömdün ki toprağa yaşanmışlığı unutmak kendine ihanetin yollarından biriydi ve sen sadakatini herkese sunarken ihanetin çemberini kendi etrafında kusursuzca örmüş oldun..
Hatta öyle bir hale büründü ki bu kıymetle karşılayacağına inandığın 30 yaşın gelişini hissedip varlığına kutlama yapacağın doğum gününün bile yaklaştığını unuttun.. Gelişigüzel günleri alelade yaşamaya başladın.. Kendini bildiğin bir yaş olacağına inanarak geldin, kendini kaybolmuş buldun..
Yazdın, anlattın, cevaplar aradın, kimi zaman döndün baktın içine, kimi zaman insanlar arasında yalpalayarak devam ettin. Şimdi tam şuan geldiğin nokta ne gelmeyi umduğun yer ne de planlarınla birlikte olasılıklar arasında düşündüğün yer oldu. Yol ayrımlarında durdun, kararlarını yenilerden değil alışık olduğun eskilerden yana kullandın.. Derken yeniler öcü ve korkunç, eski ve yıpranmış olanlar tanıdık hale geldi..
Ye, iç, sev, eğlen ve yaşa.. Çocukluğumuzu hatırla, hatta mümkünse dön oraya. Soruların temeli de cevapların anahtarı da o yaşlarında.. Karar vermek zorunda kaldığın ne varsa şimdilik olduğu haliyle bırak. Neyi seçersen seç hayat sana aksini gösterecek yeni şeyler sunuyor. Belli ki ya seçmeyi bilmiyor musun ya da ne istediğini. O yüzden en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir metodunu şimdilik rafa kaldır.. Yaşa, anı yaşa, kararsızlığı yaşa, koşuşturmayı yaşa.. Deneyimin tadını alacak kadar yaşa.. Yeniden doğacak gün, yeniden verilecek kararlar, kontrolden çıkanlarda olacak, zıvanadan çıkaranlarda..
Yüreğinin fısıltısı aklın gölgesinde kalacak kimi zaman, aklın kararsızlığı dürtülerini kontrolden çıkaracak, seçimlerini anın heyecanında yapacaksın, hatta gün bitmeden başlayacak acabaların.. O mu bu mu derken herkesin sesi zihnin gürültüsüne galip gelecek, zaman zamansa sessizliğin ortasında gürültüye muhtaç kalacaksın.. Gece olacak, gün doğacak, biyolojik yaşın rakamları kendini tanımlarken travmalardan edindiğin kimliğin zamanın tik taklarına yenik düşmüş, hayata geç kalmışım diyecek bir yanın.. Sonra bir çocuğun flu görüntüsü sana ulaşmak için zaman-uzay algısını yerle bir edecek.. Geçmişle geleceği kesir çizgisinde buluşturacak, bugünün inşa edebilmen için matematiğin dört işlemini tek tek koyacak önüne.. Aklını çokla böleceksin, geçmişi gelecekten çıkaracaksın, ruhunun parçalarını toplayacaksın, hepsini koyduğun sırt çantanı çarpacaksın yere.. Toprak vurulmanın sertliğinden çatlayacak, doğan güneşi alacak çatlaklardan içeri, gökyüzü gözyaşlarıyla sulayacak tohumları.. Yine, yeniden diyeceksin yine, yeniden kızım..
Ne başlamak için geç kaldın, ne vazgeçmek için çok erken.. Bırak taktikleri, aldırış etme akreple yelkovana.. Hem zamanın hangi asrında akrep kavuşmuş ki yelkovanına.. Onların hikayesi hep yolda olmakla geçmiş, akıtmışlar zamanı, devirişler çağları da unutmuşlar dertlerinin kavuşmak olduğunu.. Önemli olan yolda olmaktır diye yen bir türkü tutturmuşlar da, yüzyıllar seslerini kısmış yine amaçlarından dönmez olmuşlar..
Yaz kızım, yaşa kızım.. Ruhunun şarkısını söyle, çeşit çeşit kahkaha edin, ne neşene kesik at ne de kalbini sustur..
Ve unutma çocuk, bu dünyada sana inanan bir ben var..
..SEVGİLERİMLE

Yorum bırakın