
Aklımın her hamlesini sabırla izledim. Her seferinde beni şaşırtacak kadar ön görülemez hamleler yaparak oyunu lehine çevirmeyi başardı. Son bir oyun dediğim an bu teklifi hiç düşünmeden kabul etmesinin sebebi buydu.. Fark edememesinin sebebiyse sürekli kazanmanın verdiği güç zehirlenmesiydi..
Son bir oyun, mat olan diğerinin elini sıkar ve kontrolü tamamen ona bırakır. Anlaşma anlaşmadır.. Sürekli kaybetmenin tek iki büyük avantajı var; birincisi karşı taraf kazanacağına ikna olduğu için her bir sonraki oyunda kendini daha da serbest bırakır, ikincisi ise kaybeden taraf artık hangi yolları seçmemesi gerektiğini net bir şekilde öğrenmiştir..
Aklım kendinden öyle emindi ki, zihin kıvrımlarımın her birinde onun gücünün elektriğini hissedebiliyordum. Bilincim ise sürekli mağlup olmanın verdiği yorgunluğu bir yandan anlamaya çalışıyor bir yanda da vazgeçmenin doğruluğuna kendini ikna etmeye gittikçe yaklaşıyordu.. Rakibi kendi olanın kaybetme ihtimali yoktur denir, bendeyse durum tam tersiydi. Kendimle oynadığım her oyun bir öncekinden daha tehlikeli, daha acımasız, daha gerçekliğe yakındı. Her seferinde zorluk seviyesini arttırmak aklımın seçimiydi, karşı koymadım ona izin verdim. Bilincimse bu sırada verileri toplamakla ve biraz daha geri planda kalmakla yetiniyordu.. Ta ki aklımın o ön görülemez hamlelerinden birinin bizi felakete sürüklediğini anlayana kadar.. Durdurulamayacak kadar güçlenmiş, her sistemi yıllar içinde ele geçirmiş, kontrolü tamamen ele almış bir aklın önüne öylece çıkmak ve ona yanlış yaptığını anlatmak faydasızdı, yine de denenmeye değerdi, denedim.. Anlatmak için enerji harcamak bilinci zayıf düşürürken, anlamak için en ufacık çaba harcamayan akıl ise daha da güçlendi.. Bu da oyunlarda üstünlük kurmasını kolaylaştırdı..
Dürtüler aklı beslerken, gerçekler bilinci sürekli sersemletiyordu. Bir taraf terazide yükselirken, diğer taraf daha da aşağı doğru iniyordu. Peki bu yükseliş aklın yücelmesi miydi, yoksa hafiflemesinden mi kaynaklıydı? Bilincin ağırlık kazanması, yüklerin çoğalması mıydı yoksa öğrendikleriyle sabırla kendi zamanını beklemesinden dolayı mıydı? İşte bunun cevabını verecek olan o son oyundu..
Kendi zamanına esir ihtimaller.. Aklın bilemeyeceği gerçekliklerden bir de buydu. Yaşarken öğrendikleri, duyularla edindiği bilgiler, doğduğu evdekilerden gördükleri derken sadece duyularla ve kalıtımla kazandığı şeyleri doğru sanarak inşa ettiği her şeye öyle güveniyordu ki küçük bir darbeyle bunların domino taşı gibi yıkılabileceğini tahmin edemiyordu. Sıkı sıkıya bağlı olduğu prensipler, gerçek sandığı yanılsamalar ve daha nice öğrenim sana ait değilse eğer bir yerde yıkılmaya mahkum olur ya da onları kendininmiş gibi benimser yolunu başkalarının çizmesini fark etmeden kabul ederek yaşamaya devam edersin.. Oysa bilinç bunları ayırt edecek kadar bağlıdır özüne, lakin gerçekliğiyle yaşamak istemeyen onunla temas edemeyecek kadar kördür..
Bilincim aklımın bu zaafını gördüğünde beklemesi gerektiğini anladı, yıllar içinde öğrenmişti zamanı gelmeden yapılan hamle diğerleri gibi işe yaramayacak ve daha da sert bir şekilde geri tepecekti, bekledi.. Akıl tüm birikimi yerle bir edecek, zamanla ve emekle inşa edilen köprüyü bir gecede yıkacak bir hamle yaptığı gün bilinç işte fırsatı dediği o ışığı gördü. Şimdi sırada akıla yeni hamleler yaptırarak tüm öğrendiği yanılsamaları, yıllarca ona yaşatılanlar yüzünden oluşturduğu hikayeleri, kendini mahkum eden her düşünceyi tek tek değiştirebilecek o fırsat..
Aklın yaşayacağı katarsisler, yön bulamadıkça gireceği çıkmazlar, bocaladıkça tanıdık hikayelere çekileceği anlar olacaktı. Bilinç bunları ince ince hesaplamıştı.. En son ki oyunlarında yine kazanan aklımdı, bilincim analizlerinde yanılmasa da kaybetmesinin sebebini bir türlü bulamıyordu. Oyunu kazanan akıl yeniden sesini yükseltmeye başladığında bilincim biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyerek geri çekildi.. Elbette bu süre içerisinde aklımda beni hayatta tutacak seçimler yapmaya ve namağlup zaferinin tadını çıkarmaya devam ediyordu..
Ve bu sabah bilincim aklıma bir oyun oynamak için teklifle geldi. Aklım bocaladı, beklemiyordu bunu, kaybetmeye alışmış bilincimin sessiz kaldığı sürede sıkıldığını düşünürek oyunu kabul etti. Doğanın ortasında satranç tahtası yeniden açıldı.. Aklım kendinden emin bir şekilde dedi ki; kendiyle savaşan kazanamaz. Bilincim sakince gülümsedi; kendiyle oynayan kaybetmez..
Uzun soluklu hamleler, aklımın kazanmaya alıştığı her hamleyi baskı kurarak gerçekleştirmesi, bilincimin aklıma karşı yaptığı zayıf hamleler derken, oyun aklımın lehine bilincimin aleyhine doğru ilerledi.. Bilincim kaybetmeye yakın olduğunu kabullenmeye başlamıştı, son oyun, son mağlubiyet ve kontrolü tamamen bırakmak..
Tabi ya, kontrol.. Aklın zaafı.. Öyle alışık ki kontrol sahibi olmaya, öyle alışık ki kazanmaya bunun kör noktası olduğunu fark edemeyecek kadar keskin.. Bilinç, derin bir nefes aldı oyun birkaç hamle sonra bitecekti. Akıl öyle hızlı ilerlemişti ki şah açık ve korunmasız kalmıştı. Bir piyonun şah’ı yenebileceği aklımın ucundan geçmezdi..
Bir küçük hamlenin zihin kıvrımlarıma yarattığı darbeden sonra kendime gelmem zaman aldı. Mat eden bilincimse kendime gelmem için sabırla o zamanı tanıdı..
Son oyun, son hamle.. Aklımın masada sessizce oturuşunu izledim, dakikalarca. Yıllarca o hiç susmayan, her seferinde daha da vites arttırarak üstüme gelen, uyurken bile beni rahat bırakmayan o bütüncül yapı öylece sessizce durdu masada.. Bilincin piyonu uzatmasıyla sarsılıp kendine geldi.. Başta anlayamadığı bu hamleyi bilincin de yardımıyla idrak etmeye başladı.. Zihin kıvrımlarım hiç bu kadar elektrik yüklü olmamıştı. sinapsislerinden gözyaşı geliyordu ve bir an da bıraktı kendini..
Her şey boşa mı gidecek endişesi, onca yılın birikiminin heba ediliş kaygısı, farkına vardığı yanılsamaları gerçeklerle nasıl değiştireceğinin bilinmezliği ve kendini bulamama korkusu sardı etrafı.. Bilincim, aklımın bu yakarışlarına izin verdi ve sadece gözlemledi olanları.. Oyun bitmişti, bir mağlubiyet vardı ortada ve yıkılmış birçok şey akıl şimdi ne yapacaktı?
Bize güveniyorum dedi bilinç. Ve inanıyorum da.. Bugüne kadar bizi hayatta tutmak için bildiğin, öğrendiğin şekilde seçimler yaptın. Lakin artık bunlar bize fayda sağlamıyor. Telaşın, kaygıların ve korkular anlamsız değil ben seni görüyorum ve dahası anlıyorum da. Şimdi izin ver, bu sefer birlikte bir mana inşa edelim..
Akıl bilincin uzattığı piyonu eline alırken içinde kaydettiği tüm korkuların bir anda üstüne yıkılışından dolayı tereddüt etse de, bilincin haklı olduğunu kabul etti..
Masayı öylece bıraktılar.. Aklım ve bilincim kendilerine ait sesleri olduğunu, o sesleri karşılıklı duyarak kendi gerçekliğime daha da yaklaşacağımı öğrendiler..
Ve şimdi; aklın ışığında, bilincin gerçekliğinde kendi özüme adım atıyorum.. Görüyorum, duyuyorum, anlıyorum ve hissediyorum.. Ve bir gün yeniden o satranç masasına oturduğumda kazanan ya da kaybeden olmadan oynanacak yeni bir oyun için daha iyi bir oyuncu olmayı seçiyorum..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın