Yönünüzü bile dönmediğiniz, aklınızdan bile geçmeyen, hatta size hitap etmediğinden emin olduğunuz şeylerin bir anda hayatınızın merkezi olduğuna şahit oldunuz mu hiç? Bunun sebebini düşündünüz mü ya da? Fikir.. Öyle bir tohum ekilir ki zihnin içine daha siz ne olduğunu anlamadan neye uğradığınızla şaşar kalırsınız.. Hatta bu konular üzerinde konuşulurken verilen sık örnek ”sana pembe fili düşünme desem aklına ilk pembe bir film gelir” benzetmesidir. Buradaki önemli iki temel husus şu; akıl ve evren ortak işlevlere sahiptir ve olumluyla olumsuza bakmaksızın neyseniz size onu sunar.. Sizse insan olma deneyimiyle yola çıkarak bu durumları iyi ya da kötü diye değerlendirirsiniz..
Mesela duygusal yoğunlukta dikkatinizi bile çekmemiş birinin size kendini açması sonucu bir anda sorgulamalara itebilir sizi.. Hiç bu açıdan bakmadım demeler, vardı da ben mi görmedim demeler, kendi hislerinizin olup olmamasıyla ilgili yapılan münakaşalar derken bir bakmışsınız ki zamanla zihninize ekilen küçücük tohum nede kocaman filizlenivermiş.. Hisleriniz varsa karşılığı fiziksel dünyada varsa konuyu kadere getirip ilişkiyi tecrübe edersiniz, fakat biz işin bu yüzeyselliğiyle ve kestirme yoluyla ilgilenmeyeceğiz. Karşı tarafın fikri size enjekte edip ortada olmadığı kısmın yarattığı karanlığı deşeceğiz, çünkü deşerek ortaya çıkarmayı sevenlerdeniz.. Derine inmeden yüzeysel yaşamak isteyenlerle burada vedalaşıyoruz..
V karakterinin birçok sözü dillere pelesenk olsa da bizimle ortak paydada olduğu bir felsefesi var; fikirlere kurşun işlemez, bu kostümün altında etten fazlası var, bir fikir var..
Medeniyetler kurulmuş, krallıklar yıkılmış.. Fikirlerin ışığında ya da karanlığında, işin sonucunu sizin bakış açınıza bırakıyorum.. Peki ya kendi dünyamız, içsel krallığımız?
Okuyoruz, izliyoruz, dinliyoruz, kavramaya çalışıyoruz, anlatıyoruz, anlam çıkarmaya çabalıyoruz. Derken, her küçük eylem büyük bir resmi oluşturup sergi açacak kadar birikim yapmamıza neden oluyor.. Peki bu sergi tam olarak bizim eserimiz mi yoksa bize sunulanlardan oluşturduğumuz çalıntı eserler mi? Yani şiir yazana mı aittir yoksa ihtiyacı olana mı?
Aklıma gelen her fikir benim çabamla ortaya çıkmış olacak kadar orijinal değil elbette, kimisi gördüklerimin yarattığı bir illüzyon, kimisi öğrendiklerimin yarattığı bir aha etkisi sonucu zihnime yerleşmiş birer tohum.. Hiç ortalıklarda olmayanın, aklıma ektiği bir tohumla ortaya çıkan bu yazı gibi..
Zihin kıvrımlarınıza dikkat edin, her kıvrımın var olmasına sebep olan siz olmayabilirsiniz ve bu sizi kendiniz olma yolundan çıkarmaya itecek kadar güçlü bir zehre dönüşebilir.. Pazartesileri diyete başlamak ve diyetten kaytarmak için kendimize sendrom temalı yarattığımız ve bunu kolayca kanıksadığımız bir gün. Gelin pazarı yeniden inşa edelin, aklın diyeti olsun bugün.. Şimdi pazarlarınızı yeniden başlamak için ideal kılma fikri sizce de uygun bir tohum mu?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın