..AZRAİL’LE EVRENİN GİZLİ ANLAŞMASI..

Doğar, büyür, hatalar yapar, kimi zaman telafi, eder, süreç içerisinde kimi zaman akışta kalır kimi zaman telaşa kapılır ve en nihayetinde ölürüz..

İnsan ruhunun parçalarını kelimelere döktüğünde ne de kolay geliyor göze, kulağa yaşam.. Yaşamak öyle mi halbuki.. Aklın acısı ayrı, kalbin acısı ayrı, ruhun acısı ayrı..

Hani film izlerken bir karaktere karşı ilginiz ve empatiniz artar, film boyu onun hisleriyle neredeyse bütünleşirsiniz, onun aklıyla eğlenirsiniz, ruhuyla doyuma erişirsiniz ya. Film biter, perde kapanır, o bağın pelerini çıkar üstünüzden ve sıradan hayatınıza dönersiniz.. İşte biraz böyle hayatta.. Ölümün gerçekliğini aklen bilip, aldığımız her nefeste ölümsüzlüğü bulan simyacı misali yaşama gayretindeyiz.. Bazen hanemizden birilerini kaybedince ya da toplumun trajik ölümlerine seyirci kaldığımızda filmin içine giriyor karakterin haliyle bütünleşiyoruz, gün bitiyor, zaman kendi lehine çeviriyor her şeyi ve yine akışta devam ediyoruz..

Varoluşun ve zamanın kalpazanca bir anlaşma yaptığı ortada.. Sırrını kendileriyle birlikte büyük bir titizlikle sakladıkları da.. Peki biz, bu kazanılmayacak savaşın ortasında, göğsümüzdeki mağlubiyet ordusuyla her gün planlar yapıyor olmamıza rağmen mizah anlayışı hayli yaşlı olan bu sistemle nasıl baş edebiliriz?

Evrenin her taşının altına bakmaya yemin etmiştim. Her bir taşının altından çıkan canavarların beni her seferinde hazırlıksız yakalamasına rağmen.. Bir kere daha Azrail ve evren kazandı, dün.. Diğer zaferlerindeki gibi olmadı, bu sefer.. Şaşırtmadı, incitmedi, ben bu dünyayı olduğu gibi kabul edemem dedirtmedi.. Anladım.. Derdinin benimle olmayışını anladım.. Kendi zamanını yaşayan ve bunu ulu orta sakınmadan yapan, dürüstlüğü can alan, gizemini kendine bile fısıldamadan sürdüren bir şeyin karşısında kim kazanabilir ki..

Derdim artık savaşmak değil, kaçmaksa dünün tarihine gömülü kalacak, anlamak ve anlaşılmak üzere.. Bir ömrü yaşadım demek için ne yapmalı; çok gezmek mi, çok okuyup bilmek mi, her dilde başardım diyebilmek mi, kavramların anlamını yeniden keşfetmek mi gerekir? Bir ömrü yaşadım demek için ne yapmalı bilmiyorum, ama öğreniyorum. Bir ömrü yaşayamadım demek içinse ne yapmalı biliyorum, öğrendim.. Ağaç gibi kök salmak uçmak için kanatlara sahipken, hep kıyıda kalmak yüzebilecek kadar özgürken, susup belirsizliğin gölgesinde saklanmak seviyorum deme cesaretini gösterebilmek varken, Prangaları kanıksamak sokakta dans etmek varken, pencereden güneşle ayın kavuşulmaz aşkını izlemek hayata karışıp yağmurda ıslanmak varken..

Bunca harabenin ortasında bir sanat eseri gibi dimdik durmayı öğreten sevgili anneme, zamanın kırbaçlarına rağmen savaşabilmeyi öğreten teyzeme ve yaşamın son nefesine kadar sevebilmenin mümkün olduğunu öğreten sevgili anneanneme teşekkürler..

Şairinde dediği gibi; yağmur dindi Ömür hanım, gökyüzü masmavi gülümsedi yine, doğa aynı oyununu oynuyor bizimle, umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından.. Ne aldanış!

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın