..BABA BEN AŞIK OLDUM..

”Bir hayal fısıldadı kalbime, inanmaya açtım kalbimi..”

Şimdi şöyle yapıyoruz kaygılarımızı ve stresimizi birkaç dakikalığına sessize alıyoruz. En azından deniyoruz.. Ağustos sonu ve eylül başı beni biraz zorladı. Duygusal olarak çok daha derinden zorladı.. Kaygıların ve stresin üst üste geldiği, yürürken yalpaladığım, aşkta da işte de yönsüzlüğün arttığı bir zaman dilimiydi.. Bunların temeli elbette uzun zaman önce atılmamış adımlara, vazgeçtiklerime, seçimlerimdeki tedirginliğe kadar uzanıyor.. Buraya gelene kadar olan sürecin bir kısmı geçmiş hikayelerde anlatıldı.. Bugünse geleceğin yol haritasını ve o haritayı oluşturmanın yollarını birlikte bulalım istiyorum..

İçimde dans etmeye aşık bir kız çocuğu var olmayı hiç bırakmadı. Kimi zaman yoruldu, kimi zaman müziği duyamadı, kimi zaman sahne korkusu duydu ve saklandı perdenin arkasına. İçimde bir ateş kimi zaman alev alev, kimi zamansa cılız bir köz halinde yandı durdu.. Herkesin özünde bir kimlik var, kendi gerçekliğiyle yaşamayı seçenlerin erişebildiği. Ve herkesin oluşturduğu bir kimlik var; öğrendikleriyle, ailesinden miras aldıklarıyla, büyürken gördükleriyle derken yavaş yavaş oluşan bir kimlik.. Ben oluşturduğum kimlikle olmayı arzuladığım kimlik arasında bir uçurumda Sisifos’un taşıdığı kaya gibi yuvarlandım durdum. Ne zaman çıksam zirveye hopp düştüm en dibe.. Ne büyürken edindiklerim bendim, ne aradıkça bulduklarım ben olabildim.. Her yol, her seçim hem parçalar kopardı ruhumdan, hem yeni şeyler ekledi özümü ya da keşfetmemi sağladı gerçekliğimi..

Her şeye sıfırdan başlama noktasına geldiğim an kayanın düşü durdu, Sisifos’un cezası sonlandı sanki.. Dünya durdu, yer çekimi etkisini kaybetti. Kulaklarımda müthiş bir çınlama hissettim, vücudum bir tepkiye bürünme halinden sıyrıldı. Sözler etkisini yitirdi.. Eylül 12; geçen sene eylül bir adımla bırakmak demekti, bu sene eylül bir adım daha attım ve kabullenmeye başladım.. Ve bir sonraki eylül içinse yaşamayı seçeceğim hayatın hayallerini fısıldamaya başladı hayat..

Tutunduğum hikayeleri özgür bırakmak yıllarımı aldı. Bırakabilmek korkularla dolu bir yola girmekti aslında.. Nasıl adım atılır, nereden başlanır, kimdim, kimim, kim olacağım sorular sorular sorular.. Bu hale gelmek yıllar sürdü, bu halden olma haline geçmek ise tek bir adım gerektirdi.. Karanlık ve korku dolu odalardan, aydınlık ve bilinmezlik dolu ormanlara.. Böyle bedenimde, aklımda, ruhumda izleri olan hikayeler varken hala tam olarak tereddütsüz adımlar atıyorum diyemem elbette..

Hem tereddütlerden arınmak, hem yarına bilinçle başlamak, hem de bugünü huzurla kapatmak isteğiyle yazıyorum cümleleri.. Kendimi görebilmek, kendimi bilebilmek ve kendimi bulabilmek için..

O dans eden kız çocuğunun yeniden müziği duyabilmesini istiyorum, o soğuk odalarda vazgeçmeden dans eden ve bunu hep yapacağını söyleyen kız çocuğunu hatırlıyorum bugün.. Ne tuhaftır ki ona her yaklaştığımı düşündüğümde daha derinlere gömülü kaldığını fark ettim. Bir odada yatağın altına saklanmış, elindeki oyuncağıyla, bedenindeki izlerle ve ruhunu yakan yaralarla sessizce sinmiş oraya ve yıllarca beklemiş el uzatılmasını. Yıllar boyu hatırlamaktan kilometrelerce uzak, sürekli arayan bir ben dönüp durmuşum… Bana yapılanlardan söz edeceğim zamanı geldiğinde derken bile saklanmışım dünyadan.. Hem istemişi, hem susmuşum.. Şimdilerde yıllarca süren o arayışın son adımındayım.. Meğer bir kurtarıcı beklemek, hikayemi kahramanlaştıracak bir yazar beklemek, sahneye bir davet beklemek yani kısaca sadece beklemek ve beklemek derken anladım bekleyenin ben değil o küçük kız çocuğu olduğunu ve bugün bir hikayenin daha sonuna geldim.. Bekleyen kahramanın elini uzatıyor o yatağın altına..

Telaşlıyım biraz, korkularım da yok değil. Çünkü bu sefer daha sağlam bir sahne, daha gerçek bir orkestra ve daha usta bir maestro olmanın ilk günü.. Zaman yetmiyor ve aynı zamanda fazla geliyor. Okuduklarım yetmiyor ve aynı zamanda yenir bir sayfaya geçme heyecanı uyandırıyor. Hayal kurmak nasıl başlayacağım dedirtiyor ve umutlandırıyor aynı zamanda.. Küçük adımlar atmak sanki az gibi geliyor ve ilerletiyor da aynı zamanda..

Önümüzü şuan göremiyorum küçük kızım.. Yolun gidişatını kestiremiyorum şuan.. Nasıl yapacağız inan ben de bilmiyorum şuan.. Lakin adım atmayı bırakmayacağız, bunu biliyorum..

Önce kökü çürümüş ne varsa buldum; dişlerim, arkadaşlıklarım, aile bağlarım, kariyer yatırımlarım, ilişki konusundaki seçimlerim derken.. Önce dişimi çektirdim hala sızlaması devam ediyor ve yara hala açık lakin o yara zamanla kapanacak ve yediğim yemekten zevk alacağım.. Sonra arkadaşlıklarda bir dolu temizleme yaptım elbette biraz hüzünlü gibi hissettirse de anladım ki herkesin masası başka ve benim masama oturabilmek için buna layık olunması gerek, çünkü ben başarılarıyla ve mutluluklarıyla gurur duyduğum insanların benim mutluluğumda (hele de zorluklara rağmen yarattığım mutlulukta) hep bir açık aradıklarını gördüm. Yalan söyleyenin, sevdiğine ihanet edebilenin, sürekli şikayetler ve eleştirilerle dolu bir dili olanın benim masamda yeri yok. Herkes kendi enerjisindekilerle kalmalı, kimseye kırılmaya da gerek yok. Aile bağlarımdaki küskünlüğü bitirdim, onlarda öğrendikleri kadarıyla ellerinden geleni yaparak emek verdi, nefes oldular bana, destekleri ve varlıkları için hep şükredeceğim. Kariyer konusunda artık neyi istemediğimi daha iyi biliyorum, 10 yılımı bir alana verip yerimde saymam ve emeklerimin zamanımın karşılıksız kalması biraz yıkıcı olsa da o trende yolculuk yaparak daha fazla kaybetmeye gerek yoktu, şimdi yeni deneyimler ve emeğimin karşılığının olacağına inandığım bir işim olacak, dedim ya artık ne istemediğimi biliyorum ve istediğimden daha iyisini bulacağım..

Ve elbette ilişki konusu; yetersizlik, değersizlik, güven kayıpları, anlaşılamamak, ilgisizlik ve günün sonunda yalnız hissetme hisleriyle vedalaştım, hissettirenlerle de elbette. Çünkü ağız dolusu ”sana aşığım” diyebilen, meşguliyetine rağmen benim için zaman yaratabilen, uykusundan bile benimle uyanan, bana yalnız hissettirmeyen, güven veren ve sadakatinden şüphe ettirmeyen bir aşka evet diyeceğim demiştim. Hayat ilk sürprizini ”sen yaz kızım” dercesine klavyemle yaptı. İkinci sürprizini de ”bu dünyaya yalnız başına kafa tutmak zorunda değilsin, biliyorum sen halledebilirsin ama ben senin için halledebilirim, senin kırgın olmana izin veremem, geleceğimizi inşa ediyorum, görünce aklıma sen geldin içinden geldi bunu almak/yapma” diyen diyebilen, cesaretiyle elimi tutan, bir seçim yaptım ve bunun sorumluluğunu alıyorum diyen, hiçbir şey senin mutsuz olmana değmez diyen, hem sosyal hem sanal hayatta beni yücelten bir aşkla yaptı.. Tabi bazı iniş çıkışlar oldu, bazı kırgınlıklar yaşandı lakin daha da sağlamlaştırdı bağı.. Bana kendimi kraliçe gibi hissettiren, huzuruma sahip çıkan, dansa cesaretle davet eden bu aşk içinde şükrediyorum bugün..

Hayat altın tepsiyle gelmeyecek belki, bazı şeyler beklediğim gibi de gitmeyecek, düşmeler yaşanacak, bazen kaygılarım artacak, bazense yine korkup o yatağın altına saklanmak isteyeceğim belki de.. Yarın ne getirecek bilmiyorum. Bu yolu daha da sağlamlaştırmak için neler yapmam gerek şuan onu da tam bilmiyorum. Lakin vazgeçmiyorum, adım atmaktan vazgeçmeyeceğim.. Umut dolu bir yazının, merak dolu bir yolculuğun, aşk dolu bir günün ilk saatlerden sesleniyorum..

Birçok hayal fısıldıyor hayat ruhuma, ben adım atıyorum ve soruyorum; bugün daha güzel ne olabilir?

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın