
Tam alınamamış bir uyku, günlerdir geçmeyen iştahsızlık, gün içinde stresin yarattığı mide ağrısı ve anlaşılmadığım yerde anlatma çabasının yorgunluğu..
Yazdığım her yazıyı kelime kelime hatırlamıyorum evet, lakin bazı cümlelerini unutmuyorum da.. Mesela ne istediklerimle ilgili olanlar, neyi istemediğimle ilgili olanlar, kendimi sorguladıklarımla ilgili olanlar, kendimi sorgulamaya ittikleriyle ilgili olanlar, ha bir de kendi yaptıklarım..
Evet bugün diğer günlerin dışında, çünkü bugün insanları anlayarak yazmanın, empati kurarak sürekli ama sürekli çabalamanın dışına çıkıyorum.. Bugünün tek bir teması var, o da sevgili kendim.. Aslında hep olması gerekeni ben yeni idrak ediyorum diyelim.. Hayatıma her gelenin bana öğrettiği şeyler var, bir de benim inatla öğrenemediğim şeyler var.. Mesela hikayenin sonunda kendimi seçmek gibi.. Bunu bir türlü başaramamış olmanın verdiği halsizlik ve huzursuzluk hali iştahımı kapatıp, uykularımı bölüyor.. Kendimi feda etmeye öyle alışmışım ki, bunu her yapmayacağım dediğim de hayat sanki ”sen öyle san prenses bak bakalım o işler senin düşündüğün gibi mi oluyor” dercesine koşullar oluşturuyor..
Yani bir yazar olarak yanlı anlatıyormuşum gibi gelebilir, inanın ki öyle değil. Al işte yine bir açıklama arzusu. Varsın yanlı olsun be kardeşim, varsın drama yaratan, mağdurun oynayan ol insanların şılaks diye etiket yapıştırıp geçmesi yeni bir şey mi sanki.. Sen ki aklının ve kalbinin imparatorluğunu her şeye ve herkese rağmen kurdun, göğüs kafesinde yenilgilerden yorulmuş mağlubiyet ordularını var gücünle yeniden ayağa kaldırdın, bedenine ve ruhuna tahribat veren her yarayı emek emek açtın temizledin yeniden sardın.. Ben biliyorum güzel kızım, senin bir sanat eseri gibi yıllara meydan okuyan ve o meydan okuma halinde neler yaşadığını ben biliyorum.. Bırak ya, bırak artık, bırakabil yani.. Anlaşılmak için paragraflarca konuşmayı, görülebilmek için dimdik durmayı, duyulabilmek için ses tellerini yormayı..
Kişi kendinden bilmez mi bazen de işi, kendinden bilsene yahu. Baksana hayatına bir dur, bir düşün mesela; bir konu hakkında anlaşılabilmek için kim kelimelerden bir dünya yarattı sana karşı, tam dönüp giderken mesela kim kolundan tutup yolda önüne geçip öylece gidilmez deyip durdurdu, kim suskunluğunun perde arkasını sen aralamadan keşfedebildi, kim senin hikayeni sesinden duymadan anlayabildi.. Kendini yeterince anlamışsın gibi inatla karşındakini derinlemesine anlama çaban niye, kendini yeterince iyileştirebilmişsin gibi karşındakine şifa olma çaban niye, sanki yarasız beresiz büyümüşsün gibi başka yaralara derman olma çaban niye! Neyse son birkaç cümle biraz kendime de haksızlık oldu, bu kadar kırgınlık kusmak yeterli..
Aslında sen öylece durduğunda ışığınla, enerjinle kendine yaralı olanı, anlaşılmak isteyeni, yalnız kalanı usul usul çekiyorsun. Bu senin yolculuğunun parçası bunları kendimizi deşe deşe öğrendiğimiz günleri unutma lütfen. Senin için yapılanları da.. Bir muhasebe defteri tutmadan yaşadın hayatını, şimdi bu artı eksi durumunu bir kenara koy lütfen.. Bugün açık açık karşılıklı dertleşeceğiz dedik, kim mağdur kim kahraman bunun hesabını yapalım demedik. Konudan sapmalar, laf kesip konunun akışını değiştirmeler olursa sonucu dağılıp kalmaktan öteye gitmez bunu yapma. Benim güzel kızım bak ben inan anlıyorum senin huyunu suyunu, görüyorum telaşını, duyuyorum yüreğinin fısıltısını. Senin de beni anlaman gerek biraz; geçmişte seni çaresiz bıraktıkları anların stresini bugünündekiler tetikliyor olabilir ve bu da seni anında kaygıya boğuyor olabilir (ki çoğu zaman insanlar senin yaralarının üstünde vals yapar ve bunu fark edemezler), lakin bunu karşındaki tam olarak anlayamayabilir ve sen kaygılarla boğuşurken şans bu ya karşındakinin hayatında da geçmişin getirdiği savunma halleri ortaya çıkabilir o an. Al bakalım girdik mi çıkmaz sokağa, kaygılılar ve kaçınganların sınanma anıdır bu savaşan ve üstünlük kurmaya çalışan kaybeder kaybettirir, bu durumu fark eden kazanır kazandırır.. Beni anlaman gereken bir önemli konu daha var prenses; her şeyin çözümü derinlemesine konuşarak çözmene gerek olmadığı aslında, çünkü her problem o kadar da derine inmez ve derinden vurmaz, sen okyanusun derinlerinde yaşamaya alışık olduğun için her inciyi saklı yerlerde arıyorken belki de karşındaki o inciyi elleriyle sana sunuyordur, bunu görmeye izin vermezsen kendine hem derinlere dalarak boğulursun hem de sana sunulan inciden olursun, görüp yüzeye çıkabilirsen nefes alır ve inciye sahip olursun.. Ve beni anlayacağından hiç şüphem olmadığını, senin anlama yorgunluğu yaşıyor oluşunu bildiğimi, hayatta kalmak için her an savaşmak zorunda kalmış olmanı gördüğümü, zihnin dehlizlerine dalacak cesareti aslında senden öğrendiğimi bilmelisin güzel kızım.. Senin ışığın kendinden, ruhunun savaşçılığı da öyle.. Ne istediğini ve ne istemediğini zaten öğrendin, öğrenmeye devam da etmekten vazgeçmiyorsun. Lakin hayat sana bir aşk verdiyse onu korkulara, kaygılara, sana yaşatılanlara bırakma. Cesurca yaşa ve bırak sana ev olsun, buna izin vermenin zamanıdır belki de.. Elbette korkular ve kaygılar olacak; kaybetmekten kork, zaten korku eşlik ediyorsa değerlidir, tıpkı hayat gibi, korku seni hayatta tutmak için var olması gereken bir duygu, ama aşırı doz öldürür güzellikleri, ben korkma demiyorum o kaybetme korkusuna tutunma diyorum. Huzur veren bir enerjin ve doğal mutluluk sağlayan bir ışığın var, sen bunu göremediğin sürece tükenmeye körelmeye başlayacak kadar köklü ve güçlü..
Kendiliğinden, plansızca gerçekleşen küçük şeylerin seni ne denli mutlu ettiğini biliyorum. Öyle pahalı ve gösterişli şeylere ihtiyaç duymadan kapına getirilen bir kahveyle, köklerine yoldaş olacak küçük bir çiçekle, kalpten söylenenlerle, alelade yerlere iliştirilen notların yarattığı tebessümle, sevdiğin bir şarkıya eşlik etmekle keyif alan, hemencecik gönlü olan birisin. Biliyorum.. Bir kırgınlığa sevgisini feda etmeyen, sorunlar ya da problemler olduğunda kaçmayan, ne kadar bocalarsa bocalasın bir çözüm yolu var ve ben onu bulacağım diyesin.. Lakin ben bunları görsem de senin bu durumlar karşısında görmeni istediğim bir şeyler var; bazen kırgınlığın kendini kapatmana sebep olabiliyor, çözüm odaklı olmak istesen de anlamakta zorlandığın durumlar olabiliyor, kriz yönetiminde iyisin eyvallah lakin iş stres yönetimine geldiğinde küçücük şeyler büyük sorunlarmış gibi hissettirebiliyor ve sen kendince hatasız ilerleyeyim derken parmak ucunda yürümeye çalışıyorsun, dengeni kaybedip düşüncede yaralanıyorsun. Kendi kendine yara açmak değil mi bu?
Zaman zaman emin olmak istiyorsun sevgiden, güvenin boşa çıkmasın istiyorsun, tabiri caizse kapatıp gözünü kendine boşluğa bırakmak ve düşmemek istiyorsun.. Sebebini bence ikimiz de biliyoruz, düşmekten korkuyorsun.. Yükseklik korkusu sandığın şey düşmek korkusu.. Yüksekten korkan tırmanamaz, sen çabalamaktan ve tırmanmaktan vazgeçmedin. Sen bunca zaman, bunca emek, bunca kayıp boşa gitmesin diye kendini bırakmaktan korkuyorsun..
Zamanı geldi güzel kızım, bırak kendini korkmadan. Gözlerini kapat, derin bir nefes al, düne kadar yaşanan her şey yaşanmalıydı ve o zamanların kaderini yaşadım de, yavaşça kendini bırak. Bırak ki öğrenebilesin; aşkla, sadakatle, güvenle tutulacak mısın, kanatlarınla uçacak mısın?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın