..BİR ÖNCELİKLER SİLSİLESİ..

Bir sabah uyandınız, ya da sabaha kadar uyuyamadan günü başlattınız ilk ne için adım atardınız? Sevdiğiniz birini aramak ya da mesaj atmak, telefonda alelade gezinerek zaman öldürmek, tavanla bakışmak, tuvalete gitmek, yüzünü yıkamak, duşa girmek vesaire?

Aklınıza hücum eden ilk düşünce ne olur; sevdiğiniz biri, geçmişten birileri, ülkenin durumu, rüyanızın ne olduğunu anımsama çabası, dünden kalanların kendini bugününüze taşıma çabası vesaire?

Milyonerlerin güne başlama rutinlerine dair birçok videoya, başarılı insanların başardıktan sonraki rutinlerine dair birçok anlatıya veya yazılı kaynağa ulaşmak bir hayli kolay.. Nereden başladılar, süreçte neler yaşadılar, ne tür yenilgiler ve başarısızlıklarla karşılaştılar, karşılaşılan durumlarla nasıl baş ettiler gibi spesifik konuların derinlemesine veya sözlü anlatımınaysa rast gelmek hayli zor.. Bu sadece kariyer, eğitim veya iş hayatı gibi konularda değil aslında insanlarla olan ilişkilerimizde, duygusal anlamda kendimizle olan ilişkimizde, sosyal hayatlarımızdaki konularda da böyle.. Alkışlanan her şeyin hikayeleri sayfa sayfa anlatılırken tek başına bırakılan, stresle geçirilen günlerin hikayeleri cılız bir tonlamaya sahip..

Oysa o küçük ve basit detaylar resmin kendisini oluşturan en önemli renk tonlamaları ve yapbozun bütünleştiren parçaları.. Hep söylediğim şeylerden biri de şu; bir psikolojik çöküntünün tam ortasındayken savunmasız kalanı bu konuyla ilgili en iyi okullarda en önemli kişilerden eğitim alanlardan çok o savunmasızlığı yaşayanlar anlar.. Başarı da bundan farksız bir yol izler.. Zaten zirveye çıkmış olan ya da hali hazırda oraya doğanla, o yolu yürüyenin yaşamı da, maruz kaldığı koşullar da, sahip olduğu fırsatlar da birbirinden hayli farklı olacaktır.. Ormanın kralından hikayeyi dinlemek elbette önemli, lakin güne onun rutinleriyle başlayan bir geyiğin gün sonunda etçil olamayışından dolayı yaşayacağı tek şey açlık ve yetersizlik hissi olacaktır.. Önce kim olduğunuzu bulun, sonra acele etmeden elinizde olanlara gerçekçilikle bakın ve farkına varın, sonra fıtratınızı benimseyin. Kanatları olan bir kartalla, pençeleri sağlam bir aslanın dağın yamacına varış şekli de yolu da tamamen bağımsızdır. Sonuç yamaca varmak, zirveye tırmanmak mı evet, peki ya süreç?

Şuan sahip olduklarınız kim olduğunuzu belirlemeyebilir, eyleme geçmeye karar verdiğiniz ve her gün sorumluluk alarak yaptığınız seçimlerse kimliğinizi oluşturur.. Sabaha limonlu su içerek başlamak görünürde pekte sıradan olabilir, lakin onu bir misyonla ve hikayeyle yapmaya karar vermek ve her gün motivasyon durumunun beklentisine girmeden o hikayeyi canlı tutmak için disiplinli olmak görünecek olan bir farklılık yaratabilir..

Güne sevdiğiniz biriyle başlamakla telefonda gezinerek ya da duvarları izleyerek başlamak arasında fark yokmuş gibi görünse de aslında hem duygusal hem düşünsel olarak bir hayli fark vardır ve bu fark gösterdiğiniz devamlılıkla kendini görünür kılacaktır.. Alışkanlıklarımız seçimlerimize, seçimlerimizse kaderimize yön vererek bizim kimliğimizi oluşturur..

Peki ya alışkanlıklarımızı öylece rastgele mi seçiyoruz, siz öyle sanadurun ben olanı söyleyeyim belki aydınlanmak için doğru zamana ulaşmış olanlar vardır.. Genetik aktarım, büyüdüğümüz ev, eğitim aldığımız insanlar, sosyal çevremiz, örnek aldığımız ya da içten içe özendiğimiz kişiler derken birçok faktörün formülleşmiş hayliyle seçimler yaparız. Bu yazıldığı kadar kolayca fark edilebilecek bir durum da değildir.. Mesela güne kahvaltı değil de sade bir kahveyle başlıyorsunuz, çünkü siz seçiyorsunuz (günün sonunda sebebi ne olursa olsun seçimlerimizden elbette sorumluyuz kabul edin ya da kaçın fark etmez) belki de seçtiğinizi sanıyorsunuz, hiç düşündünüz mü? Genel olarak bir alışkanlık zararsızsa sorgulanmaya değer mi tartışılır, kendini anlamak içinse başlanabilecek en iyi yol basit ve kolay olanla başlamaktır.. Kahveyi sorgulamak ve cevaplar bulmak kolay bir başlangıç, işi zorlaştırıp sorgulamalarımıza ve kaçtıklarımıza bakalım biraz da..

Diyelim ki eskilere dair bir karşılaşma ya da anımsatıcı bir durumla burun buruna geldik; gerçekten ne olduğunuz anlamak için kendimizce neleri sorguladığımıza bakmak bize o durumla ilgili kendi gerçekliğimizi sunacaktır.. Yakın zamanda kendince sorular sormanın veya olan duruma karşı verdiği tepkilerin normal olduğunu söyleyen bir arkadaşımın aslında içten içe sıkışmışlığı görmüş olmak beni özellikle bu konuda düşünmeye itti.. Fark ettim ki bu konudaki gerçekler cümlelerinde değil, sorduğu sorularda saklı.. Dilerim bir gün o da bunu anlar. Ve kalbini yaşadığı aşka güvenle teslim edebilmenin yolunun ona geçmişte yaşatılan aldatılmanın verdiği haksızlığa uğramış bir kurban olma hissinden ve sıkışmışlığından değil de, güvenle elini tutanın varlığına kendini bırakabilmek olduğunu fark edebilir..

Önceliğimiz geçmiş ve geçmiştekilerse bugünümüze düne kurban edebiliriz. Önceliğimiz bize yaşatılan haksızlıklar, söylenen yalanlarla ördüğümüz duvarlarsa güven vereni yaralayanlara kurban edebiliriz. Önceliğimiz aldığımız yaralara rağmen bize iyi gelen şeyleri seçmekse güzel hikayeler yazabiliriz. Önceliğimiz ihanetlere rağmen doyasıya bir aşk yaşamaksa destansı bir aşk kahramanı olabiliriz.. Yani önceliğimiz her neyse, seçimlerimizi belirler ve günümüzü, dolayısıyla aylarımızı ve nihayetinde yıllarımızı yaşayacak hikayemizin temelini atarız..

Dilerim heyecanla anlatacağımız, başarısız olunsa bile denemeye değerdi diyebileceğimiz, zirveye ulaştığımızda ruhumuzu besleyen ve başkalarına ışık olan hikayelerimiz olur..

Aşkla, şeffaflıkla ve huzurla dolu bir gün temennisiyle..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın