
Rutinlerimizin mikro değişimlerinin hayatımıza makro dönüşümler getireceğini söyleselerdi, ki söyleyen çok, bu denli inanmazdım.. Hiyerarşi piramidinin en üst tepesinde bir başıma oturmuş hayatın akışını izlerken tabureyi ayağımın altından kaydırdı hayat.. Sarsıntının etkisiyle birinci basamağa kadar yuvarlanmıştım.. Her şeye baştan başlamak temeli sağlam yapılar inşa etse de benim mizacım zoru kolay kılan, kolaydan çabuk sıkılan, sondan başa doğru ilerleyen, başa gelmeden dağılan bir dizayna sahip..
Işığı göz kamaştıran, yakınına geleni yakıp kavura bir güneşin ta kendisiydi ruhum.. Ehlileştirilemez bir ruhun, dizginlenemez bir aklın ortaya çıkardığı ürünün ta kendisi.. İnsanoğlu ne tuhaf; kendinden üst insan gibi bahsedip davranışlarıyla en vasat seçimleri düşünmeden seçebilen, en iyisini isterken dilinden eleştiriyi bırakamayan, bahar gelmiş bahçelere hayranmış gibi konuşup tüm çiçekleri katleden, nefretiyle dünyayı karanlıkta bırakan.. Ve ehli insan ne tuhaf; bedeni dünyanın utancını ve direncini taşıyan, ruhunda başkalarından doğan yaraların şifasını bulmaya çalışan, karanlığın içinde çatlaklardan ışığı sızdırmaya çabalayan..
Ve zaman, olmuş olanla olacak olan arasındaki mesafenin ta kendisi.. Oluyor olanlara maruz kalanlarsa dünün pişmanlığı ve geleceğin kaygısı arasında sıkışıp kalan, kimi anın hikayesini hiç unutmak istemeyen, kimi hikayelerinse hiç yaşanmamış olmasını dileyen..
Her cümle yarım, her kelime sonu iki noktayla bitiyor.. Kimi hikayelerimiz gibi, kursağımızda kalan kimi hayallerimiz gibi, adım atmaktan korktuğumuz kimi kararlar gibi..
Ama kahvaltı öyle mi! Kahvaltının bir samimiyeti var, bir yakınlığı var, hem sağlığa da diğer öğünlerden daha çok katkısı var. Diğer öğünler gibi değildir kahvaltı; bir başlangıç ya da bir bitiş saati yoktur mesela, uyandığın an biyolojik saatin seni dürttüğü an yapılmaya müsaittir, geceleri uykun mu kaçtı karnın mı acıktı kallavi bir sofra istemez mesela. Bir peynir, bir domates, bir bardak çay, bir dilim ekmek yeter mesela.. Ne akşam yemeği gibi ciddidir, ne de öğle yemeği gibi samimiyetsizdir.. Kahvaltı da cümlelerin sonuna noktalar konulabilir, sonrasında bir keyif kahvesi içilebilir, dinlene dinlene yemeni sağlar çünkü soğumasından endişe etmene izin vermez..
İşte ben biraz da kahvaltı insanıyım, kahvemin öncesini ve sonrasını anlamlı kılan şeylerin insanıyım aslında.. Bağı bahçeyi azınlıklar ekip biçer, güzelliğini ve rengarenk oluşunu hatta bahçenin düzenini de azınlıklar yapar, kahvaltı yapabilmeyi başaran azınlıklar.. Geri kalanlar vardır bir de; onlar sadece bahçeyi görürler, bahçedeki renkleri ve düzenin güzelliğini.. Sadece bakanlar bilmezler; o bahçenin toprağı nasıl işlendi, tohumlar hangi özenle ekildi, o ekilenlere her gün ne kadar emek verildi, o emek verilen zaman içinde nelerden vazgeçildi, güneşin ışığı, suyun akışı nasıl ayarlandı, neler budandı neler yeniden ekildi.. Bilmez bakanlar.. Bakanlar sadece gördükleri bahçeye dair fikirlerini anlatırlar dünyaya, oysa o bahçeyi görenler dünyanın vakıf olduğu gizli sırrı bilirler.. Ve o sırra erişenler, kahvaltılarını yapıp kahvelerini yudumlarken sükunet içinde bakmakla oyalananları ve gerçekten görenleri ayırt edebilirler..
Her gününü hayatın sırrını çözmeye harcayanlara, sırrın sahiplerine..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın