..TAVUKLU PİLAVIN FELSEFESİ..

“Bana dürüst ol, balkonumun manzarası ve tavuklu pilavın hep hazır olur..”

Bugün buruk bir hisle uyanmanın halsizliğiyle başladı gün aslında. Ben ne istiyorum, neler yapabilirim, yönsüz yolsuz bir başıma hissetmekten nasıl kurtulabilirim?

Hayatın gerçek amacı sahip olduğun diplomalar, geliştirdiğin kariyer, habire biri olma çabası mı gerçekten? Bize bunun böyle olduğunu kim söyledi? Takdir edilmek için sürekli bir şeyler başarma hırsı bizi gerçek biri yapar mı? Peki ya bu yolda vazgeçtiklerimiz? Öyle ya hayat seçimler sunar, bizler tercihler yaparız ve tercih bir başka şeyden vazgeçmektir aslında. Peki ya doğruyu seçtiğimizi, bu seçimleri kendi irademizle yaptığımızı nasıl anlarız? Aslında güne gözümü yorgun açma sebebimin beynimin telaşı olduğunu anladığım an yataktan doğruldum ve dedim ki tamam sakin ol konuşarak halledebiliriz bunu, yalnız değilsin şuan..

Yaklaşık 4-5 saat önce başlamıştım bu yazıya, araya biraz dram ve iç dökmelerle dolu bir sohbet girdi o yüzden şimdiye kaldı. Aslına bakarsanız iyi ki de kaldı. Bazen böyle oluyor, sabah yazmaya başlıyorum araya hayat giriyor ve yazma niyetiyle başına oturduğum cümleleri evriltecek hisler yaşıyorum ve konunun girişi başka sonucu başka oluyor. Bugün de onlardan biri. Aşkla ve sıcak duygularla yazmak için bankta başına geçtiğim bu yazıyı, bambaşka duygularla yazıyorum.. Her neyse gelin biraz dertleşelim..

Benim hayatı anlamlandırdığım dil yazıklarımın toplamından fazla aslında. Her birimizin yaşarken yaptığı da bu değil mi, anlam arayışı? Kimimiz bunu manevi yönlü arıyor kimimiz maddi yönlü. İki yönlü arayan da var, yönünü hala bulamayan da.. Tek bir doğrusu yok bu işin, tek bir yöntemi de yok. O yüzden şaşmak ve hata yapmak beşere has bir özellik bence..

Bu yolu bize kim çiziyor, seçimlerimizin kararını kim veriyor. Sizi bilmem ama ben bu konuya uzun bir zaman dilimi ayırdım, kendimi bir denek gibi irledim durdum. Bugünkü beni bundan önceki ben’ler oluşturdu aslında.. Biri kalbimi kırdığında üzülmekle kalmaz sorgulardım da, önce onu tabi, niye bunu yaşattı ki diye diye zamanında devreye girmesiyle üzüntüm azalır ve yoluma devam etmenin verdiği neşeyle bir sonraki kalp kırıklığına kadar hayatıma devam ederdim. Tabi insan ilişkilere verdiğim öncelik ve harcadığım enerji beni kolay kırılabilir bir hale getirmiş. Hatta öyle ki bazen kaç cephe de savaştığımı ben bile fark edemezdim. Tabi 27 yaş döngüsü diye bir gerçek var, en azından bana vurgunu ağır olmuştu.. Buradan bakınca anlatması, hatta çoğu yaşanılanı gülerek ve güldürmek için anlatması oldukça kolay. Zaten yaşıyorsanız üzerinden zaman geçmiş dramların çoğu ileride komediye dönüşecektir, en hüzünlü anlar bile..

Bugünümde bir şeyleri daha net anlamamı, sınırlarım konusunda daha net olmam gerektiğini, olduğum kadını ortaya koyduğum an bazılarının hoşuna gitmeyeceğini anlamamı sağlayan şeyler geçmişin eseri aslında. O yüzden üzerinden zaman geçen birçok hayal kırıklığına teşekkür de etmem gerek. Elbette farklı seçimler yapabilirmişim dediğin anlar da çok. İnsanım çünkü ve kendim olabilmek için verdiğim savaşta öğrendiğim en net gerçek şu oldu ki bir insanın kendi kimliğini oluşturmasının yolu kendiyle derdi olmasından geçiyor. Elbette benim gibi dünyaya sert durup içinde hassas olan biriyseniz lütfen bu savaşa yalnız girmemeye dikkat edin.. Çünkü insanın kendini olduğu gibi görmesi öyle kolay değil hatta bence en kör noktalarımızdan birisi bu.. Ben çok güçlüyüm dersin kendince halbuki güç sandığın şey en büyük zayıflığındır. Ben çok iyi bir dinleyiciyim dersin halbuki konuşacak şeylerin kalmamıştır ya da yoktur.. Ben çok diye başlarsın ve çoğu zaman sandığından da azdır.. İşte bunu görmenin ilk yolu kendini hesaba çekmek aslında. Belki de çokta kusursuz değilsindir, çokta karmaşık ya da anlaşılamaz da değilsindir. Kimi zaman bize yapıştırılan etiketleri kanıksarız bir zaman sonrada başkalarının yapıştırdığı o etiketlere öyle bir sahip çıkarız ki kimliğimiz olur. Mesela ben; ani tepkilerimden dolayı bana hep çok fecrisin denirdi 20’li yaşlarımın başında beni tanıyan arkadaşlarım iyi bilir o zamanları, başta buna kızardım hemencecik karşı çıkardım (harbiden azıcık öyleymişim), sonraları koç kadınıyım ben diye savuştururdum, ne saçma, sonra fark etmeden bunu dilime dolayım kimliğim yapmıştım. Ben de biraz fevriyim ama, diyerek anlattığım anılarım var. Oysa kendimi parçalayınca gördüm ki, benimkisi tez canlılıkmış, hemencecik olsun isteği, bu doğru ya da yanlış demiyorum, aksine kendimle ilgili en gurur duyduğum şey de bu aslında. Dün savunduğum şeyin bugün karşısında dimdik durabilirim ya da dün sevmediğim şeyi bugün sevmeye de başlayabilirim (31 yaşıma kadar kabak yememiş ve sevmediğinden eminken, aslında o kadar emin olmamam gerektiğini görmem gibi). Yani demem o ki insanım elbette değişecek ve dönüşeceğim. İşte bu bir zafer benim için. Kuralları kimin koyduğunu, doğruyu ve yanlışı kimin belirlendiğini hiç bilmediğimiz bir hayatta kendinden emin bir keskinlikle yürümenin bir faydası yok. Birilerine var, lakin insanca yaşayana yok..

Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan zordur demiş ünlü düşünür. Vallahi çok doğru. Fizik bilgim neredeyse sıfıra yakın lakin zamanla atomu parçalamayı öğrenebilirim, oysa insana ve yaşama dair onca tecrübem ya da araştırmalarım var yine de yargılar ve etiketler konusunda birine durumun çokta onun gördüğü ve anladığı gibi olmadığını anlatmanın 40 yolunu da bulsam boş. Çünkü atomun yapısı bellidir ve ben istemiyorum parçalanmayacağım demez. Oysa insan öyle midir, ancak isterse mümkün kılar anlamayı, kendi varsayımlarının dışına çıkmayı ve gerçeği görebilmeyi..

Yolum tavuk pilavla yıllar önce kesiştiğinde işte ben bu yolculuğa çıkmaya karar vermiştim. Elbette her evde pişen bir yemeği ilk kez o gün yemedim. Ama o yemeği ilk kez bu anlamla bütün kılmaya karar verdim ve o günden sonra tavuk pilavcıma götüreceğim kişiyi özenle seçmenin anlamlı olacağını düşündüm.. Kabak yemeği mesela onu hiç yememiştim bana bir kaybı da yoktu, yememeye ve sevmemeye devam edebilirdim. Ama dedim ki dene, sevmemeye devam edeceksen bile denedim ve sevmedim de. Aslına bakarsanız sevmemek içinde gerçekçi sebeplerim değil sadece varsayımlarım varmış, ellerine sağlık yapanın bana varsayımla yaşamamam gerektiği kuralımı aslında farkına varmadan hatırlatmış oldu. Bir daha kabak yer miyim tartışılır, ama sevmiyorum demeyeceğim kesin, hele de kendimce varsayımlarda bulunarak sevmemeyi seçmeyeceğim daha da kesin bir kanı..

Eğer gerçek manada kaostan ve dramalardan beslenen, mağdura yatıp sizi manipüle eden biri olmuş olsaydım inanın bunu yapmak için gerçekçi sebeplerim olduğu kadar hayat tecrübelerimin de arkasına saklanır size cidden nefes aldırmazdım. Oysa ben acımı ve hayal kırıklıklarımı boşa harcamayı seçmedim. Onlara tutunup mağduru oynamayı da seçmedim. Onları yaşarken yas sürecime saygı duydum çünkü bana ama benimle ilgili ama hayatla ya da insanlarla ilgili bir anlatacağı vardı. Zaman yas sürecini geçirmeye başladıkça onları da doğru değerlendirmeye, almam gerekeni almaya ve yoluma devam etmeye gayret etim. Alim değilim, hatalarım var. Lakin zalim hiç değilim, onca kötülüğe rağmen sevmekten vazgeçmeyen bir kalbim var.. İnsanım hepsi bu.. Varsaydığınız kişi değilim, çünkü kendimi sandığınızdan daha iyi tanıyorum. Önyargılarınızın oluşturduğu kişi değilim, çünkü kendim olabilmek için bir bedel ödemeyi göze aldım, ödedim de. Yanlış ya da doğru da değilim, çünkü kendi tabağımın dışındakine hiç göz dikmedim.. Nasıl gördüyseniz oyum, çünkü insan insanın aynasıdır. Nasıl sevdiyseniz öyleyim, çünkü kimse kalbinden olandan fazlasıyla sevemez kimseyi. Nasıl anlatıyorsanız beni hikayenizde o karakterim, çünkü kişi neye inanırsa onu görür..

Ve ben; hatalarımla, bazen anladığımı sanıp yanılmalarımla, bazense en emin olduğum yerden yediğim tokatlarla, bazen yanlış anlamalarımın yarattığı (bence tatlı ama karşımdaki için yorucu, biliyorum) karmaşayla, kimi zaman bocalamalarımla, kimi zaman dimdik meydan okumalarımla.. Ben benim aslında.. Bir hikayem var, birde kahramanı olduğum hikayeler. Bir zamanım var, birde yitip gidenler. Biz sözüm var, bir de zamanı geldiğinde söz edeceklerim. Bir hayalim var, bir de hayaline ortak olduklarım. Bir geçmişim var, bir de geçmişin yıkıntılarından arındırıp inşa ettiğim geleceğim. Bir aşkım var, bir de bir dolu hayal kırıklıklarım. Bir anlama şeklim var, bir de anlaşılmayı bekleyişlerim. Benim bir özüm var, bir de o özüm kimseden emanet almadan yeniden yapışlarım..

Bazen ben olmak beni bile yoruyor aslında, hayatımdaki insanlara teşekkürüm bu.. Benim bir yolum var, bir de o yolumun hikayesi..

Peki ya senin hikayen? Peki ya senin hikayenin kalemi kimin elinde? Gerçekten sen mi yazıyorsun, yoksa yazdığını mı sanıyorsun?

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın