..ANNE BEN BAŞARDIM..

“İhtiyacımız olan şey biraz kahve, maceralarla dolu anılar ve güven dolu bir aşk..”

Üzerimde tuhaf bir hissin tesiri var.. Yıllar içinde oluşmuş kimliğin tüm parçalarını dağıttığım, öğrendiğim sandıklarımla gerçekten öğrendiklerim arasında kurduğum köprüde tek tek her kavramı irdelediğim, ilişkiler konusunda aldığım dersleri sonunda verdiğim ve ilişki alanında mezun olmanın rahatlığının, kim olduğumla kim olmak istediğim arasında pinpon topu gibi sekerken sonunda başardım..

Kabuğu kırdım, dehlizleri yaktım, köprüyü yıktım, kalıplaşmış inançları sildim, travmaları ezip geçtim, korkuların iliklerime kadar işlemişliğini tek tek ayıkladım, kaygılarımla temasımda yaşadığım her şeyi tek tek analiz ettim.. Derinlere dalmanın, yüzme bilmeden okyanusa girmenin, acıların yarattığı uyuşukluk halinden dolayı bir adım atamamanın, mahvoluşların içinde bir umut ışığı aramanın tek tek üzerine bastım..

Yazarken ne kolay, sanki bir sihirli değnek dokunmuş tüm karanlık aydınlanmış gibi.. Zaten öyledir, başarı alkışlanır başarısızlık tek başına halletmen gereken bir meseledir.. Işığın göz alıcıdır, o ışığı parlatmak için maruz kaldığın karanlığı kimse fark etmez.. Zirvedeyken takdir edilirsin de dipteyken umursayan olmaz.. Acının içinden ya geçersin ya da saplanıp sürekli bir hüzün halinde ömrünü tüketirsin.. Kimi zaman bir fırsat ya da bir kurtarıcı belirir hikayenin belirli kısımlarında bu çok nadirdir lakin yine de belirir. Hazır değilsen kendini seçmeye, kaçma halindeysen kendi gerçekliğinden ne fırsat ne kurtarıcı kalıcı kalıp senin hazır olmanı beklemez.. Çünkü onların görevi hazır olana bir imkan vermektir, seni hazır hale getirmek değil.. İşte burası mühim, hele de benim gibi kendi hikayesini canla başla yazan birinin kendi elleriyle yakaladığı çoğu fırsatı yine kendi seçimleri yüzünden hayatında kaçıran biriyseniz daha da mühim.. Çünkü onca ses, onca hikaye, ve onca yaşanmışlık içinde hem yaratım hem yıkım gücümü en çokta kendi üstümde kullandığımı lakin günün sonunda hep yıkımı seçtiğimi anlamam 31 yaşıma denk geldi. Uyanmam için hayatın yarattığı yıkımları ise enkaz ve enkaz temizliği olarak görüp uykuda kalmam hayli uzun bir yoldu.. Uyandım..

Potansiyel nedir, ben kimim, bunca şey niye yaşandı, niye bu kadar derinlerdeyim, yüzeysel olanlar mutlu ya ben niye mutsuzluğun gölgesinden ayrılamıyorum, hayallerim neydi, ne yapabilirim, nasıl başlayabilirim, kusurlarım görünür mü, geçmişim canımı yakar mı, geleceğim ne olacak, nasıl oldu da bu hale geldim, bana ne yaptınız, bana bunları niye yaptınız, yetersizliğim ve değersizliğim hep ayağımamı dolanacak, çok geç kaldım, her şey daha da zorlaştı, istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum, ah bi imkanım olsaydı neler yapardım, fırsata ihtiyacım var, bak deniyorum ben denedikçe olmuyor, travmalar ve kaygılar arasında boğuluyorum, iyiler ne zaman kazanmış ki zaten, al işte depresyonla mücadele ederken kayıp giden zamanım oldu, hayat bana hep onların mutluluğunu alkışlattı, peki ama benim zamanım hiç mi gelmeyecek, benden çalınanların hesabını kim verecek, niye hep seven kırılıyor, PEKİ AMA ŞİMDİ BEN NAPICAM!

Çok tanıdık cümleler değil mi, hatırlıyorsun değil mi bu cümlelerin hangi hikayelerin girişi, hangisinin gelişimi ve hangisinin sonucu olduğunu.. Hatırlamaz mısın, ah senin şu dehlizlerle dolu zihnin, her odası öyle incelikle hazırlanmış ki sana eziyet etmek için seni aynı döngüde tutabilmek için gizli bir matematik üstadının hesaplarıyla ayarlanmış birer bulmaca misali.. Da vinci şifresi misali.. Çözdükçe yeni bir bilmece, açtıkça yeni bir dehliz ve içine daldıkça derinliği hesaplanamaz bir dip.. Ne hikayeydi ama, ne yolculuktu ama.. Kayıplar, sorgulamalar, kendini kaybetmeler, alınamayan cevaplar, ödenen bedeller, habire kanayan yaralar, yalnız bırakılmalar, tetiklenmeler derken neredeyse hiç bitmeyecek gibiydi.. Ve sonunda başardım.. Oyunu gördüm, hamleleri çözdüm, yedi bilinmeyenli denklemi bir ev ödevi misali inceledim..

Depresyon sonrası her ayağa kalkışımı komadan uyanmaya benzetirdim; tüm vücudum uyuşuk, zihnimin donukluğu yavaş yavaş çözünecek ve ufak adımlarla yeniden ilerleyeceğim derdim. Sonra bir darbe, bir tetiklenme, zihin kıvrımlarımın kontrolü ele geçirmisi derken alın size hikayenin giriş, gelişme ve sonucu.. Aynı yerde dönüp durmadım elbette, her bir küçük adımla diğer seviyeye eriştim. Lakin hep eksiklik, hep bir düşüş ve aklın içinde kayboluş yaşandı.. Kan tahlillerim serotonin seviyesinin düşüklüğü gösterdi yine de inat ettim gülmeye. Vücudum kendini yatağa gömdü, inat ettim yürümeye. Aklım geçmişin karanlığına alışkanlığı yüzünden bugünle bağlantısını bulanıklaştırdı, yinede inat ettim zamanın bir köşesinden tutup bugünü yaşamaya.. Şimdi anlıyorum; zamanında hayatımın bir ucundan bana temas eden maestronun niye geldiğini, niye kalmadığını.. Şimdi anlıyorum; önüme çıkan fırsatların neden görünür bile olmadan kayboluşunu…

“Başarı hazır olana gelir” sözünü şimdi anlıyorum.. Arşimet mesela suyun kaldırma kuvvetini bulduğunda bir hamamda yıkandığı söylenir, peki keramet hamamda mıydı, hayır! Newton mesela elmanın yuvarlanışıyla dünyaya ışık tutacak yasayı bulduğunda keramet elmada mıydı, hayır! Çünkü hazırlardı. Çünkü arıyorlardı. Çünkü bir gün bulacaklarını biliyorlardı.. Defalarca bir ağacın altında gölgelenip serinlemek için oturduğum günlerde gök itimiyle yer çekimi arasındaki çekişme beni gerçeği bulmaya değil de kaybolmaya maruz bıraktığında anlayamıyordum. Arınmak, rahatlamak için girdiğim duş gözyaşlarıyla biterken kimi zaman fark edemiyordum niyesini, sadece bir günü daha bitirmek yaşayarak bitirebilmek yetiyordu artık..

Kendimle kavgam, hayattan alacağım var derken kör noktamın bizzat bunlar oluşunu anlıyorum artık.. Bu süreçte eğitimimi diplomalarla tamamlayamadım, bu süreçte sağlam bir kariyer inşa edemedim, bu süreçte geleceğim için bir düzen kuramadım, hatta çoğu hobilerimi bile yapacak gücü içimde bulamadım.. Ama vazgeçmedim de! Canım yanarken bile yürüdüm, yaram kanarken bile savaşmaya devam ettim, beynim uyuşmuşken bile aramaya çalıştım.. Her uyanış meğer bir sonraki rüyanın başlangıcıymış, her başlangıç bir sonraki sonun ilk adımıymış.. Önce bir şeyi netleştirdim, benim özüm bu; derinlere dalmak, sorgulayıp düşünmek ve sürekli yolda olup aramak. Aklımın potansiyeline eş değer seçimler yapmak yerine kendi geçmişimin hikayesini sürekli tekrarlayan seçimler yaptıkça da normal düzeyin daha altına, daha dibine batmam biraz da bu yüzdenmiş. Herkes gibi değilim, hiç olmadım, olamadım, olabilirim dediğim uyum sağlamaya çalıştığım bile oldu. Ruhumun sancısı diner belki diye toplumun ötekisi, kutunun dışındaki olmamalıyım dediğim de oldu.. Kendimi yüceltmek ayıp gibiydi, oysa fazla tevazu sadece vasatlık getirir, öğrendim..

Bazı şeylere sondan başladım, bazı şeyleri tersten öğrendim. Bunun kusur olduğuna inandığım için hep eksik hissettim. Oysa şimdi asıl gücün bu olduğunu biliyorum.  Yaşamıma kağıt parçalarıyla dolu başarılar katmadım, o kağıt parçalarının katmayacağı şeyleri kazandım oysa.. Rüya içinde rüya hikayesinin başı ve sonu bu..

Ben iki kere doğdum; biri annemden, canım annem, o da beni saatlerce sancı çekerek, suni sancılar maruz kalarak doğurmuş, etinden et koparcasına.. İkincisiyse kendi kendimi doğurmam, kadınlar doğum konusunda annelerinin kaderini yaşıyor sanırım (umarım bir gün çocuğumu bu kadar sancı çekmeden bir avazda doğururum), kendi doğumumsa hayli sancılı oldu anlayacağın.. Rüya içinde rüya, oyun içinde oyun, dehliz içinde labirent dolu bir süreç.. Hayatıma her temas edenin bir hikayesi, her hikayenin bıraktığı bir iz, her izin bir manası vardı.. Her hücremi, zihnimin her kıvrımını, hayatımın rotasını belirleyen her alışkanlığı tek tek ayıkladım.. Sonunda.. Ve biliyorum ki evren boşlukları sevmez, ayıklanıp yeri boşalan her hücre, her kıvrım, her anlam ve mana yerine yenisinin geleceği bir boş alan şuan..

Zamanında da belirli ölçülerde yaşamıştım bunu, mesela; bana yalanlar söyleyen, geleceği birlikte inşa edemeyeceğim, ruhuma huzur ve güven vermeyen ve elbette en güçlü inancım olan dünyaya birlikte kafa tutmak hikayesini yazamayacağım insanlarla aşk ve sevgi ilişkisi kurmaktan uzak durdum. O alanı boşalttım, çünkü ne istediğini bilen ve köksüz medeniyetine layık kadim bir kralı hak eden bir imparatoriçe olduğumu biliyordum. Evreninse bu alandaki boşluğu layığıyla dolduracağına inanıyordum, o yüzden yüzeysel ilişkiler ve sevgi yırtıklarıyla oyalanmadım..

Parça parça oldu, o zamanki kadının gücü ona yetti diyelim.. Şimdi her şeyiyle baştan başlıyor, bu doğumun hikayesi.. Elbette nereden başlarım, nasıl yaparım, nasıl olacak şimdilik muamma. Lakin bir bebeğin havayla ilk teması gerçekleşir nefes alır, sonra emekler, yürüme adımları atar, kelime kelime konuşur. Dünya acele eder de, bebek hiçbiri için acele etmez, çünkü henüz öğrenmemiştir içi boş kavramları.. Kendi zamanında ve kendi nasibindedir.. Şimdi olan da bu.. Havayla ilk temas ciğerimi yaktı ve ağlayarak hayatta olduğumun tepkisini verdim.. Nasıl olacak, neler olacak bilmiyorum.. Lakin artık biliyorum ben emeklerken hayat elimden tutup artık yürü diyecek, ben gerçekliğimle yaşarken hayat illüzyondan arındırdığım boşlukları gerçeklerle dolduracak..

Bugün bir rüyanın sonu, bir hikayenin başı diyerek başladığım güne “sen hep yaz, sen sadece adım atmaya devam et” dercesine ilk hediyesini verdi bile hayat..

Yeni hikayenin ilk gününden..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

“..ANNE BEN BAŞARDIM..” için bir cevap

  1. Yağmur Avatar

    Evet güneş doğdu ve sen yine oradaydın. Orada olabilmek en büyük direniştir zaten.

    Beğen

Yorum bırakın