
Ben pişmanlığın, insanın bugününe yatırım yaptıran bir duygu olduğunu düşünenlerdenim.. Çoğu duygu; kaygı, korku, karamsarlık gibi insanı kalıplara sokan duygular diyelim, ya geçmiş yaşanmışlıklardan bugüne insanın duvarı olur ya da gelecekteki olasılıklarla yıpratır. Halbuki dünün korkusu ve stresi, yarının kaygısı ve belirsizliği insanın hep bugünden çalar.. Bugün arkadaşınızla yapacağınız sohbetten, sevgilinizle içeceğiniz kahveden, ailenizle yapacağınız piknikten, iş yerinizde katkı sağlayacağınız projelerden ve daha fazlasından.. Ama asıl önemli olan kendinizden, kendinizle bugünkü ilişkinizden çalar..
Yazmak benim için anlaşılmanın bir yolu, ruhumun sızısının fısıltısı, gördüklerimin şahit olduğum karanlıkların bir portresiydi aslında.. Sanıyorum ilerideki çocuklarıma iki mirasım olacak; defterlerimdeki ve blog sayfamdaki hikayelerim, altını çizerek aşındırdığım kitaplarım, ha bir de deli dolu yüreğimin sahip olduğu o masum aşk, miras sayısı 3 etti..
Ben çoğunlukla kendini didikleyen, her şeyi analiz eden, olayları birbiriyle bağlayan ya da bağladığını sanan, yaşadığı olayların karmaşasında kim olduğunu nelerle baş ettiğini unutmaya meyilli bir yapıya sahiptim.. Tabi bazı fırtınalar fıtratımı alt üst edene kadar. Alt üst olmaktan korkma, cümlesini daha fazla duymak istemiyorum, tamam bilemem hangi taraf daha iyi, bu doğru, doğru olmasına doğru da o işin sonucu gerçeği gösteriyor bense süreçte yıpranıyorum..
Hem öğrenerek büyüme şeklin, hem miras aldığın ebeveyn sesleri ve davranışları, hem de yıllar içinde yaşadıklarından geriye kalan etiketlerle kendine bir yol bulur, bir kimlik sahiplenir hayatın içinde yuvarlanır gidersin. Bazen bu bileşenler seni arzu ettiğin bir hayata götürür, bazense inşa ettiğin şeyleri bir yanılgıya dönüştürür, bazense elinde sadece bazenler kalır..
Kendini tanımlamaya başlarsın, kimi zaman sana yapıştırılan her etiketi söker atar kimi zamansa sanki öyleymişsin gibi kanıksar yoluna devam edersin.. Öyle birisindir belki, öyle olmak istersin ya da. Ben iyi biriyim, ben saygılı biriyim, ben sadık biriyim, çok çalışkanım, güçlüyüm, sakinim, tembelim, pesimist biriyim, neşeliyim ve daha bir sürü etiket..
Peki bana kim olduğunu anlatır mısın diye sorsam sana, aklına ilk neler gelirdi? Mesleğin, eğitimin, statün, belki soyadın, hobilerin geliyor dimi aklına, peki bunları devredışı bırak ve bana kendini anlat desem neler söylerdin? Olduğumuz kişi, olmak istediğimiz kişi, bir de olmaktan kaçtığımız kişi aralarında gide gele inşa ederiz kimliğimizi. Sadece aile, kalıtım ve büyüdüğün yerle değil yaptığın her seçimle, sergilediğin her davranışla, vazgeçtiğin her adımla, hayatına aldıklarınla, hayatından çıkardıklarınla, okuduklarınla, hatta yiyip içtiklerinle bile kimliğine yeni bir sen eklersin..
Bugün olduğum kadına; temas etmiş her insana, içinde bulunduğum her olaya, yaşadığım her duyguya ve ortaya koyduğum her davranışa etken olan ne varsa öncelikle teşekkür ediyorum.. Her gün kendime dair yeni şeyler keşfetmek, kendimle öğrenmek, aslında her gün kendimi yeniden öğrenmek burada yazıldığı kadar kolay olmuyor elbette.. Yaşadığım stresi yönetemediğim an yaşadığım ataklar ve aslında kendimden emin olmama rağmen sanki ortada bir yanlış varmış gibi kendimi kapana kısılmış ve hata yapıyormuşum gibi kaygılanmalarım, onca iş yapmış olmama rağmen düzenli bir yükseliş yaşayamadığım ve cam tavan sendromu yaşattığım kariyer hayatım, iletişim kurmayı bilmediği için anlaşılamadığımı ve şeffaf olmadığı için güven kırgınlıkları yaşadığım kendimi yalnız hissettiğim ilişkiler, ihanet etmeye hazır arkadaşlıklar derken işler biraz karışmıştı.. Hiç yara almayan, çırpınmaktan nasırı olmayan, hayal kırıklığına rağmen inanmak için ha gayret canım benimlerle kendini ayakta tutmayan bunları ne bilsin tabi. Aslında bilebilir, bilmeyi istemesi lazım, sizin dünyanızda kolay kolay kimseye veda olmadığını bilen biri aslında bunu anlayacak kadar tanımayı istemeli, işte o zaman bilir, en azından bilmek için çabalar.. Aslında bu işler biraz ben demekten çıkma işleri; ben buyum böyleyim diyenin hayatındaki yeriniz kısa mesafe yolcuğu kadardır. Biz olabilmekse çaba ister; karşındakini merak ediyor musun, kaygılarını anlıyor musun, onu varsayım ve belirsizlikle bırakmak yerine iletişim kurmayı deniyor musun, seviyorum değer veriyorum demekle yetinmeyip davranışlarla gösteriyor musun diye diye gider bu liste. Dostlukta ve aşkta hep yaşadıklarımı yazdım. Yıllar evvel tanıştığım bir maestro bana “yaşadıklarını yazmaya ara verip birazda yaşamak istediklerini yaz, belki yazdıklarını yaşarsın” demişti, dinledim.. Tam anlamıyla olmasa bile en azından denedim, hala deniyorum.. Çünkü bazen istemek yetmez, denedim olmasa bile denemeye cesaret ettim demek gerek..
Alınan yaralar, yaşatılan travmalar hakkında epey bi yazdım. Açık açık değil elbette çünkü beni herkesin anlamasını istemek olmadı niyetim; bakmasını değil görmesini bilen, duymasını değil anlamasını bilen, sevilmek yetmez sevmek gerek çok sevmek hem de diyebilen, yalnız olmadığını hissedip bu dünyada bana da bir inanan var diyenler için yazdım..
Benim sevgim dilim biraz derinden, biraz siyah beyaz aşk filmleri tadında, dualite barındıran bir yapıya sahip aslında.. Mesela; birisine değer veriyorsam seviyorsam kırgınlığım olsa bile en ufacık güzelliği gördüğüm an hemen neşem yerine gelir, ya da ne kadar kızıp öfkelensem de sevgim öne geçer karşımdanda küçük ve naif bir yaklaşım görmeye kalayım hemen yumuşarım, öyle ağdalı edebiyat raconuma bakmayın kelimelerin efendisi olsam da aşkta savunmasızımdır, haaa kuyruğu dik tutarım savaşta o ayrı lakin bir minik inancım olsun hemen sulh ilan ederim savaş meydanında, dramalardan pek hoşlanmam ruhumu sıkar bakış açısı daracık olanlar, bir tatlı söz kalpten yapılan bir küçük jest beni dünyanın en mutlu insanı yapıverir, öyle trip falan uğraşamam da bir şey canımı sıktığı an efeler gibi yaparım kavgamı, kendimi naza niyaza çekmeyi de pek bilmem bir sorun varsa kendim hallederim halledemiyorsam o sorunun kökünü kuruturum, sevdiğim her insan için elimden kalbimden geleni yaparım, yolculukları pek bi severim kısa ya da uzun fark etmez hele bir de sevdiklerim varsa işin içinde müziklerle kahkahalarla bir potpori dizelerim yollara, bazı yerler bazı takı ve kıyafetler bazı objeler derin manalar taşır benim için kimsecikler bilmez hikayesini anlatarak büyüsünü bozmak istemem aslında korkarım büyüsünü bozacaklarından ve değerini bilemeyeceklerinden, kahveyi pek bir severim hatta aramızda kalsın onun da anlamını kaybetmesinden aşırı korkarım..
Böyle neşeli, eğlenceli, ışık saçan, sizi dinleyen, her koşulda yanınızda duran birini sevmek kolay. Şimdi gelin madalyonun diğer yüzüne..
Güven benim temel taşlarımdan; onu yıkmayı bırakın en ufacık sarsıntıya bile maruz bıraksanız zihnim anında sorgulamaya başlar olanları, hele bir de siz özensiz davranışlarla o sarsıntıya yüklenmeye devam ederseniz olaylar yavaş yavaş karışmaya başlar ve günün sonunda “iyi de bak sana güvendim bununla huzurlu olmak varken neden bunu yıkmayı seçtin ki” demeler başlarım. Sadakat diğer bir mihenk taşım; kurduğumuz iletişim ve paylaştıklarımız konusunda dürüst olmak elbette önemli oysa sadakati şeffaflık besler, bilmek benim için size dünyamda teslim olmak aslında, şeffaflık yerini iletişimsizliğe bıraktığı an dünyamda bir çalkantı başlar, hele de bunu fark edemeyen biriyseniz beni yavaş yavaş yaralarsınız. Anlamak ve anlaşılmak konusu bir diğer yapı taşı; uykum, yemeğim ve kahvem yani zamanım ve enerjim konusunda size bol keseden veriyorsam ruhunuzla iletişim kurduğum içindir, anlarım elbette hatta benim gibi insanları bu hayatta en çokta iki şey yorar anlama ve merhamet yorgunluğu, lakin anlaşıldığımı gördüğüm an içimi bir çocuk heyecanı kaplar gözlerim ışıldar hemen, lakin anlaşılamamak beni hüzünlendirir hele de kırgınlığıma öfkeme rağmen size kendimi anlatma çabasındayken anlaşılamadığımı hissetmek ne de derin yaralar beni.. Kaygılarım, kırgınlıklarım, ben de insanım elbette geçmişten bugünüme taşıdığım korkularım var. Yine de kolay kolay kimsenin yanlışının faturasını bir başkasına kesmem. İşte en çokta karışımdakine yapmadığım şeylere maruz kalmış almak yaralar beni, uzaklaştırır her şeyden, sessizliğe büründürür. Yalanlar, sessizlikler, çabasızlıklar ruhumu çok yorar benim. O yorgunlukla bir başıma kaldığımdaysa bilemem ne yapacağımı..
İşte canımı acıtan her insan en temelde bana bunları görmem için bir yol açtı aslında. Hep yara almaya hazır olduğumu, karşımdakine kendimden verdikçe aslında benden azaldığını, dünyanın pekte adil bir yanı ve kimseye bir borcu olmadığını, insanları olduğu gibi kabullenmeyi, kişi bilgiye hazır değilse ona öğretmeye göstermeye çalışmanın hata olduğunu, kendimi öncelik yapmadığım her konuda zırhsız ve savunmasız kalacağımı, çabaladığım konu her ne olursa olsun tek başına emek veriyorsam bunun sadece beni yoran bir çırpınış olduğunu, kaygılanmalarımı endişelerimi ve korkularımı anlayana kalbimi açmam gerektiğini yeni yeni anlıyorum..
Kendimi bulmak bir serüven; düştüğüm, koştuğum, kimi zaman geç kalıp kimi zaman erken vardığım, kimi zaman yalnız kalıp kimi zaman kalabalıklaştığım.. Yine de hep bulmak için yolda olduğum bir serüven..
Anlatmayı, öğretmeyi, yol göstermeyi pek bir severim. Lakin öğrenmek işte asıl zor olan, zorlandığım nokta. Asıl harita, öğrendikçe belirginleşiyor..
Yaralayana hakkımı helal etmişliğim de var, bazı şeylerde affedilmez o kadar da değil diye allaha havale etmişliğim de.. Lakin bir de teşekkürüm var.. Telaşlandığımda nefes olana, yolumu yönümü kaybettiğimde bana beni hatırlatmaktan ve bana inanmaktan vazgeçmeyene, stres yaşadığımda masada beni bana bırakan değil de dur bir soluklan diyerek elimden tutana, kaygılandığımda sessizlikle kaygılarımı arttıran değil de bir bankta yavaşça yanıma oturup seni anlıyorum diyene, sorgulamalar belirsizlikler yaşarken güvenle sarıp sarmalayana, tek başıma hallederim dediğimde “biliyorum halledebilirsin ama izin verirsen ben senin için yapmak istiyorum” diyerek aslında yorgunluğumu anlayıp güvenli bir omuz olana, yalanların alkışlanıp ihanetin her türlüsünün kol gezdiği bu günlerde koşullara ve fırsatlara rağmen sadakatle yuva olana bir teşekkür..
Karanlığa bakan sadece karanlığı görür. Ben hala öğrenme yolundayım elbette..
Bana güven verin size yol açayım, bana sadakat verin size huzur sunayım, bana samimi bir gülüş verin size neşe vereyim, bana bir aşk verin size bir yuva vereyim..
Benim bahçeme ektiğiniz tohumu neyle beslerseniz benim toprağımda onunla büyürsünüz aslında.. Biliyorum ben de zorluyorum bazen, biliyorum ben de yoruyorum bazen, arada bir hatırlayın bu kadında içinde yaralı bir kız çocuğunu büyütüyor aslında.. Ve arada bir hatırlayın, yaralı bir çocukla yaşıyorsunuz aslında..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın