
Ağrılarla uyanılan bir sabah, devamında gelen küçük kanama ve uyuşukluk hali. Yine de erken kalkmış olduğuna sevin diyen küçük bir fısıltı.. Uyandın, uyuyamadın daha doğrusu, ya da her neyse sonuç olarak gün erken başladı.. Yeni bir paragrafa ihtiyaç duymayacağın bir dizi duygu yükü.. Satürn’üydü yeni ayıydı, insanıydı, işiydi, kariyeriydi derken her şeyi tutmaya çalışmak son günlerde neyi kazandırdı. İlahi planlamaya teslim olacaktın hani, serbest bırakacaktın anlaşılamadığın yerleri.. Peki bu yüzeye çıkan kramplar, mide ağrısı, yüzündeki yaralar niye var? Görmeyini beklemek, anlamayana dil dökmek, istenmediği halde fazla fazla vermek çabası niye? Kimsin ki, nesin ki her şeyin altına girecek gücü kendinde görüyorsun.. Bak tatlı bir gülümsemeyle bir kahve ikramı, seni mutlu edendi bu küçük akışlar, tadını çıkarsan ya, yeni bir paragrafta köpüre köpüre anlatsan ya yine her şeyi.. Yok değil mi, bugün o gün değil, hatta birkaç gündür o gün değil.. Neyin kırıldığını biliyorsun çünkü. Hayatın nereye temas ettiğini biliyorsun. Önce atak geçirip ardından gelen bu ağrılar ve krampların neyin ayak sesi olduğunu da biliyorsun. Ve geçmişte o balkonda, mutfakta yalnız başına ağlarken ki halini, düşüncelerini ve sana neler hissettirdiklerini biliyorsun çünkü.. Yeni bir paragrafın işi değil bu sefer. Bir kahvenin kokusu yetmez gülümsetmeye çünkü. Kimseye ihanet etmemek için didinirken kendine ihanet edişin, kimseyi kırgın uyutmamak için çırpınırken kendini uykusuz bırakışın, kimseye yalnız hissettirmemek için oralarda duruşunla kendi zamanından çalışın.. Bu sefer sorun o, bu, şu değil biliyorsun. Bu sefer yalnız başına sessizce verdiğin savaşların yorgunluğunda bir omuz bulamayışın senin yalnız bırakını seçmenden, biliyorsun. Ne istediğini bilmek yetmezdi, istediğine uyan seçimler yapmalıydın.. Şimdi kahvenin tadını alamayacak kadar bozulduysa ağız tadın artık kafanı kaldırıp gerçeğe bakman gerekmez mi? Miden sindiremeyecek kadar dolduysa artık kusmanın ve yer açmanın zamanı gelmedi mi? Yüzün gülümseme kaslarını çalıştırmaz haldeyse artık neşeni hatırlatanlara izin vermen gerekmez mi? Yorulduysan yalnız savaşmaktan omzumda dinlen diyenlere direnmeyi bırakman gerekmez mi? Hevesle yaklaştığın ne varsa kursağım yeterince dolu artık heveslerim hayatta yankı bulsun demen gerekmez mi? Heyecanını ve merakını bir kusur gibi gördüklerinde bunun hiçte öyle olmadığını bilen o içindeki küçük kızı koruman gerekmez mi? Hayatına ortak olmak için çabalarken kendinden verip bunun bir şans olduğunu anlayanlarla yan yana olman gerekmez mi? Sevincini kör bir kıskançlıkla yıkanlarla değil üzerine kendi sevincini koyanlarla ya da? Sen seni biliyorsun da, seni olduğun halinle sevecek olanı bilmiyorsun bence.. Onca koşula rağmen vazgeçmeyesin, onca seçeneğe rağmen ihanet etmeyensin, onca kırgınlığa rağmen sevgiye sırt dönmeyensin. Sen sensin de senden olmayanların bunu görmemesine, anlayamamasına, bunların değerini bilmemesine niye bu denli hisli bakıp daha da kırıyorsun o güzelim yüreciğini.. İşte bu niyenin cevabını biliyorsun da aynaya bakıp yüzündeki yorgunluğu görmekten kaçıyorsun. Söylesene bana sen sendeki yorgunluğu görmedikten sonra kim görebilir gözlerinin arkasını, sen yanlış yapmadığını bildiğin halde kendine “iyi de ben doğrudan koşullara ve yaşanılanlara rağmen” şaşmamayı seçenim demedikten sonra, sen sessizce iyileşmeye çalışırken kendine bir tas çorbayı hak görmüyorsan kim getirir kapına çorbanı.. Bu yalnızlığı tanıyorsun, bu haksızlığa uğramayı tanıyorsun, bu yaftaları tanıyorsun, bu görülmemeyi tanıyorsun, bu anlaşılamama halini tanıyorsun.. Şimdi bırak kahveyi falan bir kenara, bekleme yeni bir paragrafa başladığında her şeyin mucizelerle dolu olacağı masalını, kafanı kaldır ve bak şu aynaya, gözlerinin içine.. Şu gördüğün kadını tanıyorsun.. Ona bir sözün vardı; gözlerine aynı yorgunluğu, gönlüne aynı kırgınlığı, hayatına aynı yalnızlığı yanaştırmayacaktın.. Bak ve gör, kendine verdiği sözü tutmuş bir kadın mı var karşında yoksa hayal kırıklığına uğramış bir kız çocuğu mu! Hak ettiğin dik gülüşlerin var, bedelini ödediğin hikayeler var.. Tanıdık olan lakin artık hissiz bırakan o eski hikayelere mi dönmek istiyorsun, kendine verdiği sözü tutan ve her zerresini hissederek yaşamak isteyen yeni bir hikayeyi mi yazmak istiyorsun? Tanıdık olan kan kokuyor, yaralarını sürekli kaşıyor, sana iyi gelmiyor yine de biliyorsun girişini, gelişmesini ve sonucunu. Yeni olan ürkütüyor, bahar kokuyor bir yanda da.. Kork, kaygılan. Dünde yaşasan da olacak olan bu. Ya da kafanı kaldır, aynaya bak, bir söz ver ve yüzünü yıka.. Bu hikayeden seni çıkaracak başka yazar yok, seni başrol yapacak başka bir senarist yok, o kuleden seni kurtaracak bir kahraman yok. Masallar dinlemeyi seviyorsun biliyorum lakin sana artık masallar anlatıp huzurla uyumanın sağlayacak olan yok.. Herkes seçimini yaptı, kartlar defalarca kez dağıtıldı, aynı masada oturup sürekli kaybetmenin bir değeri yok.. Yüzünü yıka, nefes al.. Anlam yükleyerek değil anlamın kendisi olmayı seçerek yaz yeni paragrafı.. Kendi karanlığında yön aradın şimdi bırak kırgınlıkların arasından ışık içeriye sızsın. Yalnızlığı benimseyerek savaştın şimdi direnme izin ver elini uzatan yanında yer alsın. Ben hallederim demelerden yoruldun şimdi izin ver ben de yardımcı olmak istiyorum diyen sesini duyursun.. İyiyim güzellemesi altında yoruldun şimdi hisset gerçekten huzurlu hissettirenin olsun. Küçük detaylara büyük anlamlar yüklendin şimdi bırak sana anlam katan neşeni çoğaltsın..
Ve sen köksüz medeniyetin kadim kraliçesi, artık izin ver medeniyetin kök salsın, korkmadan ait olmaktan, kaygılanmadan şeffaflıkla güven duyarak..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın