
“Ve ikinci kez aşkı seçiyorum..”
Bir süredir düşünüyorum, hatta tek yaptığım da bu.. Aklımda geçen zamanla evrenin atmosferinde akan zaman arasında boşlukta salınarak, kendimi boşluğa bırakarak sadece düşünüyorum.. Neydi, ne oldu, ne olacak? Ne olmalıydı, ne olmasını isterdik, ne olmasını sağlayabiliriz?
Dünyaya kafa tutmakla kendine savaş açmak arasındaki en büyük fark şu; dünyaya kafa tuttuğunda düşmanın bellidir, savaştığın cephe ya da savaşma sebebin bellidir lakin kendinle savaşmak öyle mi! Ne zaman avantaj sağladım desen hop bir çelme yerdesin, hangi cepheye gidersen git kazansan da kaybedensin, düşmanın da sensin müttefikin de, kozların da belli stratejilerinde.. Göğsünde bir mağlubiyet ordusuyla ne olduğunu anlamadan bir barış bir savaş diye diye kendini alt etme aynı zamanda kendini kazanma savaşı..
Birkaç gündür düşündüğüm bunlarken aynı zamanda bunlarında dışında bir anlam arayışıydı.. Defalarca ölçsem tartı bir eksik bir fazla dedi, muhasebe yaptım defalarca bir alacaklı çıktım bir borçlu, dur dedim bildiğim yoldan gideyim yazarsam akıtırsam görür, anlar ve çözerim hemen kalemi aldım elime akıttım içimi, yine hesap tutmadı..
Öyle düğüm olmuş ki emek emek çabalasam da, tüm zamanımı enerjimi akıtsam da yine çözülmez bir ‘Gordion Düğümü’ vardı karşımda.. Zihin kıvrımlarımla adeta vals edercesine düğümleniyor, her sorgulayışta ve çözme girişimde adeta ayaklara basıyordu. Bildiğim her yolu denedim; konuşarak anlatmayı, yazarak aktarmayı, sorgulayarak gerçeği bulmayı, analiz ederek çözmeyi, susarak gözlemleyi.. Öğrendiğim her yolu denedim, denediklerim düğümü çoğalttıkça yeni yollar aradım..
Meğer yeni problem buymuş, beraberinde çözümü de getirmiş lakin yukarıda bahsettiğim çözüm yollarına alışık bir ben ve önümde çözülmeyi bekleyen koca bir düğüm yumağı duruyordu.. İrdeledikçe cevabında gözümden kaçmasına sebep olduğumu anlamam zaman aldı. “Hiçbir şey apaçık ortada olan kadar altıncı değildir” diyen, Sir Arthur Conan Doyle geldi aklıma bir anda. Serbest çağrışımla hemen arkasından Sherlock belirdi ve o cevabı bulduğunda attığı kibirli gülüşünü fırlattı suratıma..
Aha etkisi.. Zihnim öyle alışmış ki karmaşık yollara, büyülü ve gösterişli hikayelere düğümün ihtişamı gözlerimi kamaştırınca tek bir şeyi düşünmemişim; bazen bazı cevapların ve hikayelerin süslü ve uzun yollara ihtiyacı olmadığını.. Problemin büyüklüğü ve karmaşıklığı karşısında, çözüm bir o kadar basit ne göz önündeydi, Büyük İskender’in kılıcı.. Zihnim tam düşünüp sorgulamaya başlayacaktı ki, yerden aldığım kılıçla düğümü kestim..
‘Gordion Düğümünü kesmek’ işte oldu.. Ruhum derin bir nefes aldı, bedenim tüm tetiklenmelerini bir anda bıraktı, gözlerim doldu ve birkaç derin nefes sonrası kendimin tüy kadar hafiflediğini hissettim.. Ara sıra kendimi köşeye sıkıştırmama sebep olan neydi peki, düşünmek..
Daha da berrak bir yön belirmeye başladı önümde, yol ve son görünmüyor olsa bile, yön kendini göstermeye başlamıştı.. Yıllarca hediye gibi sunulmuş düşünme lanetinin yükünü anlatamamak ve üzerimden atamamak. Şimdiyse anlıyorum, bu laneti ben seçmemiştim, zaten verilirken de bana soran olmamıştı.. Oysa şimdi seçme şansım var, bana verilenle ne yapacağımı seçme özgürlüğü..
Neşeyi, güldürülen olmayı, anlaşılmayı, saatlerce susmadan sohbet etmeleri, stresimizi gevşetenleri severiz hatta bu ilk aşktır, ki bunu herkes sever sevmesi en kolay haldir.. Oysa zaman devreye girer, maskeler düşmeye başlar, sakladığımız yaralar görünmek istercesine yavaş yavaş ortaya çıkar, saklanılan yönler ortaya çıkar, kaygılar ve güven sorunları görünmeye başlar,. romantizm yerine sessizliğe bırakır kimi zamanda işte bu önüne iki seçenek çıktığı ve karar verecek olup sorumluluğunu alarak sonucunu yaşayacağın gerçekliktir.. Çoğumuz, özellikle de şu dönemde kendini göstermeye başlayan bu gerçekliklerle karşı karşıya geldiğinde vazgeçer, pes eder, gitmeyi seçer. Kalmak kabullenmek ve bu gerçeklikle yaşamayı seçmektir ve bu bir cesaret işidir aslında.. İşte o yol ayrımında, o düğümle burun buruna geldiğim ve ne kadar çabalarsam çabalayayım çözemediğim, sanırım vazgeçmem gereken an bu an dediğimde Sir Arthur’un kaleminden çıkan bir cümleyle sarılmam beni sakinleştirdi..
Şimdi bir seçim zamanı daha benim için.. Aşkın kusursuz halinden, kusurlarıyla severek ikinci kez aşık olma seçimi.. Meğer öyle uzun zaman olmuş ki gerçek bir cesaret adımı atmayalı, en son geçen eylül ayında 10 yıllık tüm emeğimi, birikimimi, inşa ettiğim hayattan istifa ettiğimde bu kadar cesur hissetmiştim, yeni bir eylül arifesinde ikinci büyük cesur adımımı atıyorum.. O büyülü, ihtişamlı ve çabucak olan aşktan yenisine geçiş.. Kusurlu, sınayıcı zaman zaman göz dolduran lakin büyüten, ilerlememi sağlayan, anlaşıldığımı bildiğim, gün içinde ne yaşanırsa yaşansın uykula güvenle dalmalı sağlayacak olduğunu bildiğim, ve en önemlisi artık kontrol etme yükünü bırakabileceğim..
Kimi zaman görüyorum kimi zaman gördüğümü sanıyorum. Kimi zaman anlıyorum çözdüm diyorum, kimi zamansa boğum boğum ediyorum.. Lakin her yeni gün kendime yeniden şans veriyorum..
Sevgili Eylül, ben bir adım atıyorum.. Baharınla gelmeni diliyorum..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın