
Hayatın akışı lineer ilerlemez, zaten öyleyse maalesef ex durumuna geçmiş bulunmaktasınız demektir.. Bu bir yolculuk, bir hikaye, bir süreçtir aslında.. Kimimizin fark ettiği, durup düşünüp anlamaya çalıştığı, kendinde olanları yıkıp inşa edip güzel bir dünya inşa etmek için çabaladığı kimimizinse öyle koşullara, eğitime, işe, insanlara teslim olup hiçbir değişim dönüşüm ya da farkındalık yaşamadan bir şekilde içinden geçip gittiği bir yerdir hayat..
Siz hangisi olmayı seçtiniz?
Yazar olarak hikayemi ve elbette gözlemlediğim hikayeleri anlatarak kim olduğunuzu fark etme ya da kim olduğunuzdan bir haber olma yolculuğunuza eşlik etmekse benim seçimim..
Her şeyden önce bir şeyi iyice öğrenin; kim olduğunuzu söylemeniz o kişi olduğunuz anlamına gelmeyebilir seçimleriniz, üslubunuz ve davranışlarınız gerçek kimliğinizdir. Her gün yaptığınız seçimler gerçek önceliklerinizdir.. Eğer bu konuda bir bocalama yaşıyor ve bu bilgiyi okurken beyniniz savunmaya geçiyorsa hali hazırda kendiyle yüzleşmeye cesaret edemeyecek kadar kendinizden uzaksınız demektir. Eğer öyleyse okumayı burada bırakın, çünkü geriye kalan cümleler gerçeklik içerek ve muhtemelen sizi rahatsız edecektir..
Bu yazıyı okurken tüm korkularınızı ve güvensizliklerinizi bir kenara bırakmanızı istiyorum. Derin bir nefes alın ve başlayalım..
Üniversite yıllarımın ilk zamanlarını anımsadım bugün; neşesi ışık saçan, oradan oraya koşuşturup uykusuzluğa kafa tutan, uslanmayan, başına gelenlere rağmen dimdik gülümseyen o tatlı kızı.. Merak etmeyin şuan çok daha tatlı bir kadına dönüştü; kırgın, kimi zaman kızgın, en çokta uykuya ve akıl sağlığına önem veren bir kadın..
Elbette o kızla şuan ki kadın arasında 10 yıl ve bir sürü harabe dolu savaş günlükleri var. Önce dünyayı sorumlu tutan, sonra ailesini suçlayan (elbette bunu bilerek yapmayan) en sonunda da aslında sorumluluk alması gerekenin kendisi olduğu aydınlanmasını yaşayan.. Aslında 29 yaş öncesi ve sonrası desek daha net bir sınır çizgimiz olur..
Geçen seneye kadar ki bu 30’uma az kala demek, partner seçimlerim de, aile bağlarım da, arkadaşlık ve dostluk kavramlarım da ve hayattan istediklerim konularında müthiş bir yıkım yarattım kendi dünyamda.. Ben sevgiyi, güveni, neşeyi, saygıyı hep koşulsuz verip “al bak bu dünyada sana inanan birisi var, gerisini inşa etmekte yıkamak sana kalmış” diyenlerdendim.. Bunun bir lütuf olduğunu anladığımda bir şey daha gün yüzüne çıktı aslında, kibir.. Herkese bol keseden vermek sevap, kendini aç bırakacak kadar gözü kör vermekse günah.. Tabi işin bir de kıymet bilmeyenlere karşı yaşanılan hayal kırıklığı boyutu var.. Düşünüyorum da ah benim küçük ve tatlı kızım o işler hiç öyle düz mantıkla ilerler mi, sen çiçek ektim toprağı havalandırdım diye o çiçeğin açacağına dair büyük hevesler beslersen ansızın vuran ayazın seni sarsması kaçınılmaz olabilir..
Öncelikle zamanımı ve enerjimi herkese har vurup harman savurmamaya karar verdim ve elbette buna karar vermekle kalmadım seçimlerimi buna göre yaptım, ardından mesleki olarak baktım emeğim karşılık bulmuyor sevmek yetmiyor kızım dedim bastım istifayı, tabi hayat sen dikenleri temizliyorsun bu temizlik sırasında ne yaralar ne bereler alıyorsun diye bakmıyor kendi mizahıyla akmaya devam ediyor, ben buraya emek emek bir hayat inşa ettim her sokağında bir hikaye biriktirdim demeleri bir köprüde ateşe verdim ve köpeğimi de alıp çıktım yola belki dedim hayat hayallerimi İzmir İzbanıyla getirir ayağıma ve kendimi bıraktım nadasa..
Hep ben demek yetmez bu süreçte çünkü beni bana hatırlatan, sevgisini hissettiren, değer veren, zamanını bana özel ayıran, hadi kızım yaparsan sen yaparsın diye gözümün içine inançla bakan aileme, dostlarıma ve köpeklerime sahip olduğum için kendimi en azından şimdi şanslı görüyorum.. Çünkü benim hayat lisanım, sevgi dilim biraz köklü bir dil. Sadakat, şeffaflık, şakalar yani ortak mizah, konular fark etmeksizin konuşabilmek, saymak, sevmek, görebilmek temelli.. Kendimi arenadan çektiğimde amacım kim bana değer veriyor kim vermiyor görmek değildi aslında, benim bi gitmem gerek diyerek yola çıkmıştım insanlar hayatında nerede olduğumu kendiliğinden gösterdi ve bu durumun kendiliğinden oluşması benim için artıydı hepsi bu..
Gel zaman git zaman arasında yeni bir yıla yaklaşmanın eskisi gibi heyecanı olmadığını fark ettim kendimde.. Sıkılmışım çünkü beni belirsizlikte bırakan durumlardan, şüphe hissi duyduğum ilişkilerden, konuşurken kendimi sansürlemek zorunda kalmaktan, ha bir de habire güçlü olmaktan ve her şeyi kendi başıma halletmek zorunda hissetmekten.. Dedim ya önce yıkılması gerekiyordu her şeyin; bildiklerimin, emeklerimin, öğrendiklerimin de yıkılması gerekirdi. Öyle sadece halının üstünü süpürüp bahar temizliği rahatlığına erişmeyi beklemek olmazdı sonuçta, şöyle dip temel girişip her şeyi iyice bir temizlemek gerekirdi, yaptım..
Gözlem yapmak sabır ister e bende de en noksan konu sabır, ortalık karıştı kendi dünyamda tabi. İşte hayatın bana verdiği en değerli şeyin aslında kıymetlim olan insanlar olduğunu en çok o zaman anladım.. Lakin bir yanımın boşluk olduğunu da o zamanda fark ettim.. Tamam dedim, buraya kadar olan kısım en zoruydu bundan sonrası sabır, zaman ve anlayış zamanı çünkü kaos yıktı, yeni düzen için şimdi doğru bir şekilde bazı şeyleri yerine koymak bazı şeyleri atmalı..
Ailemi öğrendiğim toplumsal etiketlerin dışında gördüm, değerlendirdim ve doğru yere koydum. Arkadaşlık konusunda zaten hayatında yerim olanlar buradayım diyenlerdi geri kalanlar kendisini elemişti benim yapmam gereken tek şey dost olanı dünyama dahil edip, arkadaş olanı çemberin köşesine koymak oldu.. Ve aşk; ilişkilerimden ders alarak, ben ne istiyorum ben ne verebilirim diye sorulara cevaplar bularak, sadece sevilmek için sıradan ve yüzeysel ilişkilerden uzak durarak, ihtiyaçtan değil gerçekten istediğim ve aşık olduğum için seçeceğim destansı bir hikaye yaşayacağım dediğim bir aşk yaşamak istediğime karar verdim (karar versem de tabi aşka inanmamı sağlayacak birinin var olduğuna pek bir inancım yoktu, çünkü sevgi şeffaflıkla, merakla, ilgiyle, sadakatle her gün yapılan bir seçimdir aslında ama kimseden böyle bir beklentim kalmamıştı).Ve elbette kariyer; ben ne yaparsam mutlu olurum, geleceğimi nasıl oluşturmalıyım derken neler seviyorum, neler bekliyorum diye diye düzen kurabileceğim ve üretebileceğim bir iş bulmalıyım düşüncesinde karar kıldım..
Ve hayat sen plan yaparken başına gelenlerdir, sözü yarına bakışımı ve seçimlerimi 180 derece döndürmeme sebep oldu. Kendin için seçimler yapmak, bir anda gitmek, vazgeçmek, planlar yapmak, kısacası yaşamak oldukça kolay. Kimseyi kırmadan, sorumluluk almadan, yıkmışsın yapmışsın düşünmeden hareket etmek, kısaca toton yemediğinde kaçabilme halinde olmak kolay. Oysa İki kişi yaşamak, iki kişi düşünmek, her gün aşkla ve sadakatle seçimler yapmak, sürekli bir şeyi el ele yürütmek derken kendimi tanımak için ayırdığım onca zaman için ön gördüğüm bir seçenek olmamıştı bu durum.. Tabi kaygılı bağlanan, travmalarıyla baş başa bırakılan, her şeyi tek başına halletmek zorunda kalan bir koç kadını için istediğinde yapamayacağı hiçbir şey yok, yokta, o kadının da artık her şeyi tek başına sırtlama arzusu yok, yoktu.. Zaten hayatın anlamı aşk diyen bir kadını defalarca kırsalar dahi aşkın kendine inanmayı, en azından bir parçasıyla dahi olsa, belki de bu yüzden bırakmadı.. Voila, hayat sanki benimle yeniden fısıldaşmaya başladı; kaygılarını anlıyorum, sana yaşatılanları değiştiremem ama daima elinden tutarım, sen güçlü bir ekip arkadaşısın sana tam da ruhuna göre birisi geliyor dedi hayat..
Bir sorun olduğunda sakin ol güzelim hallederiz diyen, yaralarını korkuyla açarken korkma diyen, kendi hayatında ya da ailesiyle ilgili sorunlar olmasına rağmen seni önceliği yapıp ihmal etmeyen, güven konusunda en ufacık şüphe bırakmadığı gibi üzerine şeffaflıkla her anını sizinle paylaşan (aslında sizi her anına dahil etmek bu), sizin açık iletişiminize karşılık olarak fırsat yaratıp anında yanınıza gelen ya da kahve sürprizi yapan, onunla ilgili bir durum ya da bir davranışı sizi kırdığı an ona anlattığınızda sizi dinleyen, destek olduğunuz konuları gören, sadakatinizi ve güveninizi baş tacı gibi taşıyıp karşılık verecek kadar güven veren, stres yaşadığınızda nasıl yaklaştığını bilmiyor olsa dahi anlamak için çabalayan biriyle olmak varken.. Bir problem olduğunda anında ortadan kaybolan, sana değer veriyorum diyip gözünüzün içine baka baka size saygısızlık yapıp başkalarının onunla flört etmesine izin veren, ya benim aile problemlerim var diyerek zaman konusunda hep ona ayak uydurmanızı bekleyen, sizin olmadığınız masada sizin saygınlığınıza zarar veren, konu ne olursa olsun iletişim kurmak ve sizi merak etmek yerine sizi yaşadığınız kırgınlıkla ve stresle yalnız bırakıp tatiline eğlencesine bakan, başkalarının ona ulaşmasına izin vererek sizi yok sayan, en ufacık yalanın sizde ki güveni sarsabileceğini biliyor olmasına rağmen sırf sizinle tartışmaktan kaçtığı için yalana sığınan ya da sessizliğe sığınan, siz iletişim kurmaya çalıştıkça başka şeylerle ilgilenen biriyle olmak.. İki yapı arasındaki farkı sağlayan birkaç önemli şey var; kişinin kendisiyle yüzleşmeye cesaret etmesi, ilişki de sorumluluk alabilmesi, eğer bir hata yaptıysa telafi etmek için sizin neye ihtiyacınız olduğunu anlaması.. Aslında işin özü şu; gerçekten aşık olanın, değer verenin neler yapabildiğini görünce ikinci kısmın net bir cevap olduğunu anlıyorsunuz.. İsteyen yapar, yapmayan istemiyordur.. İş karşı tarafla da bitmez elbette kendinize de dersler çıkarmanız gerek..
Mesela bn her zaman doğru seçimi yapamam illa ki hatalarım olur lakin hiçbir zaman görmezlikten gelmem sorunları, her zaman sağlıklı düşünemeyebilirim hele de kırgınken yine de kimseye göz göre göre saygısızlık yapmam, her an anlayış gösteremeyebilirim insanım ya bende yine de çabalamaktan vazgeçmem, sadece fırsatım yokken değil önüme çıkan fırsatlara rağmen aldatmam kandırmam, ha bir de şu şeffaflık ve sadakat konusu var ya aslında en kıymet verdiğim şey bu çünkü ne yaşanırsa yaşansın hayatımdaki kimseyi buradan vurmam. Kızarım, küserim, gerekirse tartışırım da lakin kimseye zehirli bir yara açacak kadar kötü olmam, burada karışımdakinden çok en başta kendime ve sevgime saygım vardır çünkü..
İşte hayat bana hiç beklemediğim yerden seçimler yaptırırken en çokta bu yönlerimle yüzleşmeme neden oldu.. Tamam sen nadasa bıraktın kendini, yeniden arenaya çıkacaksın da kendini inşa edeceksin de bunlar tamam da benim de senin için belirlediğim koşullar var. Bakalım ne kadar dürüstsün kendine, nelerle ne kadar yüzleştin, kendine verdiğin sözlere ne kadar sağdıksın, kaygılarına teslim mi olacaksın yoksa gerçekleri görebilecek misin, sana seni tamamlayanı vereceğim elbette lakin alabilecek misin sorumluluk, geçmişte sana travma yaratan ilişki kalıplarından ne kadar sıyrıldın bakalım, her şeye derin anlamlar yüklüyorsun da oraya elini uzatanı alacak cesaretin var mı, başkaları için kurban olmaktan kurtulup kendi hikayenin kahramanı olabilecek misin bu sefer?
Dağınıklığın kusura bakmayın. Aşkta; yeniden inanmayı, dürüstlük kadar şeffaflığın da ne denli önemli olduğunu, iletişim kurmanın ve öncelikli hareket edilmesinin değerini, incelikli davranışların ruhumu beslemesini, neşemi kaybetmeden de sevilebileceğimi gördüm. Dostlukta; nasıl destek olunduğunu, sizi herkese karşı savunabilenin önemli oluşunu, sizin değer yargılarınıza önem verilmesinin, sınırlarınıza saygı duyulmasının ve orijinal haliniz kadar eski zamanlarınızdan tanıyanların sizin değerli biri oluşunuza ne denli özen gösterdiğini hatırladım. Kariyer de ise durumlar parçalı bulutlu hala yönümü bulamadım, lakin bulacağım..
Ben cümlelerimle ayna oldum aslında; çirkinlik gören taşla parçaladı, kendisiyle yüzleşemeyen aynadan kaçtı, kendini bulan ışığıma ışık kattı, güzellikler bulan gülümsememe sebep oldu.. Her zaman, her seçimde doğruyu yaptım diyemem ya da her kelimemle iyi geldim de diyemem.. Ama kimseye yanlış yapmadım, yaralarına hançer saplamadım diyebilirim. Kimseyi belirsizlikle sınamadım, güvenine ve sevgisine ihanet etmedim, çabasına burun kıvırmadım diyebilirim. Ben aşkla sarılıp sarmalandıkça; kaygılar yerini huzura, endişeler yerini güvene teslim etmeye başladı. Elbette bu hikayenin daha başındayım, düşe kalka öğreniyorum, ve inanır mısınız güvenle, sadakatle, ilgiyle, şefkatle her temas edişimde hayat deniz kenarında park yeri bulmamı, yeşil ışıkla yola devam etmemi, kalbimden geçen yerde masa kurup denize karşı yemek yememi sağlıyor..
Hata yapmaktan değil yanlış yapmaktan korkan, kaçınganlıkla büyümüş bu yüzden yüzeysel bağlar kurmayı öğrenmiş olsa dahi güvenli ve derin bağlar kurmaya cesaret eden, kaybedince değil yanındayken kıymetini anlayan, sizi zamana ve kadere bırakan değil bizzat kaderi sizinle yazarak zamana meydan okuyan, hem kırgın olup hem de anla beni demek zorunda kalmadığınız, gün berbat olsa bile kahve içebildiğiniz, ihtiyacım var demeyi öğrenememiş size bunu söylemenize bile gerek kalmadan kollarıyla sarıp sarmalayan, yüzmeyi bilmiyor hatta sudan korkuyor olsanız dahi güvenle suda taklalar atmanızı sağlayan, ve hiçbir şey senin mutsuz olmana değmez diyen demekle kalmayıp davranışlarıyla da bunu gösteren herkese..
Bu satırlarsa teşekkür için.. “Kalbinin ekmeğini yesin herkes” sözünü pek bir severim. Hele de kalbimi bir çocuk masumiyetiyle sakınırken dünyadan, bunca kötülük ve çirkinlik içinde her gün iyiyi, güzeli seçmek zor olsa dahi her gün aşkla seçim yapmak gerektiğinin bilincindeyken. Çünkü bir kere doğru yapmak yetmez; hayat her gün bir zorluk çıkarır, bir koşulla sınar ya da bir fırsat sunar bakalım bugün de aşkla mı seçim yapacaksın yoksa ihanetle mi diye sizse her seçiminizle bir önceki gün yapmaya başladığınızı ya inşa etmeye devam edersiniz ya da yıkıverirsiniz.. Dilerim hayat yeniden güzellikleriyle fısıldadığında yol yeniden yeşil ışığa döner, denize sıfır park eder ve huzurla kahvenizi yudumlarsınız..
.. SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın