..KELEBEKLER VE ZAMAN..

Beş yıl sonra ne olacağınızı merak ediyorsanız bugün yaptıklarınıza bakın.. Nerelere gidiyorsunuz, neler yiyip içiyorsunuz, kimlerle zamanınızı paylaşıyorsunuz, neleri alışkanlık edindiniz, e tabi işin içine biraz da hayatın mizahını ve kaderin cilvesini ekleyin alın size sizin geleceğinizin iskeleti..

Birilerini konuşmak, derdine derman bulmak, anlamak, yol çizmek, yön bulmak kendine bunları yapmaktan daha kolay geliyor bana.. Başkasına akıllı kendime cahil, başkalarına umut kendime çaresizlik, başkalarına bahar bahçe kendime çöl, başkalarına sevgi arsızlığı kendime en cimrisi, kısaca başkalarına yaşam ağacıyken kendime çorak araziymişim gibi hissediyorum..

Kendime bir yol arkadaşı aramışım hep, bana başkalarına baktığım gibi şefkatle, sevgiyle saygıyla, heyecanla, neşeyle baksın benimle maceralar yaşasın.. Ben nasıl bir dostsam bana öyle bir dost olsun isterdim.. Çocukluğumun eksik parçalarından biri.. Elbette güven ve sevgi bağıyla ilişki kurduğum dostluklarım var, taraflarınca sevildiğimi desteklendiğimi bildiğim.. Bunlarını görmezden gelmiyorum, yok saymıyorum, hatta şu dönemlerde en çok bunlara sahip olduğum için şanslı olduğumu biliyorum.. Şimdi sahip olduklarıma şükretme paragraflarını bir kenara koyarak konuşalım..

Elimde bir sihirli değnek olsaydı neyi yaratmak isterdim ona bakalım; dünyaya beraber kafa tutabilecek, küçük ayrıntıları fark edebilecek, neşeli bir ruha, kıvrak bir zekaya sahip, hadi kalk gidiyoruz diyen, kahvenin de şarabın da zamansızlığını bilen, battaniye altı film izlemeyi seven, takıntılarıyla oyun oynayan, zihin kıvrımlarında sürekli şarkılar dolanan, sadece kırgın üzgün olduğunda Güllü dinleyen değil de öylece parka gidip salıncakta sallanırken de bunu dinleyebilen, ölüm evinde ağlayan düğün evinde oynayan, saçmalamak diye kenara atılan şeyleri yapmaktan çekinmeyen biri.. İşin ironik tarafı aşkta da işte de dostlukta da aradığım bu karışım tam karşılığı benim.. Elbette saymayı akıl edemediğim, hatta düşünmediğim yönleri de olacak, olması gerektiği gibi.. Hani o filmlerde, dizilerde gördüğümüz ikililik halinde olmak aslında anlatmaya kelimeler sarf ettiğim şey.. Baggins’lerin Gandalf’ı gibi, Harry’nin Dumbledore’u gibi, Alice’n şapkacısı gibi.. Benimki biraz Martın Eden’in yalnızlığı, Ruhi Mücerret ‘in boşvermişliği ve aylaklığı arasında bir yerlerde kendim olma çabası..

Hani mutfakta ya da balkonda iç çeke çeke ağlarsınız evde olanlarsa osura osura uyur ya, sırf bulunmak için dolaba gizlenir orada uyuyakalırsınız ve uyandığınızda kimse ortalıklarda olmadığınızı fark etmemiştir bile ve siz öylece tekrar ortaya çıkarsanız ya, hani kelimelerle çığlık çığlığa kendinizi anlatırsınız da insanlar mizah yapıyorsunuz sanıp ve güler ya, aslında şarkılarınızı anlam anlayışınıza göre seçersiniz de insanlar sadece müzik zevkiniz var mı yok mu diye dinler ya, işte öyle.. Yani tabi kendimizi ifade biçimimiz çok farklıyken bi de işin anlaşılma biçimleri ve farklılığı girer işin içine..

Biliyor musunuz tün bunları anılara emanet ederek akıp giden zamanın içinde yaşarken aslında bir önemi olmadığını anladığınız bir evre var.. En azından benim için öyle bir evre var.. İşte o evreden beri düşündüğüm tek şey kelebekler.. Sadece 1 gün yaşamak için kozalaşma sürecine girip bir mücadele veriyorsun, bir doğum sancısı yaşıyorsun, bir süre sonra kanatlarını çırparak küçücük bir esintiyle etkili bir fırtınaya sebep oluyor ve ölüyorsun. Ne o sürece takılı kalıyorsun, ne de yarınlara bırakacağın etkinin telaşına düşüyorsun.. Bir gün, sadece bir gün kanat çırpmak için geçmiş ve geleceğin varlığına meydan okuyorsun hepsi bu.. Bu kadar.. Sonrası yok, öncesinin de etkisi yok.. Kanatlar, mücadelenin ödülü aynı zamanda kaderinin kısacık sürmesinin bedeli..

Ödüller ve bedeller konusunda epey düşündük, çokta yol kat ettik, fazlaca kelime de sarf ettik.. Bunlarda sıyrılmak zamanı.. Kelebeğin kozadan çıkıp kanat çırpması ve kaosu tetikleyecek o kanat çırpışını yapabilmesi için tırtıllığı kozaya bürüdüğü o sancılı süreci düne teslim etme zamanı..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın