..PİJAMA, ÇORAPLAR VE LİLİTH’LE HAVVA’YI ANLAMAK..

Temizlenmiş bir evin üzerine alınan duşun verdiği arınmayla içilen kahvenin yarattığı huzurun çok kilometre ötesinde bir yerlerde yalpalayarak yaşamak.. Hayatım şu sıralar bir cümleyle özetlenmiş olsaydı, eksik olsa bile kesinlikle bu olurdu..

Hani yeni yıla nasıl girersen yıl öyle geçer derler y, bu sene benim senem diyerek girdiğim her yıl kendime daha da yabancı olduğumu öğrenmekle kalmadım, hangi mahallede girdiysem evim gerçekten de orası oldu.. İlginçtir, köpeğimle ve şarabımla girdiğim yıldan köpeğimle ve depresyonumla çıkıyorum.. Ha birde evde girmiştim evdeyim.. Gerçi şehir farklılığı var bu sefere denize daha yakın bir konumdayım da denizin kıyısına varamadım hala..

”Sönmüyormuş suyla insanın yarasındaki yangın” aha etkisi yaratan bir cümle.. Denizin huzur veren bir yanı olduğuna inanarak evime veda edip denize merhaba demiştim, paragrafın başındaki cümleyi tecrübe etmekle yetindim şimdilik..

Şeytanla ve tanrıyla ayrı ayrı anlaşma yapmıştım. Hem Lilith’i hem Havva’yı ruhunda barındırmak mümkün mü? İkisinin de seçimlerini bu kadar yakından anlıyorken özellikle.. Hiç taraf olmadan, kendin olarak ikisine de hak vermek tarafsızlık bölgesinde yaşıyorum diyebilmek kendini kandırmak mı olur yoksa taraf olmanın esaret olduğunu bildiğin için kendinden kaçmak mı olur? Hem onların seçimlerinin sonuçlarını düşünüp, yargılarken neden tanrı ve şeytanın anlaşmayı bozmasını hiç sorgulamayız..

İnsanın kendini paramparça etmesi, dışarıda cenk ederek savaşı kaybetmesinden daha zor olmamalıydı.. Asıl hikayenin kendine ulaşmak olduğunu bildiğin bir senaryoda yaptığın tek şeyin bu amacı aramak, şanslıysan da son nefesine birkaç adım yakınken bulmak olması ne büyük ironi..

Önceleri bu sorgulamaları mabedim bellediğim yerlerde yapardım. Hatta sorgulamak için özellikle giderdim oralara.. Kulaklığımı takar, kaldırımda attığım her adımda geçmişi yıkar, mabede varınca düşünme ve sorgulamayı ritüel beller ve kendimi arındırdığıma inanarak evime dönene kadar oralarda kalırdım.. Eve her dönüşümde yeniden başlama düşüncesinin halsizliğiyle uykuya dalmaya çalışır, uyandığımdaysa aynı olmanın verdiği yorgunluk ve ağrılarla güne devam ederdim.. Yola çıkarken sadece evimi değil mabedim dediğim yerleri de geri de bıraktım.. Şimdi sorgularımı pijama, çorap, izlediğim dizi/filmler ve dinlediğim müzikler eşliğinde yapıyorum, hem de koltuğumdan hiç kalkmadan..

Bunca arayışın ve yaşanmışlığın sonunda geldiğim bu nokta benim en bilge halim mi olmuş oluyor, yoksa kendimi hapsettiğim bir tuzağa mı çekmiş oluyorum? Hep bir ikilem olmalı, hep bir diğer seçenek bulunmalı, ikincisi ve çoğulluğu olmalı. Olmalı ki kendi yarattığımız seçenekler arasında seçim yapıp sonucunda başarılı olursak kendimizi iyi hissedebilelim.. Kendi ahiretimizin cennet ve cehennemini yaratıp kendi kurallarımıza ve inançlarımıza göre seçimler yapıyor vicdan yargılamasından sağ çıkarsak cenneti hak ettiğimizi düşünüyor, vicdanın göz altında kalırsak cehennemi kabullenmeyip seçimlerimizin sorumluluğunu şeytana yüklüyor rahatlamaya çalışıyoruz.. Sadece seçimlerimizin seçenekleri değil sonunda vardığımız sonuçlar karşısında da ikiyüzlü olmayı seviyoruz.. Dualite evreninin sonsuzluğunda kendi ikililik halimizin en kepaze yönü..

Yeni yıl planı yapmayacak kadar yeni yıl planına dahil oldum, bu yıl benim yılım diyerek her yılın üzerinde söz hakkına sahip olduğum inancının hayal kırıklığını yeterince yaşadım.. Plansız, büyük cümleler kurmaksızın, pijamalarımla ve müzik listemle, sorgulamalarımla, köpeklerimle ve bu sefer şarapsız yeni bir yılın kendi kendine söz hakkını tanımlayacağı bir yıl olması dileğiyle..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın