
Akşam 9 ve gece 2 teorisi..
HIMYM’da Ted’in de dediği gibi ”gece ikiden sonra yatıp uyuyun, çünkü verdiğiniz kararlar yanlış kararlardır ve asla iyi şeyler olmaz..”
Hayatının yaklaşık 9 yılını gece uyumadan, hatta çoğunlukla çalışarak geçiren biri olarak söyleyebilirim ki hata yapmak ve hep yanlışı mı seçmek istiyorsunuz akşam 9’dan sonra kararlar almaya başlayın.. Birbirini takip eden hatalar, raydan çıkaran kararlar ve hayatı alt üst eden rutinler üzerin düşündüm.. Denizli-İzmir yolu bunu düşünmek için hayli doğru bir rota.. Hele de bu iki şehir ya da yolculuk yaptığını iki şehir sizin hikayenizde mimli şehirlerse tadından yenmez bir overthink dünyasına girebilirsiniz..
Yolculuğun ilk anları dondurma ikramımın tadını çıkarırken kulağımdaki müziğin ritmine kendimi bırakmakla başladı.. Yavaş yavaş dondurma bitmeye, müzik değişmeye başladı. Aklım dehlizin kapısını aralarken yüzümde yine başlıyoruz gülümsemesiyle kendimle konuşmaya başladım.. Tam sözü ben alacakken kaygının sesi gürleşti; ne zaman düzen kuracağız, ne zaman başlayacağız, ne zaman gideceğiz, ne zaman varacağız, ne zaman anlaşılacağız, ne zaman tam bir bütün olacağız diye oradan buradan toparladığı her konunun telaşını bir anda saçıverdi ortalığa.. Müdahale etmeye yeltenecekken utanç ve kırılan hevesler el ele ayağa kalktılar, başlarda cılız tonlarda neden, niye derken boğazlarını temizleyip sorularına özne olacak kelimelerle cümlelerini tok bir sesle kurmaya başladılar; neden ihtiyacım var demek bu kadar zor, neden istiyorum demek varken sessizce bekliyorsun, neden bizi şişiren konular ve bize temas eden olaylar olduğunda geri çekiliyorsun.. En iyi susup izlemekti, karar verdim.. Her duygunun söz almaya hakkı olan bir yolculuk olacaktı, anladım.. Öfke sabırsızlığı da yanına alıp hemen söze girdi; yeterince kırgınlığın olduğunu, beni korumak için tetikte olmayı doğru bulduğunu, ayrıca kişisel olarak ihmal edilen sınırlarım konusunda tahammül göstermek istemediği konusunda oldukça da net olduğunu söyledi.. Neşe, heyecan, sevgi ve huzur bir köşede boyunları bükük diğerlerinin sözlerinin bitmesini bekliyorlardı.. Neşenin kırık dökük yanları, heyecanın darbe aldığı yönleri, sevginin yaralarındaki sargıları, huzurun tahrip edilmişliği gözüme çarpsa da izlemeye devam etmenin doğru olduğunu düşündüm ve dahil olmadım.. Korku bir hükümdar edasıyla elini masaya vurdu, tüm duyguların sesi bir anda sustu; hayatta kalmak için, yeni yaralar almamak için, emeği ve enerjiyi tüketmemek, zaman kaybetmemek için onun varlığına ihtiyacım olduğunu vurguladı.. Aslında haksız da sayılmazdı, geçmişte yaşatılanları gözümün içine sokarcasına rehberlik edinmemi söyledi.. Anladığımı göstermek için kafamı salladım, anlaşıldığını görünce sözü diğer duygulara bırakmaya hazır hale geldi.. Neşe söndürülmeye çalışılan ışığını da yanına alarak kürsüye yaklaştı; geçmişi görmezden gelmediğini ve fakat her şeyi geriye bakarak yaşayamayacağımı, gözlerimi önümden ayırmamam gerektiğini vurguladı, mizahımın temelinde kendisinin derin bir yeri olduğunu hatırlatarak ışığını gösterdi ve o ışığı ruhumdan ödünç aldığını söyledi.. Haklıydı, ışığım karanlığımda bile kendini korumayı başarmıştı. İlgim daha da artarken heyecan ve huzur yan yana söze girdi; ufacık bir şeyin bile gözlerimin içini parlattığını hatırlattılar, basit ve küçük bir davranışın mutlu ettiğini, seni düşündüm denilerek yapılan şeylerin ruhumda nasıl yer edindiğini, çocuklar gibi heyecanla yaşadığım anların verdiği huzuru hatırlattılar.. Tüm duyguların sesleri cılız şekilde birbirine bir uğultu olarak karışmaya başladığı an sevgi bir anda hepsine sarıldı ve sizi görüyorum diyerek söze girdi; tüm duygular afallamayla sükunete gömüldü, anlıyorum sizleri ve görüyorum çırpınışlarınızı. Sevgili korku ve kaygı sizler gelebilecek tehlikelere karşı ya da beni yorabilecek duygusal yanılsamalara karşı beni koruyorsunuz, sevgili utanç sense benim zayıflığımı kullanmamaları için çabalıyorsun, sevgili kırılan hevesler sizlerinde farkındayım küçücük bir kırılmaya dahi kursakta yer kalmadı biliyorum.. Hepinizi görüyorum, duyuyorum ve anlıyorum, dedi sevgi.. Yıllar içinde kırıldım, yaralarla dolup taştım, ümitsizliği tattım, çaresizlikler içinde yalnız kaldım, neşeyle ve heyecanla yollarımıza duvarlar örüldü biliyorum diye devam etti sevgi.. Tam o anda güneşi işaret etti; bakın dedi, bakın, güneş biz Denizli’deyken doğdu İzmir’deyken batacak, yol bizi günden geceye götürecek, hayat bize doğru değil bizden dışarıya doğru akıyor dedi.. Küçük kızımıza bakın; yıllar içinde herbirimize ne anlamlar atfetti, her seferinde yüklediği anlamları yeniden yeniden dönüştürdü, kimi zaman korkuyu yüceltti neşeyi yok saydı, kimi zaman heyecanının kaygısının önüne geçmesine izin verdi. Şimdiyse herbirimize ihtiyacı var, hepimizin görünür olmaya ve ona rehberlik etmemize ihtiyacı var.. Sevginin kurduğu her cümle, diğer duygular için açtığı her alan beni bana biraz daha yaklaştırmış gibi hissettirdi, başımı yolun karşısına çevirdiğimdeyse evime gelmiş olduğumu gördüm..
Eve varmak, evde olmak.. Ne tuhaf bir ironi benim için..
Haftalar öncesinde kendime verdiğim bir söz vardı; ne olursa olsun güne limon suyumu içerek başlayacağım ve erken uyanacağım.. Yılların sonunda kendime söz verme cesaretimle ve sözümü tutmak gururuyla kendimi daha güçlü hissettiğimi fark ettim.. Yaklaşık 2019’dan bu yana plan yapmak, ajanda tutmak, yeni alışkanlıklar edinebilmek, bazı rutinlerimi dönüştürebilmek için onlarca yol ve yöntem denedim, araştırmalar, kendimi yıkıp yıkıp yeniden inşa etmeleri saymıyorum bile.. Meğer ihtiyacım olan şey güneşin gözüme vurduğu anda uyanıp, limon suyumu içmekmiş.. Bankında sigara içmek için oturduğum parkta yanıma yavaşça sokulan kedinin mırlamasıymış ihtiyacım olan.. Aslında ”ben kendime neler yapmışımdan, benim kendime neler yapabileceğime” olan yolculukmuş hepsi..
Bir plan yapmak, programlar yazmak, ajanda düzenlemek konusunda neler yapılmamalıya dair her şeyi biliyorum artık. Bir alışkanlık bir rutin nasıl değiştirilmez, nasıl olurda insanın dönüştürmek istedikleri hep erteleme yüzünden aynı kalır, bunları da biliyorum. Ne kadar okursanız okuyun, araştırma yaparsanız yapın kendinizi tanımadıkça sadece geçici olarak bazı şeyleri değiştirebilirsiniz, en azından benim gibi insanlarda bu böyle.. Çünkü sadece hayatımızdaki insanlara değil, kendimize ve alışkanlıklarımıza da sadakatle bağlıyızdır bizler.. Bize hizmet edip etmediğine bakmadan, artık iyi mi geliyor kötü mü demeden, otomatik pilota alırız yaşantımızı..
Ben maruz kaldığım her zorluğa diş bileyerek, artık eskisi gibi olmayacaklar diye kendime sözler vererek çokça zaman geçirdim.. Meğerse sadece sıkmaktan dolayı zedelenen dişlerim ve kendime tutmamak üzere verdiğim sözlerim kalmış günün sonunda elimde.. Tabi depresyon ve anksiyeteme burada küçük bir teşekkür etmem gerek; beni köşeye sıkıştırmasalardı, uçurumun kenarına kadar itekleyip beni ya yaşa ya da atla diye maruz bırakmasalardı yanmaya bu dönüşümün başlangıcı olur muydu bilmiyorum.. Yanmasaydım doğabilir miydim küllerimden, atlamasaydım uçurumdan yeniden keşfedebilir miydim kanatlarımı ve yazmasaydım kendimi doğurma sancımı geçmişin rehberliğindeki bilgeliği bulabilir miydim kendimin şimdiki zamanında.. Emin değilim..
Geceleri seviyorum doğru, sokaklar geceleri daha samimi geliyor bana, şehirler gerçek kimliğini gösteriyor sanki.. Lakin gecelerin çıplaklığıyla sunduğu kimliklerden yeterince ders aldım, bir süreliğine (mümkün oldukça ömür boyu sürsün isterim) geceleri uyumak için huzurla zihnimi ve bedenimi dinlendirmek için sevmek istiyorum.. Düşünmeyi seviyorum doğru, ortada olanlardan hep bir fazlası vardır ihtimal olarak diyecek kadar sınırları zorlayan bir beynimin olması hoşuma gidiyor.. Lakin zihin kıvrımlarımdaki yollar cılız bilgiler ve karmaşalarla inşa edildiği için önce o yolları ayıklayıp daha sağlam ve yeni kıvrımlar için zihnimin üzerinde çalışacağım bir süre.. Plansız yaşamayı seviyorum doğru, kendiliğinden olan ve sıradan bile olsa aniden yaşanan şeyleri daha kusursuz ve büyüleyici hissi yaşatıyor ve mutlu bir bakış açısı sağlıyor bu sayede sanki hayat, yine de bu durum güne limon suyumu içerek başlama planımın önüne geçemez artık..
Her seferinde yaşamak ve gerekirse dağılmak için başka şehirlerde bulunup sadece inziva için geldiğim bu ev, İzmir bu sefer hayatın içinde hissettiriyor.. Belki de yıllarca aylak aylak dolanarak aradığım cevaplar, kimim ben soruları, öğrendiğim dersler, öğrenemediğim şeyler, sorgulamalarım, yanılsamalarım, gerçekliğim derken ihtiyacım olan cevap belki de sadece hayatın akışında rast gelebileceğim cevaptır.. Belki de sorular ve cevaplar o kadar da önemli değildir bazı zamanlar, bazen sadece yaşamak ve hayatın dansa davetine evet demek gereklidir.. Ve şimdilerde inziva değil, hayata karışma zamanı belki de bu sefer ihtiyacım olan her neyse ayağıma İzmir izbanıyla gelir kim bilir.. Çünkü inziva değil, arenaya yeniden çıkma zamanı sevgili küçük kızım..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın