..SUDA BOĞULAN DUYGULAR..

“Seni kıran şey değil, onu saklandığın yer seni hasta eder..”

“Benim olmayanı değil, beni yüceltecek olanı seçiyorum..”

Bu gökyüzü olaylarından mıdır, zamanın getirdiği zorluklardan mıdır bilmem son birkaç hafta oldukça zordu.. Duygusal çırpınışlar, anlaşılmak için sözlükteki tüm kelimeleri seferber etmek, sanki bana ölüm yokmuş gibi zamanımı bekleyerek geçirmek derken hayli tek başınalık ve zorlayıcı bir süreçti.. Peki neyi gördüm; ben zamanımı sessizce ağlayarak bir köşede bekleyerek geçirirken bana değer verdiğini söyleyenin meğer zamanını yeni insanlarla tanışma heyecanı duyarak geçirdiğini ve beni çokta önemsemediğini, konuşmaya ihtiyaç duyduğum günlerde kimsenin benim için o kadar da müsait olmadığını, ihtiyacım var diyebilmeyi öğrenmişken dile getirdiğim ihtiyacımı yalnız karşılamak zorunda kalışımı, o dipsiz kuyuya kimsenin el uzatmayacağını..

Aslında kızmalıyım, ben kendi stresime kendi yalnızlığıma rağmen elini tutmaya çabalarken beni niye bu kadar yalnız bıraktın demeliyim değer verdiğime.. Lakin anlıyorum. İşte bu anlama hali beni kızmaya enerji harcamaktan alıkoyuyor. Çünkü ben buyum, kendimi bile ikinci plana atacak kadar değer verir çabalarım sevdiğim için.. Aynısını beklemek değil niyetim, hiç olmadı da. Lakin insan sanıyor ki verdiği sevginin, gösterdiği sadakatin, ortaya koyduğu şeffaflığın, birini önceliği yapmış olmanın kıymeti bilinir. Hatta kıymetini bilmekle kalmaz, şöyle bir dönemde bu denli gerçek bir şeye sahip olmanın gücüne sahip çıkar ve göğsünü gere gere bunu dünyaya karşı korur.. Zamanın, koşulların, gelip geçici olanların peşinde heba etmez böyle güzellikleri.. İşte bunu tek başına idrak etmek hep yük hem de yük değil.. Çünkü teşekkür edecek kadar anlıyorum herkesi.. Ve bu tek başına bırakılma hali gösterdi ki bu dönemde, bu kadar ikiyüzlülük içinde parayla ya da diplomayla sahip olunamayacak bir hazine bu.. Bense bu hazineyi, köksüz medeniyetimde kadim gördüğüme ellerimle sunmuşum..

Kızmıyorum bugün, kimseye gönül koymuyorum bugün. Çünkü artık anlamakla yetinmiyorum bugün.. Ne kadar anladıysam o kadar sorguladım neden diye, nasıl diye, yüreğini ortaya koyanı bu kadar kolay kırabilmek hak mıdır diye, sorguladım durdum da cevap gözümün önündeymiş aslında.. Herkes bir telaşın peşinde oradan oraya koşarken ben bir köşede durmuş izlemişim. Herkes bir meşguliyeti bahane ederken ben bir köşede bekleyip inanmışım.. Oysa hayat bana zorluklar sunarken, yaralarım kanarken, yolumu kaybetmiş bir ışık ararken kimse teğet bile geçmemiş benim kuytu köşelerimden.. Belki hayat denk getirmedi, belki de onlar benim yolumdan geçmek istemedi. Aslında bunun da cevabı aşikar da, diyorum ya bugün dünün hikayelerine kızmak günü değil..

Bir insan en fazla kaç cephede savaşır, en fazla kaç şeyin karşısında kendi olarak kalabilmek için savaşabilir? Sizi bilmem, kendiminkini biliyorum ama.. Korkularım üzerime geldi, kaygılarım nefesimi kesti, yendiğimi sandığım her düşünce üzerime yıkıldı, elimdeki her şey sıfıra indi. Küçük bir su birikintisinin yanında, bir taşın üzerinde oturmuş öylece gökyüzüne bakarken bir ses duydum, bir ses “ben sana inanıyorum, her seferinde ayağa kalktın, yine kalkacaksın, ben sana inanıyorum..”

“En dipteyken yanınızda olan kadın sizi zirveye taşır” sözünü iyice anlamak lazım.. Siz bir hiçken, anne babanız size beklediğiniz takdiri göstermezken, varsa abiniz ablanız sizi hep kendisiyle kıyaslarken, arkadaşlarınız neyi başardığınızı görsün diye sürekli kendinizi kanıtlamaya çalışırken hiçbir beklentiye girmeden sevgisiyle elinizi tutan bir kadın varsa dünyanın en şanslı insanısınız. Bunu size hayatınızdaki kadın söylediğinde kendini över sanırsınız o yüzden benden, hiç tanımadığınız bir kadından duymak belki size sahici gelir.. Eğer o kadını görmek yerine zamanınızı daha yeni tanıdıklarınıza ayırıyorsanız, onun tatlı tebessümüyle sizi yürekten takdir etmesini fark etmek yerine başkalarının takdiri için çabalıyorsanız, onunla olan anlarınız yerine başkalarına göstermek için anlık tatminlerinizi paylaşmayı seçiyorsanız, onun koşulsuz sevgisi yerine ilgiyi dışarıdan gelenlerden almaya çalışıyorsanız sizi tebrik ederim. Hayatınızda sahip olabileceğiniz tek gerçeği kaybetmek üzeresiniz ve muhtemelen bunun farkında bile değilsiniz..

Bunda da kızacak bir şey yok aslında, yani çok şey var da kızmaya değer olduğunu düşündüğüm ve kızdığım çok zaman oldu, o zamanlarıda yapayalnız ve telafisi edilmez şekilde geçirince artık kızmayı da bırakmayı öğreniyor insan, çünkü bunu da anlıyorum. Herkes seçimlerinde özgür. Biri sizi merkezine alacak seçimi yaparken ne kadar özgürse, siz de aynı şekilde özgürsünüz. Fakat sonuç iki seçim için aynı olmayacaktır. O yüzden herkes seçimlerinin sonuçlarının sorumluluğunu alabilmeli..

Kimsenin kimseye aynı kalma borcu yok bu hayatta. Alışkanlıklarımız değişebilir, mesela bir alışkanlığımız bize iyi gelmiyor ya da sevdiğimiz birini kırıyorsa şöyle bir bakıp bunu sevgi için değiştirebiliriz. Tabi değiştirmeyi istemek lazım, sevgiyi bu istemeye layık görmek lazım. Sevme şeklimiz değişebilir, mesela ailemizden mesafeli ve eleştirel bir sevgi dili öğrenmiş olabiliriz, yüzeysel bağların kalıcı olmadığını hatta yara açan şeylere sebep olduğunu deneyimlediysek sahip olduğumuz sevgiye daha kalıcı bağlarla yaklaşmayı öğrenebiliriz. Eğer bizi seven de sevgi dilini öğrenmiş ne istediğini bilen biriyse ohhh vallahi ne şanslısınız; travmalarınızmış, geçmişte aldığınız yaralarmış, ailenizin size sevgi ve takdir göstermemesiymiş pehhhh hiç önemi kalmaz.. Başarı dilimiz değişebilir; kimimiz eğitim ve kariyerinde kendini kanıtladıkça başarılı hisseder, kimimiz kendini geliştirdikçe, kimimiz yuvasıyla derken bunlar bize geçmişten mi öğretildi yoksa gerçekten böyle mi istiyorum dedikçe başarı dilimizde değişebilir..

İşte bugün tam da böyle bir gün.. Ben en dipteyken yanımda bir annem vardı; kimse duymazken kırgınlığımın sesini, sessizce ve tek başına akarken gözyaşlarım, korkularım ve kaygılarım boğazıma yapışmış nefes alamazken, ben şimdi napacağım yetmedi mi bu kadar zorluk, bu kadar mücadele, emeklerim daha ne kadar boşa gidecek, kalbim daha kaç kere kanayacak derken içimden, dünyanın karşısında bir beni hezimete uğratmış hissiyle boğulurken..

Bu hayatta kendine inanmak kimi zaman bazı şeylerin üstesinden gelmeni sağlasa bile insanın bazen de bir başkasının ona inanmasına ihtiyacı oluyor.. İşte ben hep orada olan oldum. Yere düşene el uzattım, derdim var diyene zamanımı hibe ettim, anlaşılmak isteyene zihin kıvrımlarımda yer verdim, gözyaşına omuz oldum, ailesi sevgisiz mi bırakmış bir fazla sevdim, dünya inanmamış mı hayallerine korkma ben varım dedim. Evimin kapısını söküp attım kimse çatısız kalmasın diye, soframdakini bi kendim için pişirmedim. Bir küçük çocuğun meraklı gözlerine neşeyle baktım, ürkek bir hayvana korkmasın diye usulca yaklaştım.. Dünya beni takdir etsin diye yapmadım bunu. En çok ben sevileyim diye de yapmadım..

Yüreğimden geçen sevginin verdiği yetkiye dayanarak yaptım. Hayatın zorluğunu bahane etmeden, var olan stresin ve oyalayıcı koşulları öne sürüp kaçmadan, geçici şeylerin şatafatına kapılıp değerli şeyleri yok saymadan.. Dünya göz boyamak konusunda ne kadar ustaysa ben de kendim olarak kalmak konusunda o kadar savaşcıyım.. Dünya meziyetleriyle meşgul tutmak konusunda ne kadar sebep sunarsa sunsun ben de zamanı sevdiklerime ayıracak kadar değer veriyorum. Dünya nimetleriyle ne kadar kandırmaya çalışırsa çalışsın ben de o kadar dürüst olma konusunda şeffafım. Dünya kendi bildiği düzende dönmek konusunda ne kadar inatçıysa ben de gerçek sevginin kazanacağına o kadar inanıyorum (tabi sevgi sadece iyileşmek isteyene şifa olurmuş onu da sevgimi koşulsuzca hibe ettiklerimden öğrendim)..

Sevgili Eylül, Teşekkür Ederim..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın