..SON HAVA DURUMU BÜKÜCÜ; MİKAİL..

Tanrım Sokrat böyle şarkı yazmayı nereden öğrendi? Kelimeleri zihin kıvrımlarımda vals ediyor sürekli.. Onun punchline ataklarından Laleli’ye doğru bir tramvaydayız, hava sıcaklığı özümüzü eritecek kadar yüksek.. 

Psikolojiye etken birçok neden olduğunu biliyoruz; aile, atalar, yetiştiğimiz coğrafya, büyüdüğümüz ev, bunlar sonucu oluşan çevre, hatta yediğimiz içtiğimiz her ürün ve elbette hava durumu.. Evet, doğru okudunuz yediklerimiz ve hava sıcaklığı bile kararlarımız üzerinde etkili. Bununla ilgili yapılan bir araştırma var, hakimler üzerinde, detaylara giremeyecek kadar konuya hakimim, merak eden araştırmasını yapsın ve devam edelim.. 

Evime döndüğüm süre zarfında değiştirmeden ve ertelemeden devam ettirdiğim 2 alışkanlığım var; Tarçın’la yürüyüş, kahveyle güne başlamak.. Köpeğimin sadakati ve sevgisi ne kadar iyi gelirse, kafeinin vücuduma etkisi de bir o kadar bariz aslında.. Lakin kafeine olan sevgim beni soktuğu stresle baş edebilmemi sağlayacak kadar güçlü.. Ve sıcaklar, işte o baş etmek istemeyeceğim kadar sıkıntılı.. Birincisi ben sonbahar insanıyım, ikincisi güneşin kavurduğu şey bedenim olduğu sürece yazı asla sevemem.. Aslında klimayla yaşıyor olsam da sevemem. Hatta sevgili Mikail hiçbir şart bana yaz mevsimini sevdiremeyecek. OO evet, tatili ve denizi ne kadar sevsem de sonucu değiştirmeyecek.. Çünkü gün içerisinde yeterince etkilenen karar mekanizmama bir de sıcakların dahil olması, kararlarımı etkilen faktörlerin artmasına neden oluyor ve bu beni pek memnun etmiyor.. 

Zaten bir şeyler sabrımın kotasını doldurmuşken, kızgın ve kırgınken, yeter be derken, karar vermek epey zor. Kararlarımın sonucunu düşünerek geçirdiğim zaman içerisinde maruz kaldığım hava sıcaklığı bana çokta sağlıklı kararlar aldırmıyor.. Yani sağlıklı karar almak istemeyecek kadar öfkeli olduğumu biliyor olsam da havanın sıcaklığına bok atma fırsatını kaçırmak istemiyorum aslında.. Laf kalabalığını kenara koyalım ve dönelim işin özüne..

Kızgınlığımın sebebi elbette yaşanılan süreç içerisinde verdiğim kararlar ve bugünkü sonuçları. Kararlarımın ve eylemlerimin sorumluluğunu alıp çıkış yolları aradıkça olayları benim için zorlaştıran er şeye öfke kusmama ramak kaldı.. Sessizce hayatıma devam etmeye çalışırken, insanları ve aptallıklarını teğet geçmeye özen gösterirken inatla beni kendi sınırlarını tahrip etmeme davet edişlerine sessiz kalamayacak kadar öfkeliyim. Yine de aklı selim davranıp sakinliğimi korumaya çabalıyorum. Ya düşünsenize kendi yolunuzdasınız, tek derdiniz kendinizsiniz ve kimseyle uğraşmayacak kadar kendinizin farkındasınız, buraya kadar tamam. Lakin o kadar aptallar ki üzerlerine bir koç öfkesi salmam için ellerinden geleni yapıyorlar. Sen farkındalıklarınla konu ben değilim aslında desen bile onlar seni konu senmişçesine dahil etmeye çabalıyorlar. Asıl soru şu; şimdiye kadar siz olsaydınız ne yapardınız?

Bir konuda anlaşalım, cevabınız ne olursa olsun ben kendi bildiğimi uygulayacak kadar fevri davranışlar sergilemeyi seviyorum. Sadece etki faktörlerini görüyorum, konunun özünü görüyorum, hatta olası sonuçların çoğunu hesapladım bile. Peki aklının içerisinde bu kadar fazla zaman geçiren biri olarak, aklımı bununla bu denli meşgul etmem doğru muydu? İşte benim asıl sorunum bu.. 

Ne zaman sıfırdan başlayacak olsam, hep aynı sona dönüyorum. Bu da bizi şuraya götürüyor; aynı şeylerin içerinde yaşadıkça farklı sonuçlar beklemek sadece aptalların işidir. Yani, çoğu açıdan aptal olduğunu bildiklerimden beni farklı kılan özümü ortaya koymak yerine, kıyıda yaşayarak aynı yoldan yürümek beni de aptal olmaktan kurtarmıyor demektir. Ve işte asıl sorun bu.. Konuların farklılığı önemsiz, aptallık yapacak kadar aylaksan onlardan pek bir farkın kalmıyor, tek bir fark var onlar gerçekten aptal oldukları için bunu yaparken sen aklının gücüne yenik düşerek bunu yapıyorsun. Ve bence asıl öfkenin merkezi de tam olarak bu.. Eşsiz ve farklı olmak önemsiz, çünkü bana göre aslında hepimiz parmak izlerimiz kadar farklıyız. Aynı olanların temel sebebi şu; sorgulamazlar, öğrenmezler ve anlamaya ihtiyaç duymalar sadece var olmak çabası içine girerler ve bunun için ellerinden geleni yaparlar. Oysa eşsiz olduğunu bilenin bunu kanıtlama çabası yoktur, zaten öyle olduğunu bilir ve seçimlerini buna göre yapar, sonuçlarını görür bir değerlendirme yapar ve devam eder. Hepsi bu kadar..

En büyük sıkıntılar ve belalar, kabul edemediğimiz hatalarımızdan kaynaklanıyor.. Son dönemde şundan eminim; çoğu iş aptalların söylediği yalanlara bağlıdır.. O zaman bugün karar verirken neyi seçmeliyim tam olarak; iyiliğe ulaşmayı mı, kötülükten kaçmayı mı?

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın