..BİR SIR, BİR HAYAL, BİR PLAN..

Sonunda mağaranın girişine geldim.. Suyun içinde çırpınmayla geçen onca zamanın ardından karaya adım atar atmaz ilk iş nefesimi hissetmekti. Hissettim de. Kafamın yönünü gökyüzünden aşağı çevirmeden bir süre uzandım.. Neydi şimdi bu, bunca çırpınış ne içindi, geçmişin çabası çırpınması derken tüm bunlar vurgun yemek için miydi?

Nefesim yavaş yavaş düzene girdiğinde zihnim daha da berraklaşmaya başladı.. Anlamakla kalmadım, iyice idrak ettim. Bedenimdeki izler, aklımdaki karmaşalar, ruhumdaki yaralar derken bir boğulmanın içinde bir hikaye aradım..

Havanın renkleri değişim gösterse de ne güneş battı ne ay. Biri bir yanda diğeri diğer yanda.. Ne bir üstünlük çabası içerisindeler, ne de birbirleriyle yarış halindeler. Aralarında tuhaf bir ahenk vardı, onları öyle bırakıp ayağa kalktım.. Hiç bilmediğim bir yer, bilmediğim bir hava, bilmediğim bir toprağın üzerindeyim.. Su beni boğduğu halinden bağımsız bir sakinlik içerisinde. Su mu çok dalgalıydı, ben mi çırpındıkça dibe çekildim emin değilim. Yine de olan oldu. Buna takılı kalmanın bir önemi kalmadı. Yavaş yavaş ayağa kalkıp yürüdüm, sessizlik içerisinde. Zihnimin alışık olduğu kaygı hali devreye girmeye çalışsa da bir ses onu sakinleştirmeye yetecek kadar güç kazanmıştı.. Bu gücü suyun içerisindeyken mi kazandım yoksa sudan kıyaya doğru yediğim vurgunda dolayı mı ortaya çıktı henüz emin değilim.. Sanırım aklın bile bir denge meselesi var kendi içerisinde.. Ne kadar kaygı o kadar huzur karşılığında. Lakin hangi üstün gelir, hangisi kontrolü eline alır muamma. Bu konuda değişkenler oldukça fazla..

Yürümeye devam ettim.. Ayaklarımın zaman zaman halsizliği durmama neden olsa da vazgeçmedim. Ne aradığımı bilmeden, nasıl bulacağımı bilmeden, tek bildiğim yürümek oldu.. Gün ne doğdu, ne battı. Su daha da durgunlaştı.. Rüzgar ara ara belirginleşti, ara ara varlığını unutturdu.. Bir süre sonra neden yürüdüğümü bile unutmuştum..

Sanki yürüdükçe sebebe ihtiyacım kalmamış gibiydi, tek yapmam gereken yürümekmiş gibiydi.. Bunun bile önemi kalmamıştı.. İşte tam da o an çıktı karşıma o mağara. Bir büyüsü yoktu, bir çekiciliği de. Ama sanki tüm sırra vakıfmış gibi, evrenle bir oraya kurulmuş ve aramadan bulunacak gibi.. Üzerine çok düşünmedim, hatta neredeyse hiç düşünmedim. Sanki sadece yaklaşmalıymışım gibi. Yaklaştıkça ayaklarımın dermansızlığı azalmıştı sanki ya da yorgunluğu fark edemeyecek durumdaydım. Aslında her iki durumda da önemli olan tek şey yürümek isteğiydi ve yürüdüm.. Sonunda mağaranın girişine kadar geldim..

Bir his, bir fısıltı, bir cılız ses belirmeye başladı. Lakin tam anlayamadığım bir lisan gibiydi.. Hem içine çeken, hem de olduğum yerde donup kalmama neden olan bir his belirdi peşinden.. Sadece durdum.. Bir anda geçmişin hikayeleri de, geleceğin olasılıkları da zihin kıvrımlarıma hücum etti sanki. Her şeyin bir düzene girmesi için önce tamamen dağılması gerekiyormuş. Kaos kendi düzenini kurmak için ortaya çıkmış.. Bir ağırlık çöktü üstüme, yine de durdum mağaranın girişinde öylece..

Derinlere dalıp gitmek gibi bir zaafım var. Ve bu sefer bu durumun beni buradan yakalamasına izin vermeyecek kadar kendimdeyim.. Orada ne kadar durdum, fısıldamalar ne anlattı tam bilmiyorum. Tek bir his açığa çıkmaya başladı sadece içimde, başlamak hissi.. Neye, nasıl, niye, nereden bilmeden. Aslına bakarsak sorgulamadan da.. Yalanların dili belirginleşmeye başladı, yüzlerini henüz göremedim. Kırgınlıkların yükü hafiflemeye başladı, henüz tam olarak ağrıları geçmemiş olsa da. Aldatmacaların sesi yavaş yavaş duyulmaya başladı, henüz tam olarak kendini göstermese de. Yaraların irini akmaya başladı, henüz bir kısmı tam kabuk bağlamasa da.. Zihnimin kavgası ve kaygıları kendini gerçeğe açmaya ve teslim olmayı öğrenmeye başladı, henüz tam olarak kontrolü bırakamayacak kadar güvenmese de.. Korkuların ve travmaların etkisi yerini huzura ve anlaşılmaya bırakmaya başladı, henüz tam olarak emin olamasa da..

Zihin kıvrımların ve köksüz medeniyetim, aklımın ve kalbimin krallığı.. Benim iki eşsiz vatanım.. Eskinin yıpranmaları yerini yeniliğin tazeliğine bırakıyor.. Eskinin aldatmaları ve yalanları yerini yeninin gerçeğine bırakıyor.. Eskinin oyunları yerini yeninin hikayesine bırakıyor.. Bıraktıkça bir hafiflik beliriyor. Bir hayal ortaya çıkıyor. Bir sırra vakıf oluyor yüreğim.. Şimdilik sesi cılız, şimdilik kimsecikler kraliçenin hamlesini bilmiyor, şimdilik bir sükunet hakim.. Zamanı geldiğinde yapılanların ve yapılmayanların anlatılacağı sahnenin ilk çivisi çakıldı.. Onların gizledikleri görünür olmaya başladı.. Şimdilik sadece izin ver, gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Sen gerçekleri anlatmaları için bir şans verdin, ortaya çıkana kadar masum olmalarına izin ver.. Eline bir şans verdim, şanslarının kıymetini bilecekler mi yoksa o şansı bir silaha mı dönüştürecekler, zamanı geldiğinde göreceksin.. Şimdi kendi gerçekliğini gözlemle..

Sevgili kadim kral, sahip olduğun şansın kaybetmeden kıymetini bilmen dileğiyle..

Ve sevgili köksüz medeniyetim, sevgili krallıklarım, aklımın ve kalbimin krallıkları zamanı geldiğinde görüşmek üzere..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın