..YAZ KIZIM; İNSANCIKLAR BÖLÜM 1..

Seçimlerimiz, süreçlerimiz ve sonuçları.. Sükunet isteyen gürültüyle, sakinlik isteyen kavga dövüşle, aşk isteyen yalnızlıkla, dostluk arayan ihanetlerle, sadece işini yapacak olan iş yerindeki ayak oyunlarıyla, aile isteyen sorumluluklarla, yaşamak isteyen ölümle, ölümü arzulayan inançla, yalnızlık isteyen kuru gürültüyle sınanıyor.. 

Ya istemeyi bırakmak gerekiyor, ya da isterken madalyonun iki yüzünü de göze almak gerekiyor. Şimdilik iki seçenek yeterli, zaten diğer seçenekleri hayat faktör olarak sunacaktır.. 

İnandığınız yerden kırılabilir, vazgeçtiğiniz yerden ayağa kalkabilir, pes dedirten olaylarda umut ışığı görebilirsiniz. Hayatın dalaveresiyle, insanın ikiyüzlülüğü değişmez ana iki kural haline gelmiş durumda.. Peki siz olsaydınız ne yapardınız, bölümümüzü ilgilendiren kısım tam olarak burası..

Her saniye yolculuğun bir parçası, peki sizin hücrelerinize işleyen parçalarda neler gizli?

Kendimi yalardır bir kadavra misali ince ince parçalara ayırarak incelim. Her hücreme, her düşünceme, her bir hikayeme didik didik ederek baktım.. Yozlaşmış tabular, sinsice kanıma girmiş atasal genler, büyüdüğüm evin dokusu, oyunlar oynayarak büyüdüğüm sokağın kokusu, tatile gittiğimiz köyün bütünsel yapısı, yarıldığım şehrin anısı, yeni geldiğim bugünlerde eski anıları barından şehrin yazdıracağı anılar.. Hop toplama bilgisayardan daha çok parçalara sahip bir ben, işte karşınızda..

Her sabah güne kahveyle başlama arzum bunlardan hangisi yüzünden oldu bilmiyorum, açıkçası şikayetçi olmadığım için de çokta sorgulamıyorum. Lakin bazı insansal döngülerin aynı noktaya varması, aynı duygularla yaşanması, işte bu büyük bir sorundu. Ben de tam o kara kutunun inine bu sayede indim, ya da doktorlar sayesinde indim, neyse önemli, olan inebilmek sebepleri daha sonra önemseriz.. 

Daha ilk selamlaşmadan saygı, sevgi ve güven üçlüsünü hemen masaya koyarım. Karşımdaki alır, almaz. Bunları yıpratır, yıpratmaz. Önceleri bu benim problemimdi. Çünkü hep hislerim haklı çıkardı, bense inatla inanmayı seçer şans tanırdım ve hayal kırıklığı yaşamak kaçınılmaz olurdu. Bir süre duvarlarla yaşamaya, temkinli davranmaya çalışsam da o da benim hamuruma uymadı.. Ve dengeyi bulmak zorunda kaldığımız bir konu daha böylelikle ortaya çıkmış oldu.. Hem kendim olmak, hem de tanıdık hayal kırıklıklarını yaşamamak için yenir ve incelikli bir formül gerekiyordu. E konu ben olunca her şey özel ve süslü olmalı, ki oyun oynamaktan keyif alalım..

Birkaç farklı yöntem denedim başlarda, bunları söyleyerek işe yaramamış şeylerle gözlerinizi meşgul etmek yerine o altın oran formülüne geçelim direkt.. Selamlaşmaya bile gerek kalmadan her canlıya 3 temel duyguyu açık yüreklilikle sun, mimiklerinden ses tonlarına ve özellikle davranışlarına kadar onların kendini kısa sürede ifade etmesine izin ver, bu süre zarfından kalbinin rotasını izle, sana temkinli gelenler yoğunlukta olacak mühim değil önyargı onların kendini savunma biçimi bunu unutma, kısa bir süre içerisinde yaklaşımlarıyla sana asıl isteklerini gösterecekler objektif olmaya özen göster, ve sonuç elbette senin saygına layık olmayanı davette görmekten rahatsızlık duymayacak kadar kendine güven fakat senin masana bir daha oturmalarına izin vermeyecek kadar kendine saygı duy.. Teşekkürler..

Güç zehirlenmesi yaşayanlar, kibirli cümlelerle üstten konuşmaya çalışanlar, ya aslında benim niyetim o değil diyerek gerçek niyetlerini gizlemeye çalışanlar, yalancılar, ikiyüzlüler, yalakalar, yalakalığa müsemma gösterenler, gerçeklerle değil kendi çıkarlarıyla iş yapanlar, ayak oyunları çevirecek kadar aptal olanlar, tiksinti duygusuna sebep olanlar, duyarsızlar, kendi çıkarları dışında hiçbir şeyi önemsemeyenler, ast-üst ilişkilerini kapalı odalara taşıyacak olanlar, doğrunun yanında olamayacak kadar korkanlar.. İşte tam da bunca kelimelerin zerine yapıştığı insanlar kendilerini isteseler bile saklayamazlar. Onların ruhlarındaki çürüme kokusu etrafı sarar. Ve sevgili Gandalf’ın da dediği gibi ”kaybolduğunu düşünüyorsan, burnuna güven..”

Sayısı azınlıkta olan; farkındalıklar yaşamış, sevmeye emek vermiş, saygılı, gözlerinde burukluk olan eski neşesini kaybetmiş, iyi çabalayanla işte tam olarak onlarında bir ortak noktası var; hayatta yaralanmış, yine de bu yaralara rağmen meleklerin yanında savaşmaya devam etmiş olmaları..

Şimdi aynaya baktığınızda gördüğünüz kişi; şeytanın fısıltısına mı kulak veriyor, meleğin sessiz çığlığına mı? Kendine dürüst olma cesareti gösterebilenlere..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın